2009 yılı Bütçesi 17 Ekim 2008'de TBMM'ye sunuldu ve pazartesi gününden itibaren de (benim de üyesi olduğum) Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı.

Bu bütçenin önceki yıllardan farklı bir anlayışla hazırlanması gerekirdi. Çünkü tüm dünya ekonomilerini derinden etkileyen bir küresel kriz yaşanıyor. Ancak, 2009 yılı bütçesinde bu krize karşı önlem alınacağına dair hiçbir belirti olmadığı gibi, bütçeye esas olan temel makroekonomik büyüklüklerde de böyle bir hususun dikkate alınmadığı görülmektedir.

Bütçe ve Krize Karşı Önlemler!

Krizi ve etkilerini uzun süre görmezden gelen ve "bize bir şey olmaz," "Hamdolsun iyiyiz" "Kriz bize teğet geçer" gibi söylemlerin sahibi olan Başbakan Erdoğan ve hükümet üyeleri, artık krizin Türkiye'yi etkileyeceğini kabul etmeye başladılar. Örneğin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı bütçe sunuş konuşmasında bu konuda şöyle dedi: "Türkiye bu krizden etkilenir mi? Elbette ki, son yıllarda küresel sistem ile hem ticari hem de finansal açıdan entegre olmuş olan ülkemiz, dünyadaki bu büyük dalgalanmadan etkilenir. Ülkemiz küresel krizden iki bakımdan etkilenebilir. Birincisi, kredi imkânlarının daralmasıyla borçlanma daha maliyetli hale gelebilir. İkincisi ise büyüme hızımızın düşmesiyle birlikte işsizlik artabilir."

Sayın Unakıtan'ın söyledikleri doğru, ama eksikler var. Örneğin, özel sektörün borcunun 191 milyara çıktığını, bunların 48 milyarlık kısmının kısa vadeli olduğunu, kredi daralmasının yaşandığı bir ortamda bu borçları döndürmenin imkansız olduğunu söylemiyor.

Peki, krize karşı önlem olarak, AKP Hükümeti ne açıklıyor? Sadece iki somut öneri var. Birincisi, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun Tasarısı. Kısaca "Varlık Barışı" denilen tasarı krize karşı bir önlem olarak getirildiği için, aslında krizin etkilerinin kabulü anlamında önemli bir gelişme! Ancak, TBMM'de kabul edilen bu tasarı uyuşturucudan, terörden, kaçakçılıktan vb. illegal faaliyetlerden kazanılan paraların ve belki de yurtdışında tutulan rüşvet paralarının aklanmasından başka bir işe yaramayacaktır. Bu kanun tasarısının yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızla bir alakası yoktur, onların faydalanacağı bir yanı yoktur. Sadece onların ismi paravan olarak kullanılmakta ve kara para aklamanın önü açılmaktadır.

Diğer bir önlem olarak da yurtiçinde yerleşiklerin menkul kıymet gelirlerinden alınan %10 stopajın kaldırılması gündeme getirildi! Bunun bir adaletsizliği ortadan kaldırmayı amaçladığını Sayın Unakıtan ifade etti. Ancak, bu adaletsizliğe kendileri 2006 yılında yaşanan mini-kriz sonrasında yol açmışlardı!

Öte yandan "Varlık Barışı" dedikleri bu tasarı ile yeniden bir adaletsizliğe yol açılmakta, yabancılardan % 2 vergi alınırken, yerlilerden % 10 vergi alınması öngörülmekteydi. TBMM Genel Kurulundaki görüşmelerde % 10'luk oran % 5'e düşürüldü, ama adaletsizlik hala devam ediyor. Kısacası, bu iki düzenleme birbiriyle tezat içindedir!

AKP Hükümeti bütçede krizin reel sektöre etkilerini giderecek bir harcama öngörmediği gibi, başka bir somut bir önlem almamış ve alacak gibi de görünmemektedir.

Başbakan'dan Krize Çözüm: "Zula" Ekonomisi!

