TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, 3 Kasım'da görüşmelerine başlanan 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı yaklaşık 2 ay süren görüşmeler sonucunda TBMM Genel Kurulu'nda cumartesi günü yapılan oylamayla kabul edildi.

Genel Kurulda verilen önergeler sonucunda, bütçe büyüklüğü 259 milyar 157 milyon TL, bütçe gelirleri 248 milyar 759 milyon TL, bütçe açığı ise 10 milyar 397 milyon TL olarak kabul edildi.

Hedefleri Gerçekçi Olmayan Sanal Bütçeden IMF Bütçesine

Alışılmadık şekilde Genel Kurulda verilen önergelerle, bütçede mal ve hizmet alımları ile yatırım ödeneklerinde yüzde 10 ile yüzde 16.5 oranlarında kesintiye gidilmesi kararlaştırıldı. Buna göre, tedavi ve cenaze giderleri, Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçelerinin mal ve hizmet alım giderlerinde yer alan ödenekler ile Hazine Müsteşarlığı bütçesi hariç genel bütçeli idarelerin mal ve hizmet alımlarına ilişkin gider ödeneklerinde yüzde 10 oranında kesinti yapılması öngörüldü. Bu çerçevede; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinde destek alımlarına ayrılan ödeneklerin yüzde 10'u, Adalet, Milli Eğitim, Sağlık bakanlıkları ile Karayolları Genel Müdürlüğü, DSİ ve Ulaştırma Bakanlığı bütçelerinin yatırıma ilişkin sermaye giderleri tertiplerinin yüzde 16,5'i iptal edildi.

Diğer mal ve hizmet alım giderlerinden yaklaşık 705.3 milyon TL, yatırım harcamalarından 1.8 milyar TL, Karayolları Genel Müdürlüğü'nden 485.5 milyon TL, DSİ'den 761.7 milyon TL, Milli Eğitim Bakanlığı yatırımlarından 248.2 milyon TL, DLH'dan 138 milyon TL, sağlık yatırımlarından 132.6 milyon TL, adalet yatırımlarından 41.8 milyon TL kesinti yapıldı. Tarım destekleme ödeneklerinden yapılan kesinti ise 548.7 milyon TL oldu.

Böylece, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısında Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen rakamlara göre, bazı bakanlık ve kurumların bütçesinden toplam 3.1 milyar YTL kesinti yapılmış oldu. 500 milyon YTL civarındaki il özel idareleri ve belediyelerin ödeneklerinde yapılacak kesintiyle birlikte toplam tutar 3.6 milyar YTL'ye çıktı.

Bütçenin komisyonda ve Genel Kurulda görüşülmesi sırasında MHP milletvekilleri olarak defalarca bu bütçenin gerçekçi ve samimi olmadığını, hedeflerinin uçuk ve sanal olduğunu, gelir ve gider hedeflerini tutturmanın mümkün olmadığını ve bütçenin dünyada yaşanan kriz ve Türkiye'ye etkilerini dikkate alan hiçbir önlem içermediğini söyledik. Ancak, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP Hükümetinin bakanları bu uyarılarımız duymazdan geldiler ve sanal bir ortam yaratarak pembe tablolar çizdiler. IMF ile anlaşma yapılacağı anlaşılınca da bu bütçenin revize edilmesi gerektiğini ifade ettik. Bu uyarılarımıza karşılık Sayın Başbakan ve bazı bakanlar bizleri uyarmakla, hatta azarlamakla yetindiler ve hiçbir önerimizi dikkate almadılar.

Bütçenin gelir hedeflerinin de gerçekçi olmadığını hem meclis oturumlarında hem de bu köşedeki önceki yazımızda belirtmiştik. Kasım ayı bütçe gerçekleşmelerine bakınca bu uyarımızda da haklı olduğumuz ortaya çıkmış oldu! Kasım ayında vergi gelirleri önceki yılın aynı ayına göre yüzde 6 oranında azaldı. İthalde alınan KDV yüzde 21.5, dahilde alınan KDV ise yüzde 18.5 düştü. İthalatın önemli ölçüde düşeceğini dış ticaretten sorumlu Bakanınız bile söylerken, ithalden alınan KDV'yi yüzde 20'nin üstünde artırma hedefinin ne kadar gerçekçi olduğunu sizlerin takdirine bırakıyorum.

Bu şartlarda 2009'da büyüme daralacağı için durumumuz daha da kötü olacak. Hedeflenen miktarda vergi toplama şansınız kalmayacak, çünkü şirketler kapanıyor, vergi verecek mükellefler iş yerlerini kapatıyor. Kısacası, ne dahilde alınan KDV'nin, ne ithalde alınan KDV'nin, ne de toplam vergi gelirlerinin bu şartlarda hedeflenen düzeylere ulaşması mümkün görünmüyor.

