İSTANBUL (AA) - Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Galatasaray'ın (GS) Hakan Şükür ve Arif Erdem'i üyelikten ihraç etmemesine ilişkin, GS'nin tartışılacak bir karara imza atmasının asla kabullenilemeyeceğini belirterek, "Orada üyelikten ihraç edilmesine karar verilenler var. Onların FETÖ ile olan bağlantısı Hakan Şükür kadar asla değil. Hakan Şükür, o camianın, o hareketin sembol isimlerinden biri olmuştur. Eğer Hakan Şükür'ün ihracını uygun görmemişlerse diğerlerine yazık etmişler. Galatasaray, milletimizin her kesimini, her siyasi rengi derinden yaralayan ve hala travmasını atlatmaya çalıştığımız 15 Temmuz'dan sonra bu isimlere sahip çıkıyorsa Galatasaray'a yazık ederler, asırlık kulübümüze yazık ederler." dedi.

Kaynak, CNN Türk'te katıldığı "Hafta Sonu" adlı programda, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Galatasaray'da Arif Erdem ve Hakan Şükür'ün üyelikten ihraç edilmemesine ilişkin görüşü sorulan Kaynak, Galatasaray'ın UEFA Şampiyonluğu ile sadece Türkiye'deki vatandaşların değil, Türkiye dışında hem soydaşların, hem İslam dünyasında Türkiye'ye sempati duyan herkesin takımı olduğunu söyledi.

Galatasaray'ın bu kimliğini muhafaza etmesi gerektiğini ifade eden Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hakan Şükür, FETÖ'ye olan sempatisini asla inkar etmeyen, zaten bu sebeple de yurt dışında olan. Babası dahil birçok çevresinin yargılandığı, mal varlıklarına el konulan bir şahıs. Bütün deliller bu kadar ortadayken, Galatasaray gibi bir takım, parantez içinde söyleyeyim ben Galatasaray taraftarı değilim ama Galatasaray'ın bütün Avrupa maçlarında tabii Galatasaray taraftarıyım, Galatasaray'ın kendisinin böyle tartışılacak bir karara imza atması asla kabullenilemez. Orada üyelikten ihraç edilmesine karar verilenler var. Onların FETÖ ile olan bağlantısı, Hakan Şükür kadar asla değil. Hakan Şükür, o camianın, o hareketin sembol isimlerinden biri olmuştur.

Eğer Hakan Şükür'ün ihracını uygun görmemişlerse, diğerlerine yazık etmişler. Ama Galatasaray, milletimizin her kesimini, her siyasi rengi, derinden yaralayan ve hala travmasını atlatmaya çalıştığımız 15 Temmuz'dan sonra bu isimlere sahip çıkıyorsa, Galatasaray'a, asırlık kulübümüze yazık ederler. Neticesinde Galatasaray, kendisine yönelik bu sempatiyi kaybeder diye endişe ediyorum."

- "Erdoğan ile FETÖ arasında bir mücadeleymiş gibi bir zemine çekilmeye çalışılıyor"

Bu kararın, böyle bir sonucun neden çıktığına yönelik tahmini sorulan Kaynak, "Benim tahminim yok. Çok yeni bir havadis. Ben de dün Kahramanmaraş'taydım. O bölgede çok programlar yaptık. Belki bugün biraz detay öğrenebiliriz ama şundan olabilir diye tahmin ediyorum. Hakan Şükür Galatasaray ile özdeşleşmiş bir isimdi. Hakan Şükür üzerinden Galatasaray'ı maalesef FETÖ ile özdeşleştirme tehlikesine düşmüştür Galatasaray. İkinci hadise şu, 15 Temmuz'da içinde bulunduğumuz stüdyo bile basıldı. Darbeciler, Türkiye'nin her tarafına saldırdılar, her renge saldırdılar, her siyasi görüşe saldırdılar ama sonradan geldiğimiz safha sanki sadece bu Recep Tayyip Erdoğan ile FETÖ arasında bir mücadeleymiş gibi bir zemine çekilmeye çalışılıyor birileri tarafından, bir yerler tarafından. Galatasaray belki de bu aldanmışlığa düşmüştür. Tabii camianın tamamını kast etmiyorum, üyelik ihracına red oyu verenleri kast ediyorum." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Kaynak, Türkiye sınırları dışında da özellikle İslam dünyasında ve Türki Cumhuriyetlerde Galatasaray'ın çok büyük bir taraftar kitlesi bulunduğunu dile getirerek, "Avrupa'da UEFA Şampiyonluğu Galatasaray'ı böyle bir şeye yükseltti, yazık oldu." dedi.

