Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin (AKPM) Türkiye kararına ilişkin, "Bu, maalesef adım adım gelişen ırkçı, faşist, Türk karşıtı, İslam karşıtı, Türkiye karşıtı bir kampanyanın sonucu olarak görülüyor. Tamamıyla siyasi bir karardır. Hiçbir realiteye uymayan bir karardır." dedi.

Kurtulmuş, Çankaya Köşkü’ndeki makamında gazetecilere yaptığı açıklamada, AKPM'nin bugünkü oturumunda alınan, 2004 yılından bu yana denetim sonrası diyalog sürecinde bulunan Türkiye'nin yeniden denetime alınması kararını değerlendirdi. Kurtulmuş, "Türkiye açısından kabul edilemez, çifte standartlı bir karardır. Bunu çok açık bir şekilde ortaya koymamız lazım." diye konuştu. 

Numan Kurtulmuş, bunun, uzun süredir Avrupa’da, bazı siyaset çevrelerinde devam eden yabancı düşmanı, İslam karşıtı ve özellikle Türkiye karşıtı siyasi gelişmelerin bir sonucu olduğunun görüldüğünü vurguladı.

AKPM’nin kararının, Türkiye’deki olağanüstü hal bahane edilerek Türkiye’ye karşı alınmış bir karar olduğunun altını çizen Kurtulmuş, “2004’te Türkiye’nin çıkarılmış olduğu denetim süreçlerinin yeniden başlatılmasıyla ilgili verilen son derece anlamsız, son derece çifte standartlı ve son derece haksız bir karardır. Bu kararın en kısa sürede telafi edilmesi gerektiğine inanıyoruz.” ifadesini kullandı.

 Türkiye’nin her bakımdan Avrupalı bir ülke olduğunu belirten Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İsteseler de istemeseler de Türkiye, Avrupalı bir ülkedir. Bugün itibarıyla da milyonlarca vatandaşı Avrupa’da bulunan, artık üçüncü nesil orada Avrupalılaşmış olan, Türklerden oluşan büyük bir lobiye sahip olduğumuzu biliyorlar. Vatandaşlarımız orada artık Avrupa’nın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Dolayısıyla bu alınan karar, Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye-AKPM ilişkilerini ciddi şekilde zora sokacak olan bir karardır. Bu kararın gözden geçirilmesi lazım. Uzunca bir süredir devam eden Türkiye karşıtı, İslam karşıtı ve yabancı karşıtı bir dalganın tabii sonuçlarıdır."

- "Bu kararın Türkiye’ye bir zararı olmaz"

Kurtulmuş, birkaç aylık geçmişe bakıldığında Avrupa’nın birçok şehrinde açıkça Türkiye’ye karşı savaşan terör gruplarının, özellikle referandum kampanyasında doğrudan doğruya "hayır" kampanyası yapması ve bu kampanyanın da bazı ülkelerde polis kordonu altında, güvenlik altına alınarak yapılmasının hala hafızalarda olduğunu anlattı.

Avrupa ülkelerinde, Türkiye’de doğrudan halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı'nın alnına silah dayanmış şekilde "Erdoğan’ı öldürün" pankartlarının açıldığını hatırlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Yine daha birkaç gün öncesinde Fransa’da, hem de sözde çok saygın bir bilim adamının, ‘Artık Türkiye’nin gidişatını durdurmak için Erdoğan’a suikast yapmaktan başka bir yol kalmadı', 'Suikast yaparsanız biz bunu Avrupa’da görmezden geliriz' manasına gelecek çok açık tehditleri ortadadır. Dolayısıyla bu, maalesef adım adım gelişen ırkçı, faşist, Türk karşıtı, İslam karşıtı, Türkiye karşıtı bir kampanyanın sonucu olarak görülüyor. Tamamıyla siyasi bir karardır. Hiçbir realiteye uymayan bir karardır. 2004’te denetim mekanizmalarından çıkarılmış olan Türkiye’nin 2004 ile 2017’sini kıyasladığınız zaman Avrupa’nın değerleri bakımından Türkiye’nin çok daha geliştiği de ortada. Bunu kendileri de biliyorlar. Ayrıca böylesine tarafgir, böylesine siyasi olarak alınmış olan bir kararın ve artık buram buram ırkçılık kokan, Türkiye’yi ötekileştirme amacı güden böyle bir kararın, Avrupa’nın kurucu değerleriyle de Avrupa’nın uzaklaşmaya başladığı, ayrışmaya başladığının çok açık bir göstergesidir. Bu kararın Türkiye’ye bir zararı olmaz, esas bu karar, Avrupa’ya zarar verir."