Krize karşı somut önlem almayan Başbakan Erdoğan hafta başında gerçekleştirilen Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında şaka gibi (hadi daha açık söyleyeyim: dalga geçer gibi!) bir açıklama yapmış. Türkiye'deki birçok işadamının küresel krizden etkilenmeyecek birikime sahip olduğunu söyleyen Erdoğan "Tellalların 2 yıl yetecek zulası var" diyerek hem kendince krizden etkileneme yolunu göstermiş, hem kriz konusunda uyarıda bulunanları "tellal" olarak nitelendirmiş, hem de ekonomi literatürüne yeni bir katkıda bulunmuştur: "zula!" Kelime anlamı olarak "zula", kaçak ya da gizli şeylerin saklandığı gizli yer, saklı köşe anlamına gelmektir. Yani Sayın Erdoğan işadamlarının gizli, kayıtdışı paraları olduğunu ve kendisinin bunları bildiğini söylemektedir! Başbakan'ın bu garip sözleri iş dünyasında tartışmaya yol açtı. İş dünyasının temsilcileri, Erdoğan'ın sözlerinin "geneli bağlamadığını" belirterek, "Zula değil, dağ gibi borcumuz var" diye tepki gösterdiler.

Örneğin Orta Anadolu Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, "İki yıllık zulalar değil, korkunç borçlarımızla baş başayız. Her zaman zulaları olanlar vardır mutlaka. Ama onlar iş dünyasını temsil edecek fazlalıkta değil, zaten küresel kriz gelmeden iç pazar yavaşlamıştı. Şimdi kriz ile beraber her şey daha da kötüye gidiyor. Bugün beni en az 5-6 firma arayıp, işten çıkarmaların başlayacağını söylüyor" diye konuşmuş.

Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Başkanı Adnan İğnebekçili de şirketlerin dayanma gücünün son derece izafi olduğunu vurgulayarak, "Birçok şirketimiz ciddi dış borçlar içinde. Bırakın 2 seneyi, 6 ay dayanamayacak durumdalar. Sayın Başbakan'ın sözleri biraz kaba bir tahmin, hatta yabancıların tabiri ile 'wishful thinking' (MG: iyi dilek!) diye düşünüyorum" şeklinde konuşmuş.

Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında hazır bulunan tek işadamı örgütü temsilcisi olan TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik ise Başbakan Erdoğan'ın "İşadamlarının 2 yıl yetecek zulaları var" cümlesini "Başbakan şaka yapmış olabilir, şakadır. Ciddiye almıyorum, ciddi olma ihtimali yok gibi" sözleriyle değerlendirmiş.

Kısacası, Başbakan'ın bu sözü en hafifiyle şaka veya iyi dilek olarak yorumlanmaya çalışılmış! Ama bu sözler Başbakan'ın hala krizi ciddiye almadığının bir göstergesidir.

Bütçe Rakamları ve Dayandığı Temel Büyüklükler Gerçekçi Değil!

Krizi ciddiye almayan Hükümetin 2009 bütçesine esas teşkil eden makroekonomik büyüklükler ve bütçe hedefleri de gerçekçi değildir. Tüm dünya ekonomileri küçülürken ve daha dün IMF, daha önce % 3 olarak revize ettiği dünya büyüme tahmini tekrar revize ederek % 2.2'ye çekerken, AKP Hükümeti 2009 yılında % 4 büyüme öngörmektedir. Yıl sonu enflasyon hedefi ise % 7.5 olarak açıklanmıştır. Daha 2008 yılında ekonomide büyüme rakamlarının düşmeye başladığı, hele önümüzdeki yıl krizin etkilerinin daha fazla hissedileceği, iç ve dış talebin de daralacağı dikkate alındığında bu büyüme rakamının gerçekçi olmadığı açıkça görülecektir.

Öte yandan, bu yılki TÜFE enflasyon hedefi % 4 olmasına rağmen, şu anda % 10'ları aşmıştır. Merkez Bankası'nın beklenti anketinde ise % 11'i aşmıştır. Bunlara ilave olarak, sadece temel girdiler olan doğalgaz ve elektriğe yılbaşından beri yapılan zamlar % 80'lere ulaşmıştır. Bu durumda nasıl olup da 2009 yılı enflasyon hedefinin % 7.5 olarak alındığı anlaşılamamaktadır.

Kısacası, 2009 yılı bütçesi için temel alınan makroekonomik büyüklüklere ilişkin tahminler gerçekçi değildir. Bu tahminlerin gerçekçi olduğunu ve % 4 büyümenin tutturulacağını varsaysak bile, bütçenin gelir ve gider hedeflerinin gerçekçi olmadığı görülmektedir.

2009 bütçesinde; giderler 262.1, net bütçe gelirleri 248.8, bütçe açığı, 13.4, faiz dışı fazla ise 44.1 milyar TL olarak öngörülmektedir. Yani bütçe giderlerinde % 14.2, gelirlerinde ise % 15.5 oranında artış öngörülmektedir. Vergi gelirlerinde öngörülen artış ise % 18.5'tir.