Vergilerden umudunu kesen Sayın Unakıtan da çözüm olarak vatandaşların "Zuladaki altınlarına(!)" göz dikmiş. Altınlar zuladan çıkarılınca bütün sorular çözülecekmiş! Sayın Başbakan da iş adamlarına "Zuladaki paraları çıkarın." demişti. Bir "zula ekonomisi" herhâlde krizin çözümü olarak düşünülüyor. Hiçbir somut önlem almadan sürekli olarak, bankaları, reel kesim temsilcilerini ve vatandaşları azarlayan AKP hükümetinin üyelerinin bulduğu çözüm "zula ekonomisi"...

Bu Bütçe IMF Bütçesidir!

Kısacası AKP Hükümetinin ekonomi konusunda kafası karışık. Herkese ve her kesime kızmalarının nedeni bu! Kendileri de bu hedeflerin gerçekçi olmadığını gayet iyi biliyorlar, ama "Ne yapalım, IMF geliyor, seçim var, bizi fazla sıkıştırmayın, bu rakamlar gerçekçi değil ama sonra bakarız, bizi de fazla sıkıştırmayın." diyemedikleri için bize bir tiyatro sergiliyorlar. Çünkü, yapılan bütçe görüşmelerinin tümü kabul edilen son ödenek kesintileriyle geçersiz hale gelmiş, bu bütçe daha önce de söylediğimiz gibi "kadük" olmuştur.

"Bu kimin bütçesi, neyin bütçesidir? Bu doğru mudur? Bu hedefler ne kadar gerçekçidir?" diye defalarca sorduk. Ama sonunda AKP Hükümeti kendi kendine bütçe görüşmeleri esnasında söylediklerini daha görüşmeler tamamlanmadan yalanlamış oldu. Biz "bu bütçe gerçekçi değildir." derken, krizden çıkmak için daha fazla ödenek ayrılması gerekir, daha çok harcama yapılması gerekir" diye düşünüyorduk. Dünyada yaşanan krizi önlemek için bütün ülkelerde harcamaların artırılması önerilirken, AKP Hükümeti her ne akla hizmetse (aslında hepimiz IMF'nin aklına hizmet ettiklerini biliyoruz!), ödenek kesme yani harcamaları azaltma yoluna gitti .

Bu süreçte Plan ve Bütçe Komisyonu maalesef yok sayıldı. Komisyonda yapılması gereken düzeltmeler ve verilmesi gereken önergeler, genel kurulda gerçekleştirildi. Böylece bir defa daha komisyon işlevsiz hale getirildi ve ödeneklerdeki kesintinin sorumluluğu, Hükümet yerine milletvekillerinin omzuna yüklendi.

Çünkü genel kurulda yapılan ödenek kesintileri; Devletin verdiği temel hizmetler olan adalet, güvenlik, savunma, sağlık ve eğitimden yapıldı. Ayrıca, önemli bir kesimi ilgilendiren tarımsal desteklerden de büyük bir kesinti yapıldı. Bütün devletler krizden çıkmak için önlem olarak harcamalarını artırma yoluna giderken, biz harcamaları --hem de temel hizmetlere ilişkin harcamaları azaltıyoruz.

Bu arada, bir anda Devlet Bakanı Mehmet Şimşek kaşla göz arasında TBMM genel Kuruluna geldi, İMF'nin isteklerine uygun olarak ödenek kesintilerine ilişkin önergeleri oylattı ve sonra gitti. Yani, İMF'nin istediklerini yaptırdıktan sonra gitti ve yerine yeniden Maliye Bakanı Kemal Unakıtan oturdu.  

Sayın Şimşek önergeden önceki gün gazetelerde yer alan açıklamasında "IMF'yle uzlaşma noktasına geldik, beş aşağı beş yukarı uzlaşıyoruz." demişti. Ama, anlaşma beş aşağı değilmiş, yüzde 16.5 aşağıymış.

Ödenek kesintisine ilişkin önergenin gerekçesinde "Uygulanmakta olan ekonomik program çerçevesinde." denilmektedir. Ancak, bu gelişmelere bakınca "Uygulanmakta olan..." yerine, "IMF'yle yapılacak anlaşma gereğince uygulanacak olan ekonomik program gereği" denmesi daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Yani, bu bütçe İMF bütçesidir, anlaşma henüz kesinleşmeden İMF'nin istekleri yerine getirilmiştir.