- İsviçre'de Erdoğan'ı hedef alan gösteri

İsviçre'nin Bern kentinde PKK/YPG'nin de aralarında bulunduğu gruplar tarafından düzenlenen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef alan mitinge ilişkin görüşü sorulan Kaynak, şu yanıtı verdi:

"Dün web sayfalarınızdan baktım, sizin grup onu gölgeleyerek vermişti. Siz de görüntüyü burada göstermeyi uygun bulmadınız. Bu, Avrupa'nın çok önemli ve çok önemli bir akıl tutulması yaşadığını gösteriyor. Türkiye gibi demokrasisi olan hem de bu demokrasisini kökleştirmiş olan bir devlet var. Avrupa'nın zaten terör örgütü olarak tanımladığı bir örgüt var, bu örgütün programına izin veriyorlar. Ancak o fotoğrafta Cumhurbaşkanımızın şakağına silah dayanmasının dışında, altındaki yazı da çok ürkütücü 'Tayyip Erdoğan'ı öldürün'. Avrupa'nın değerleri bunlar mı? Avrupa'nın ortasında İsviçre gibi dünyanın hemen hemen her tarafının ortaklaşa kullanılabileceği bir serbest bölge adeta biliyorsunuz BM'nin en önemli merkezi Cenevre. New York'tan daha fazla Cenevre'de BM'nin çalışanı var. Böyle bir yerde, küçük bir pankart falan da değil kocaman bir afiş sahneyi süslüyor. Onun önünde Apo'nun posterleri ile terör örgütlerinin liderlerinin posterleri, böyle bir mitinge izin veriliyor.

Bu tamamen terörü teşviktir. Bundan daha önemli bir suç delili olamaz. Tabii sadece orada da olmadı. Almanya'da da maalesef terör örgütünün pankartlarıyla, terör örgütünün liderlerinin posterleriyle mitingler yapıldı. Belçika'da da zaten yapılıyor. Avrupa Parlamentosu'nun kendi içinde yapılmasına izin verildikten sonra olayın vahametini düşünmemiz gerekir."

- "İslamofobi, Türkofobiyaya dönüştü"

Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin 1963'te ilk müracaatını yaptığı bir kuruluş olduğunu ve Türkiye'de bütün hükümetlerin bu hususta samimiyetle gayret ettiğini belirten Kaynak, şunları söyledi:

"Ama sanki Avrupa kendi içindeki çözülmeyi bir başka düşman yaratarak, o düşman algısı üzerinden kendi meselelerini halletmeye çalışıyor gibi bir kanaate varıyorum. Bir düşman oluşturun, o da Türkiye maalesef. İslam karşıtlığının da önüne geçti. İslamofobi, Türkofobiyaya dönüştü. Avrupa kendi içindeki büyük ekonomik daralmanın ve sosyal problemlerinin çözümünü, bir Türkiye düşmanlığı algısı oluşturmak, bunu Cumhurbaşkanımızın şahsında sembolize etmek, insanlarını konsolide etmek gibi bir hataya düşüyor. Bu hata Avrupa'yı Ortaçağ'ın karanlık dehlizlerine geri götürür. Avrupa aslında onu düşünmelidir. İktidarlar gelip geçicidir ama Avrupa'nın o değerleri, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü... Bütün bu değerleri muhafaza etmelidir. Yoksa Merkel gider bir başkası gelir, o gider bir başkası gelir ama Avrupa bu değerlerini kaybettiği taktirde çok kaotik bir döneme girer."