- "Bundan Avrupa’ya hiçbir şekilde fayda çıkmaz"

Avrupa’daki gidişattan, Avrupalıların geleceği açısından endişe ettiklerini söyleyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Türkiye gibi 80 milyon nüfusa sahip bir ülkeyi ötekileştirmek, bu coğrafyanın demokrasisi en gelişmiş ülkesi olan, istikrar içerisinde olan Türkiye’yi ötekileştirmek ve bir köşeye sıkıştırmak, çok açık bir şekilde, Avrupa’da hemen hemen her ülkede yükselen aşırı sağcı, ırkçı, yabancı düşmanı, İslam karşıtı ve özellikle Türkiye karşıtı siyasetin dalgası altında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin kaldığının açık bir ilanıdır ve ispatıdır. Yazık olur. Bu açık ırkçı, faşist dalga bütün Avrupa siyasetini yutar. Birkaç sene sonra Avrupa’nın makul siyasetçileri Avrupa’da siyaset yapamaz hale gelirler. Çünkü yabancı düşmanlığı üzerinden gelişen bu dalga, bumerang gibi bu dalgayı geliştirenlerin ve bu dalganın gelişmesine katkıda bulunanların da yüzüne döner. Avrupa’nın kurucu değerlerine dönmesi lazım. Avrupa’nın böylesine ötekileştirici, ayrıştırıcı politikaları bir tarafa bırakması lazım. Avrupa’nın terör örgütleriyle değil, bölgenin ekonomik ve siyasi istikrarı sağlam olan yegane demokratik ülkesi olan Türkiye’nin seçilmiş yönetimleriyle iş birliğini artırması lazım. Esas olan budur. Türkiye’nin lehine olan da Avrupa’nın lehine olan da budur. Yoksa 3-5 tane terör grubunun adamlarının kuyruğuna takılarak böyle bir kararı almak marifet değildir. Bundan Avrupa’ya hiçbir şekilde fayda çıkmaz.”

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Türkiye’nin, kendi istikametinde siyasi ve ekonomik reformlarını yapmaya devam edeceğini belirterek hem ekonomik olarak hem siyasi yapısı itibarıyla bugün bulunduğu seviyeden çok daha ileriye gideceğini vurguladı. Kurtulmuş, son yapılan halk oylamasındaki karar sonucu oluşan yeni sistem içerisinde de Türkiye'nin daha demokratik, daha özgür, daha istikrarlı olma yolunda hızla ilerleyeceğini söyledi.

Türkiye’deki olağanüstü hali hatırlatanlara da Avrupa’daki olağanüstü halleri hatırlatacaklarını dile getiren Kurtulmuş, Türkiye’nin olağanüstü halinin laf olsun diye ortaya konulmadığını vurguladı.

Türkiye’deki olağanüstü hali koro halinde eleştirenlerin, 15 Temmuz’daki darbe teşebbüsünden sonra Türkiye demokrasisine sahip çıkmasını beklediklerini ifade eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“15 Temmuz darbe teşebbüsünü, ola ki Türkiye’de rejim değişir mi diyerek bir şekilde sessiz geçiştirenlerin şimdi 'Türkiye’de OHAL var.' demeleri iki yüzlülüktür. Çifte standartlıdır. Kabul edilemez bir tavırdır. Eğer OHAL’in herhangi bir şekilde halk oylamasına zarar verdiğini düşünüyorlarsa, Fransa’da da OHAL altında cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmıyor mu? Birinci turu geçti, ikinci turu da OHAL çerçevesinde yapılacak. Kaldı ki Fransa’da, Belçika’da ve birçok Avrupa ülkesinde terör saldırılarından halkını korumak için aldıkları OHAL’e hiçbir tepki göstermiyorlar. Türkiye, bir taraftan DEAŞ bir taraftan PKK vasıtasıyla terör tehdidinde olduğu gibi, 15 Temmuz’dan sonra da artan bir FETÖ terör grubunun saldırısı altındadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti de kendi vatandaşlarının güvenliğini sağlamak durumundadır. Aynen Fransa’yı yönetenlerin, Belçika’yı yönetenlerin yaptığı gibi. Oralardaki OHAL, herhangi bir şekilde bunların gözüne batmıyor ama ne hikmetse Türkiye, hem de demokrasinin kıyısından kurtartılmış bir ülkede OHAL ile vatandaşların geleceğinin emniyet altına alınması bir problem olarak gösteriliyor. Kabul edilmesi, anlaşılması mümkün değildir. AKPM’nin bu kararını bir şekilde telafi edecek adımlar atmasını ümit ediyorum ve Avrupa’nın kendi kurucu değerleriyle ortak bir Avrupa evi, çok kültürlü bir yapı, yabancıya müsamaha gösteren, yabancıyı ötekileştirmeyen, farklı dinleri, farklı kültürleri aynı pota altında eritebilen bir Avrupa idealine dönmelerinin kendi gelecekleri lehine olduğunu düşünüyorum. Evet, bugün bu kararı aldıran faşist çevreler, Türkiye ve İslam karşıtı çevreler sevinmiş olabilir ama esas üzülmesi gereken, Avrupa’nın geleceğini düşünen Avrupa’nın mutedil siyasetçileri olmalıdır diye düşünüyorum. İnşallah bu yanlıştan en kısa süre içerisinde dönerler."