Sicil Affı Değil, Popülizm ve Seçim Yatırımı

Kabinede reel kesimin temsilcisi olarak bulunan Sayın Zafer Çağlayan da Merkez Bankasına uyarıda bulunmuş. "Merkez Bankası borcunu ödemelerine rağmen bazı şirketleri kara listeden bunları silmiyor, bankalar da kredi vermiyor. Onlara yazı yazdım. Kanun tasarısını da Bakanlar Kurluna sevk ettim" diyor. Sayın Çağlayan da şimdi işin kolaycılığına kaçarak maalesef popülizm yapıyor.

Eski bir Merkez Bankacı olarak, kafa karışıklığını önlemek amacıyla sizlere bazı bilgiler aktarmam gerekiyor. Çünkü, başta sayın Başbakan olmak üzere hükümet üyelerinin işlerine gelmeyen konularda Merkez Bankası'nı ve başkanını günah keçisi ilan etmeleri doğru bir yaklaşım değildir. Öncelikle, Merkez Bankası "kara liste" diye bir şeyi kendisi tutmaz. Merkez Bankası bankaların gönderdiği verileri toplar, birleştirir ve tekrar bankalara toplu halde geri verir. Ödenmeyen borç ödendikten sonra bankalar bunları bildirince de bu düzeltmeleri yine birleştirerek bankalara bildirir. Bankalara der ki: "A şahsı ya da B şirketi şu tarihte ödemediği şu kadar borcunu şu tarihte ödemiştir." Bu durumda Merkez bankasının sorumluğu biter. Ancak, bu bilgiyi bahane ederek ilgili şirkete kredi kullandırmak istemeyen banka şirketin sicili temiz de olsa eski verilere dayanarak kredi talebini reddedebilir. Yani Merkez Bankasının kara listesinin kanunen kalktığı yıllar bellidir, 2003 yılında bütün eski kayıtları silmiştir. Onun dışında yeni olanları Merkez Bankası silmez. Kanun çıkarırsınız, değiştirirseniz, yeniden kayıtlar silinebilir, ancak aynı bankalar yine de kredi vermeyebilirler. Kanun bankaları kredi vermeye zorlayamaz. Olsa olsa seçim öncesinde kamu bankalarından kredi almak isteyen, ancak ödenmemiş borçları nedeniyle kendilerine kredi verilemeyen yandaş şirketlere kamu bankalarından kredi verilmesine yarayabilir. Sorumlu bankalar, hele hele böyle bir kriz ve kredi darlığı ortamında siz sicillerini temizleseniz de herkese kredi vermezler! 

Tabii kendisi de sanayicilikten gelen ve uzun bir süre ASO başkanlığı yapmış olan Sayın Zafer Çağlayan'ın bu durumu bilmemesi mümkün değil! "Öyleyse neden böyle bir açıklama yapıyor?" diyeceksiniz! Bence popülist bir şekilde seçim yatırımı yapıyor.

Başbakan'ın Ekonomi Anla(ma)yışının Nedenleri

Başbakan Erdoğan, "kriz yok, hamdolsun bize bir şey olmaz, krizi fırsata dönüştürebiliriz, krizden  rant elde etmek isteyenler var" söyleminden, "krizin varlığını kabul etme noktasına gelmiş ve "kriz bize teğet geçer" diyerek geometri dersi vermişti. Sayın Başbakan'ın ekonomi konusunda yanlış bilgilendirildiğini, ya da bizleri yanlış bilgilendirdiğini bu köşede ve başta TBMM olmak üzere birçok platformda ifade etmiştim. Başbakan'ın neden yanlış bilgilendirildiğini önceki günkü açıklamasından sonra anladım: Daha önce teğetin ne olduğunu anlattı, yani matematikçilere danışıyormuş. Sonra "Ben bir doktorum." dedi. "Doktor hastanın durumu ne kadar kötü olursa olsun durumun çok kötü, gidiyorsun demez." dedi. Yani "Durum kötü, ama ben gidicisin diyemem." diyor doktor olarak. Aslında tersinden baktığınız zaman durumun kötü olduğunu kendisi de kabul ediyor Sayın Başbakan, ama söyleyemediğini ifade ediyor.

Son olarak da "Kriz psikolojiktir" dedi. Yani Sayın Başbakan ekonomi konusunda ekonomistlere değil, matematikçilere, doktorlara, psikologlara danışıyor. Ama krizin psikolojik olmadığı AKP Hükümetinin IMF'nin isteklerine boyun eğerek, bütçede yüzde 16.5'lik kesintiye gitmesi açıkça göstermiş oldu. Böylece hedefleri gerçekçi olmayan sanal bütçe, IMF bütçesi haline gelmiş oldu!