Bu şartlarda bu gelir hedeflerinin tutması neredeyse imkânsızdır. Örneğin, 2009'da ithalat gerilemesi kaçınılmazken, en yüksek vergi artışı da % 22.47 ile "İthalde Alınan KDV"de beklenmektedir. Ayrıca, ÖTV'de % 14, dahilde alınan KDV'de ise % 12 artış beklenmektedir. Bu beklentiler gerçekçi değildir, çünkü sadece KDV artışı, 2008'in ilk dokuz ayında % 1.5 olarak gerçekleşmiştir!

Dünyada ve Türkiye'de üretimde gerileme olması, ihracatın ve ithalatın gerilemesi, işsizliğin artması, turizm gelirlerinde azalma olması, inşaat sektöründe yaşanan durgunluğun devam etmesi, harcamaların kısılması beklenen 2009 yılında böyle "cüretkâr" ve gerçek dışı vergi tahmini yapılması anlaşılabilir değildir.

Öte yandan, diğer önemli bir gelir kalemi olarak gösterilen özelleştirme gelirlerindeki artış tahmini de gerçekçi değildir. Dünyada kredi ve dolayısıyla likidite sıkıntısının had safhada olduğu, dünyanın en büyük şirketlerinin değerlerinin yarıdan fazla azaldığı bir ortamda 15.5 milyar TL'lik özelleştirme geliri hedefi çok "uçuk" bir hedeftir. 11 milyar dolar olan 2008 yılı özelleştirme gelir hedefinin, 8 milyar dolarda kalacağı beklenirken, 2009 yılında, özelleştirmenin hızlanacağı ve yüzde 51 artacağı varsayımı acaba hangi gerekçelere dayanmaktadır? Yoksa sıkışan AKP Hükümeti giderayak her şeyi yok pahasına satmayı mı planlamaktadır? Bu soruların cevabını önümüzdeki yıl alabileceğiz, ancak bu gelir hedeflerinin tutmayacağını ve gerçekçi olmadığını bugünden söyleyebiliriz.

Giderler açısından baktığımızda da bütçenin hedeflerinin tutarsız ve gerçek dışı olduğu görülmektedir. Bu çerçevede, en dikkat çekici hedeflerden biri faiz harcamalarıdır. 2008 sonunda 54,5 milyar YTL olacağı tahmin edilen faiz giderlerinin, 2009 yılında yalnızca yüzde 5.5 artarak, 57.5 milyar YTL olacağı öngörülmektedir. Ancak, 2008'de artan faiz oranları üzerinden borçlanılan tutarın 2009'da ödeneceği, faizlerin 2009'da daha da artacağının dikkate alınması durumunda bu artış hedefinin de gerçekçi olmadığı görülecektir.

Sonuç

AKP Hükümetinin üyelerinin krizi ciddiye aldığına dair açıklamalar yamaya başlamalarına rağmen ciddi bir önlem almadıkları, sadece kara para aklamanın önünü açtıkları, hala krizi ciddiye almadıkları görülmektedir. Sayın Başbakan'ın yukarda bahsettiğimiz "zula" açıklaması krizi ciddiye almadığı gibi, işadamlarıyla adeta alay ettiğinin bir göstergesidir.

Bu çerçevede, AKP Hükümetinin 2009 yılı bütçesinin dayandığı temel makroekonomik büyüklükler de gerçekçi değildir. Bu anlayışa paralel olarak, 2009 bütçesinin gelir ve gider hedefleri de gerçekçi ve gerçekleştirilebilir görünmemektedir.

AKP Hükümeti bir an önce kafasını kumdan çıkararak, krizin etkilerini bertaraf edecek ciddi önlemler almalı, bu çerçevede bütçe hedeflerini gözden geçirerek, henüz bütçe Plan ve Bütçe Komisyonu'ndayken gerekli değişiklikleri yapmalıdır. Buna uygun olarak temel makroekonomik büyüklüklere ilişkin hedefler de gözden geçirilmelidir.

Aksi takdirde, Sayın Başbakan'ın literatüre yaptığı "zula" teriminin yanına bir katkı da bizim yapmamız kaçınılmaz hale gelecektir: Bu haliyle 2009 bütçesine ancak "sanal bütçe" denilebilir.