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "İran'da aldığımız bilgilere göre, yaklaşık 3 milyon mülteci var. İzinsiz mülteci var ve bunlar Türkiye'ye doğru hareketlenme içerisinde. İran'daki 3 milyon mülteci Türkiye'ye gelmeye çalışıyor. Daha çok Afgan maalesef. Yani İran'ın daha doğusundan. Sadece 2016 yılında Iğdır ve Ağrı illerimizden izinsiz geçiş yapmak isteyen tam 30 bin mülteci girdi. Türkiye sınırlarından girdi ve işlem yapıldı onlar hakkında." dedi.

Kaynak, CNN Türk'te katıldığı "Hafta Sonu" adlı programda, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Avrupa'nın liderlerinin tercihlerinin Avrupa'yı "ortaçağ karanlığı"na götürdüğünü dile getiren Kaynak, "Cumhurbaşkanımız çok doğru ifade etti. Siz, başka politik sebeplerle aşırılığı, radikalizmi, terörü korursanız, kollarsanız, bunların dönüp sizi vurmaması mümkün değil. Terör örgütünü araç olarak kullananlar, o aracın amacı ne olduğu belirsiz, ortada DEAŞ gibi can yakan, vahşice cinayet işleyen örgüt olmasını engelleyemezler. Araç olan şey, kendisi bir amaç haline, kendi politikalarını uygulayan bir amaç haline getirebilir." diye konuştu.
Kaynak, Avrupa'nın ırkçılığı, ırk farklılığından dolayı çatışmayı tahrik ederse, bu çatışmanın bir tarafını korur kollarsa, farklı dine inananlardan bir çatışma doğurur ve bir tarafını korur kollarsa, Avrupa'nın tekrar o katı milliyetçi günlerine dönebileceğine işaret ederek, böyle bir ihtimal gördüğünü ifade etti.
Irki farklılıklar, radikalizm, farklı inançların çatışmaya döndürülmesi halinde bunun önlenemeyeceğini belirten Kaynak, "Cumhurbaşkanımızın, İslam dünyası da Hristiyan dünyası da bunu yaşadı. Mezhepler savaşı Avrupa'nın 100 yılını aldı. Cumhurbaşkanımızın uyarısı, bu değerlere. Yani farklılıkları hoşgörüyle bir arada tutacak değerlerden uzaklaşıldığı müddetçe, asla kimsenin kendisini emin hissetmesi mümkün değil." dedi.

Kaynak, "AB yolunda devam mı edelim, bitirelim mi şeklinde referandum yapılsa ne çıkar?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Bugün bir referandum olsa, ben sadece tahmin yürütebilirim, maalesef 'hayır' çıkar. AB'nin iki temel kriteri var, ekonomik kriterler Maastricht kriterleri ve demokratik kriterler Kopenhag kriterleri. Biz bunları kendi ülkemizin insanı, vatandaşlarımız için istiyoruz. Eğer AB bizi kendi birliğine almazsa Maastricht kriterlerine İstanbul kriterleri deriz, yine yaparız, Kopenhag kriterlerine Ankara kriterleri der yine yaparız. Bizim için o değerler önemli, AB'nin parasına puluna, başka şeylerine ihtiyacımız yok. Avrupa maalesef bir yanlış yapıyor, bir hayali düşman yaratıyor, o düşmanlık üzerinden kendi halkını konsolide etmeye çalışıyor. Bunun sonu maalesef -inşallah görmeyiz- soykırıma, holokosta gidebilir, antisemitizme gidebilir. Aşırılıkları tahrik ederseniz, bir ülkenin demokratik yollarla seçilmiş cumhurbaşkanının şakağına silah dayanmış afişi görmezden gelirseniz, bunun sonu niye olmasın? Asla temenni etmem, bu insanlık dışı bir şey, holokost, faşist uygulamalar, Nazi uygulamaları, insanlık dışı bir şey. Ortadoğu'da, Yemen'de, Somali'de, Sudan'da, Çad'da, Orta Afrika'da bütün savaşları, inanç ve ırki farklılıklar üzerinden yürütüyorlar, vekalet savaşını bunun üzerinden veriyorlar. Avrupa bunun acısını yüzlerce yıl yaşamış, tekrar bu eksenden başlarsa hadiseye, bunun sonu felakettir."

