"Bu memleketin sorunu nedir, nasıl çözülür, kim çözer, ne zaman çözer" diye diye yıpranıp gidiyor insan(Nüfus ya da biyolojik varlık anlamında demiyorum, nitelik anlamında diyorum insan diye, yoksa demokrasinin dikkate aldığı sayısal çoğunluğu belirleyen niceliğin oluşumundaki her bir zerre değil kastım).

Ayrıca "sorun ne?" sorusu idealizmin ya da materyalizmin çözüm önerisi neticesinde ideolojiyi çıkarıyor rahminden. Bu doğumlar, tezler, çözümler ideolojimizi belirliyor, tarafımızı, intisabımızı hatta üslubumuzu. Kim sol oluyor, kimi sağ.

Devletçi ekonominin faydalarından bahsediyordu devletin "sosyal devlet" anlayışı ile hiç muhatap olamamış vatandaş, sonra solcu olup çıkıyordu eskiden karşınıza.

Serbest piyasa ekonomisinin artılarından ya da liberalizmin fevkaladeliğinden bahseden kapital sahibi adam ya da anti-sol duygular besleyen bir gariban sağcı oluyor da sonra sövüyor sola aşağıdan yukarıya. (ayrıca bu sövme işi onun manevi duygularını tatmin eder)

Sağ ve solun elitteki ayrımı genelde şu şekildedir; sağ elit, işadamı, kapitalist, antikomünisttir.  Antikomünist olması mülkiyete olan düşkünlüğündendir, pek zekât vermeyi falan da sevmez ayrıca, vatan mefhumu manevi bir nitelikten ziyade hükümet ile olan yakınlığı noktasında anlam kazanmıştır veya iç ticaret alanı. Sol elit ise, (eskiden)genelde bürokrattır, akademisyen, yazar-çizer, içkiye hafiften düşkün, ailede yetmiş yaş üzerinin başı kapalı, bunlardan da muhafazakâr ortamlarda övgüyle bahsedilir ("biz de müslümanız" diye başlayan cümleler mesela "benim de annemin başı kapalı" ya da "annem de hacca gitti"... diye devam eder )

Yalnızca elit değil tabiî ki de, Türkiye'de Anadolu'nun en sığ köşelerine kadar nüfuz eden bir sağ-sol ayrımı var. Bildiğim bazı köyler var ki hâlâ sağcılar ile solcuların köy kahveleri farklıdır, köy dolmuşları farklıdır. Aşağı Dündarlılar solcu, Yukarı Dündarlılar sağcı bilinir Dündarlı köyünde. Kız alınıp kız verilmez aşağı ile yukarı arasında. Bu durum memleket hassasiyetinden değil de "savaş" genlerinin kalıtsal hareketliliğinden gelir. (Genelde de liderlere duyulan yakınlık belirler meyili.) Komünizm, faşizm, kapitalizm, liberalizm vs...

Bu konulara aklı ermeyen tipler ise siyasi mücadele hayatlarını evde hanımla uğraşarak verirler, bunlar hanımla anti feminist bir mücadeleye girer ki en azından "anti ..... -izm"  yoksunu olmamak için. Öyle ya şu "-izmler" içinde en basit anlaşılan feminizmden mütevellit anti feminizmdir. Anti-Feminizmin kurucusunu öğrenmek zorunda değilsin, okunacak bir manifestosu yok. Eve gidersin, evde gözüne batar hanım. Maaş zammını o düşük vermiştir, tüp gaza zam onun işidir, hatta askerler cephede sevgililerini düşündükleri için iyi çarpışamamaktadır ve şehit düşmektedirler, öyleyse çatılır hanıma, burnundan getirilir, hayatın darası onlardır. Onlarla brüt olur hayat, onlarsız net. İktidar olduğunu savunur erkek ama muhalefet gibi konuşur evde.

Bu anti feminizm bana Türkiye'deki sol siyasi organizasyonları hatırlatıyor. Eskiden pek böyle değildi ama bugünlerde sol ile anti feminizm birbirine çok benzemeye başladı. Milleti hanımı gibi gören bu sol, eski elit çizgisini aratır oldu. Düşünen, tartışan, sorgulayan, objektif solcu tipler solak viranelere sıkışıp kaldı herhalde.  Bugünlerde yalnızca ona buna, oraya buraya karşı çıkıyor bu sol denilen ulufecileri tayfa. Galiba kafası başka bir şeye çalışmadığından olsa gerek bir boy çatıyor milletin değerlerine, ordusuna, kıyafetine, okuluna, hocasına. Karşı çıkmanın dayanılmaz cazibesi onları kısa sürede ideolojik menopoza soktu da haberleri yok. Gariban, alt-orta sınıf seçmende olmayan sol, oyunu genelde elit semtlerden alırken nasıl halkın partisi olmayı hedefliyor acaba. Anti feministlerde genel de böyledir; "piyangodan para çıkınca önce avratı boşarım diye mikrofonlara demeç verir." Tabi bu durum feministleri sağcı yapmaz. Onları ayrı bir değerlendirmeye almak lazım. Neyse solu yatırmıştık masaya, sol, ya mezhep ayrılığından beslenir, ya anti örtü söyleminden, manevi olan her şey çağdışı kabul edilirken "çağ" dediğimiz zaman aralığı genelde çıplaklık ve ayyaşlık ile ilişkilendirilmiştir. Bence öğretisinde böyle şeyler olmayan sol bu hâle nasıl düştü bilemiyorum doğrusu. Zaten bu hâle düşünce bugünkü iktidar da karşılarına anti tez olarak çıktı. Zehir panzehir diyeceğim ama öyle de değil. Öyleyse de zehir candan, panzehir imandan eder adamı.   

Fakat garip olan bu sol anlayış, anti feministler kadar mahrem düşkünü de değil.

Şimdi okuyanlar diyecek ki bu yazar neyi savunuyor, ben kadını törem ve inancım gereği anlar, algılarım. Ne feministim ne de anti feminist. Ayrıca solun çözüm üretmeyen eleştiri membaı olmasını fitne kaynağı olarak görürken, sağın ense göbek konforu içindeki siyaset yaklaşımını feodaliteye benzetirim.

Filhakika biz geleneğiz azizim, Türk geleneği ile Türk geleceği arasındaki rabıtayız. Zaten Türk olmak demek başka herhangi bir kategoriye tenezzül etmemektir vesselam.

Solu batak sağı yılan olan bir toplumda biz olmak demek herhalde bataklığı kurutacak toprak olmak demek, toprak olmak....