- "Türkiye, Terörle Mücadele Yasasını gevşetirse, Avrupa kendi güvenliğini kaybedebilir"

Geri Kabul Anlaşması'nın geleceğine ilişkin bir soru üzerine Kaynak, anlaşmanın her iki tarafa da yükümlülükler getirdiğine değinerek, şunları paylaştı:

"3 temel konu var bu anlaşmada, birincisi, her bir izinsiz mülteciye karşılık, onlar Türkiye'ye iade edecek, Türkiye de geri kabul merkezinden bir mülteciyi Avrupa'ya gönderecek. Bu da çok tartışıldı. AB ülkeleri 'Biz iade ettiğimiz izinsiz mülteci yerine seçerek alalım' diyordu. İkincisi, Türkiye'nin göçmenlerle ilgili katladığı maliyetin bir kısmı yine mültecilere harcanmak üzere mali katkı olarak verilecek. Türkiye'nin bütçesine girmeyecek bir rakam bu. 3 milyar avro idi. Eğitim, göç idaresinin güçlendirilmesi, sahil güvenliğin güçlendirilmesi gibi alanlara harcanacaktı. Üçüncüsü, bununla beraber vatandaşlarımızın Avrupa'ya serbest dolaşımına da imkan verilecekti. AB, bu üçüncü şart için yeni maddeler öne sürdü. Türkiye bunun 69'unu mart ayının sonuyla mayıs ayının başı arasında tamamladı. Dediler ki 'Terörle mücadele yasanızı gevşetin.' Cumhurbaşkanımızın 'Avrupa kendisi sokağa çıkamaz hale gelebilir' sözü bir tehdit olarak değil, bir uyarı olarak algılanmalı. Biz eğer terörle mücadele yasamızı gevşetirsek, Avrupa kendisini nasıl güvende hissedecek? Türkiye, Terörle Mücadele Yasası'nı gevşetemez. Gar saldırısında, Sur'daki saldırıda, Gaziantep'teki saldırıda, çocuklar, masum insanlar, işadamları, işçiler can verdi. Sultanahmet'te, Beyoğlu'nda turistler can verdi. Eğer Türkiye, Terörle Mücadele Yasasını gevşetirse, aslında Avrupa kendi güvenliğini kaybedebilir. O risk var."
Kaynak, Türkiye'nin anlaşmanın yükümlülüklerinin tamamını yerine getirdiğini dile getirerek, günde 2 bine yakın izinsiz geçiş sayısının 10-20'ye düştüğünü, ancak 15 Temmuz'dan sonra izinsiz geçiş sayısında yükselme görüldüğünü kaydetti.
Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, "Düşünün ki bir taraf yükümlülüklerini tamamen yerine getirecek, Avrupa'ya izinsiz geçiş sayısını 10-20'ye düşürecek, öbür taraf bunların hiçbirini yerine getirmeyecek. Türkiye haklı değil mi? Tek taraflı yükümlülük olan bir anlaşma olabilir mi? Anlaşma olmaz, o dayatma olur. Geri kabul anlaşmasını biz mülteciler üzerine bir pazarlık konusu yapmayız, onlar insan. Avrupa'yla tabii ki pazarlık konusu yaparız. Avrupa kendi yükümlülüklerini yerine getirmezse, Geri Kabul Anlaşması'nı gözden geçirme hususunda Türkiye'ye bir hak doğar. Mültecilerle ilgili, onlara yönelik yaptığımız hizmetlerden dolayı bir geri adımımız olmaz. Geri Kabul Anlaşması bu haliyle yürümez. Siz, anlaşmanın hiçbir şartını yerine getirmeyeceksiniz, sonra diyeceksiniz 'Geri Kabul Anlaşması dursun.' Uçaklara, trenlere, otobüslere bindirip 'Haydi Avrupa'ya gidin' diyecek halimiz yok ama her iki taraf kendi yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde kendiliğinden çöken bir anlaşma olur." diye konuştu.

- "İran'daki 3 milyon mülteci Türkiye'ye gelmeye çalışıyor"

Kaynak, Türkiye'de bulunan 3,5 milyon mültecinin 3 milyonunun Suriyeli olduğunu kaydederek, "Afgan, Iraklı, Filistinli, Libyalı, Mısırlı, Gürcistanlı, Ermenistanlı insanlar da var. Ahıska Türklerimiz var. Bir kaç yıldan bu yana bunu söylüyorum. Anadolu aslında bir ana kucağı. Ana kucağı insanların sığınma ihtiyacı olduğunda emin bir şekilde kendisini oraya attığı bir yer." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin ilk defa bir göç hareketiyle karşılaşmadığını, 1492'de Türkiye'nin İspanya'dan Yahudi mültecileri kabul ettiğini anlatan Kaynak, "İyi ki de yaptı. 'Niye yaptı?' demiyorum." diyerek, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesiyle, Afgan mültecilerin gelişinden sonra Hatay ve Van'da kocaman ilçelerin olduğunu anlattı.

Kaynak, bir başka tehlikenin daha olduğuna dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İran'da aldığımız bilgilere göre, yaklaşık 3 milyon mülteci var. İzinsiz mülteci var ve bunlar Türkiye'ye doğru hareketlenme içerisinde. İran'daki 3 milyon mülteci Türkiye'ye gelmeye çalışıyor. Daha çok Afgan maalesef. Yani İran'ın daha doğusundan. Şöyle bir endişemiz de var. Sanki Türkiye'ye doğru göçlerine İran devleti de yardımcı oluyor demeyeyim de; göz yumuyor gibi. Sadece 2016 yılında Iğdır ve Ağrı illerimizden izinsiz geçiş yapmak isteyen tam 30 bin mülteci girdi. Türkiye sınırlarından girdi ve işlem yapıldı onlar hakkında. Bunları hep komplike düşünmemiz lazım. Bir sınır güvenliğimiz önemli bunun için sınıra duvar inşa ediyoruz. Bu sene bu duvar bitecek. İki, o bölgede geri kabul merkezi yapıyoruz. Serbestçe Türkiye'de ellerini kollarını sallayarak dolaşmasınlar diye. Geri kabul merkezimiz İçişleri Bakanlığımız tarafından yaptırılıyor, bir kaç ay içerisinde bitirilecek. Üç. Düşünün ki; bunlar Türkiye'de kalmak için de gelmiyorlar. Avrupa'nın, dünyanın bunu da düşünmesi lazım. Bir geçiş noktası olarak gelmek istiyorlar. Türkiye'de kalmak istemiyorlar. Batıya geçmek istiyorlar bütün bunlar için Türkiye önemli bir bariyer ve önemli maliyete katlanıyor."
Başbakan Yardımcısı Kaynak, bu bilginin yeni bir bilgi olmadığını ancak kamuoyuna ilk defa açıklandığını belirterek, yaklaşık üç hafta önce referandum çalışmaları için Ağrı ve Iğdır'da kaldığını anlattı.
Ağrı ve Iğdır'da güvenlik güçleri ile valilerin verdiği bilgiye göre bu iki ilde sadece 2017, İran üzerinden gelen izinsiz göçmen sayısının 3 bin olduğunu vurgulayan Kaynak, Türkiye'nin göçmen meselesini gayet güzel idare ettiğini, ancak bu kontrolsüz nüfus hareketinin kalmak istediği asli hedefin Türkiye olmadığını söyledi.

Kaynak, "Türkiye bu hususta güçlü olmazsa Avrupa'nın, Avrupa'ya doğru devam edecek bir sirkülasyon asıl onların ayarlarını bozar diye düşünüyorum. Yoksa Türkiye'nin 1492'de İspanyol Yahudilerin Türkiye'ye gelmesi, 1876'dan sonra Kafkasların Türkiye'ye gelmesi, Sovyet işgalinden sonra Afganların Türkiye'ye gelmesi..." diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu ile çok önemli bir iş yaptığını, sadece bu yılın ilk üç ayında El Bab'daki operasyonu tamamladıktan sonra, Öncüpınar Sınır Kapısından kendi ülkelerine dönen Suriyeli sayısının 5 bini, Cerablus'a ise 35 bin kişinin döndüğünü belirterek, "Şunu demeye çalışıyorum, eğer biz, tüm dünya dönme şartlarını birlikte sağlayabilirsek, onların orada, kendi topraklarında eğitimlerini, sağlıklarını, geleceklerini orada kurabilirsek insanlar niye vatanından başka yere gitsinler." dedi.
CNN Türk'te Hakan Çelik'in gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Kaynak, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunun sorulması üzerine, bu işlerin hükümet ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gizli saklı yapılan işler olmadığını ifade etti.
"Demokratik bir ülkeyiz biz, milletten bir şey gizlenir mi?" diyen Kaynak, geçen yıl ramazanın sonlarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kilis'te katıldığı bir iftar programında bunu ifade ettiğini söyledi.
Kaynak, "Ancak referandum sürecine doğru girerken baktık ki hadise 'Bunlara oy kullandırılacak, referandum neticesine etki edilecek' tartışması, daha doğrusu iddiası başlayınca, Türkiye'de son 200 yıllık en önemli yönetim sistemi dönüşümlerinden biri, bununla tartışılır halde olmasın diye de bu çalışmaları referanduma kadar yapmayacağımızı ilan ettik." dedi.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Şu anda 20-22 bin aile tespit edildi. Bunun ne kadarı vatandaşlığa kabul edilecek, ne kadarı edilmeyecek bunu bilmiyoruz. 20-22 bin ailenin fertlerini topladığınızda 80-85 bin kişi yapıyor. Türkiye'nin zaten vatandaşlık yasası buna uygun, müsait. İlk etapta bu ihtimal var. Kriterler konuldu. Bunları da açık yüreklilikle ifade ettik. Meslek sahibi olanlar, Türkiye'de çalışma izni olanlar, Türkiye'de uzmanlığına ihtiyacımız olan gruplar... Bunlar açıkça ifade edildi. Önce bu müracaatlar valiliklere yapılacak. Sonra Göç İdaremize, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğümüz çalışacak. Bizim istihbarat kuruluşlarımız çalışacak. Sonra evrakları valiliklere tekrar iade edilecek. Güvenlik güçlerimiz ve yerel istihbarat güçlerimiz tekrar bakacaklar. Yani bu kadar hassas bakılacak. Otomatik vatandaşlık asla yok. Yani biz mevzuatta falan bir değişiklik asla yapmadık zaten."

- "Suriyelilerin yarısı ülkelerine döner"

Kaynak, Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu ile çok önemli bir iş yaptığına dikkati çekerek, "Sadece ocak, şubat, mart ayında El Bab'taki operasyonu tamamladıktan sonra, Kilis, Öncüpınar Sınır Kapımızdan kendi ülkelerine, vatanlarına, topraklarına dönen Suriyeli sayısı 5 bini geçti. Cerablus, 35 bin kişi tekrar oraya geçti. Bu geçiş devam ediyor. Niye devam ediyor? Orada DEAŞ teröründen temizlenmiş bir bölge oluştu. O bölge Özgür Suriye Ordusu, yerel meclislerin kontrolünde. Şunu demeye çalışıyorum, eğer biz, tüm dünya, dönme şartlarını birlikte sağlayabilirsek, onların orada, kendi topraklarında eğitimlerini, sağlıklarını, geleceklerini orada kurabilirsek insanlar niye vatanından başka yere gitsinler." değerlendirmesinde bulundu.
Bu anlamda önemli bir dönüş olacağı yönünde kanaati bulunduğunu dile getiren Kaynak, "Ben olacağı kanaatindeyim. Bence en az yarısı döner, şundan; insanlar toprağına bağlılar." dedi.

- "16 Nisan'da gelecek sistem, millet iradesinin üstünde hiçbir güç tanımamaktır"

Çelik'in, yaptığı açıklamaların son dakika olarak internet sitelerinde yer almaya başladığını söylemesi üzerine Kaynak, bu bilgiyi şu anda ilk defa açıkladığını ancak bunun gizli saklı bir bilgi olmadığını, daha önce gündeme gelmemiş olabileceğini aktardı.
Kaynak, Türkiye'nin ve Avrupa'nın güvenliği konusundan bu noktaya gelindiğini dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Terörle mücadele yasasının gevşetilmesinden, Avrupa'nın güvenliğinden noktaya geldik. Biz bu terörle mücadele yasamızı, Türkiye'nin iç güvenliğini sağlama almazsak Avrupa'nın güvenliği de riskte olurdan bu noktaya geldik. Tabii şimdi şunu ifade etmemiz gerekir. Biz Suriye'de hayatı normalleştirmeyi başarırsak koalisyon ülkeleri olarak, bu insanların çoğu kendi topraklarına dönerler. Arazileri var, tarlaları var. Yeter ki yakılmış, bombalanmış binalarını yeniden onaralım, kendilerine teslim edelim."

Çelik'in "Kahramanmaraş'a gitmek için en iyi sebep nedir?" sorusu üzerine de Kaynak, "Hiç görmeyenler açısından şunu söyleyebilirim, Kahramanmaraş, bizim çok iyi bir mozaiğimizdir aslında. Yani milletimizin demografik olarak çok iyi bir mozaik. Kürdü ile Alevisi ile Sünnisi ile hep beraber barış içinde yaşadığımız bir şehir. Dün mesela ben cemevindeydim. Orta Doğu'nun son noktası Anadolu'nun ilk noktası Kahramanmaraş. Maraş'ın sırtını yasladığı Ahir Dağı, Orta Doğu'nun son, Anadolu'nun ilk noktasıdır." ifadelerini kullanarak, ili önemli bir turizm merkezi yapmaya çalıştıklarını söyledi.
Veysi Kaynak, sözlerinin sonunda insan haklarının, demokrasinin, özgürlüklerin çok önemli olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Devletin adaletle yönetilmesi çok önemli. Devletimizin kurtuluş harbini yapan Meclis, millet iradesine dayalı bir devlet oluşması için yapmıştı. Tam bağımsızlık için yapmıştı. Bunlar bizim olmazsa olmaz hedeflerimiz. Zaten böyle miras devraldık. Türkiye son 200 yılın en önemli yönetim sistemi değişikliğini 16 Nisan'da oylayacak. Tüm vatandaşlarımıza açık yüreklilikle şunu söylüyorum, 16 Nisan'da gelecek sistem, artık bu coğrafyada, bizim vatan toprağımızda, millet iradesinin üstünde hiçbir güç, Allah'tan başka hiçbir güç tanımamaktır. Bütün krizlerin çözümünün milletin hakemliğine götürüleceği bir sistemdir. Ülkemiz için çok iyi netice vermesini Allah'tan temenni ediyorum ve Avrupa Birliğinin bu saydığımız değerlere bir an önce dönmesini temenni ediyorum."