Referandum çalışması ve bayram süresince yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Bu süre içinde yazı yazmam için beni uyaran okurlarıma içten teşekkür ediyorum. Yeni yasama yılı başladı, iki hafta sonra da Plan ve Bütçe Komisyonunda 2011 yılı bütçe görüşmeleri başlayacak. Türkiye'nin referandum sonrasında girdiği ve 5 Haziran 2011 tarihinde yapılması planlanan seçime kadar geçecek sürede, çalışmalar elverdiği ölçüde sizlerle düşüncelerimi ve değerlendirmelerimi paylaşmaya çalışacağım.

Bu yazımızda, seçime doğru giderken AKP Hükümetinin seçim ekonomisi izleyeceğini gösteren bazı gelişmelere değinmek istiyorum. Bu kapsamda, Merkez Bankası rezervlerinin artırılmasına ilişkin Başbakanın talebini, Mali Kural Kanun Tasarısının geri çekilmesini ve son olarak da 2011-2013 Orta Vadeli Programı birlikte ele alacağım.

Başbakan Merkez Bankası'na da El Attı!

Başbakan Erdoğan önceki günlerde yaptığı açıklamada Merkez Bankası rezervlerinin yetersiz olduğunu belirterek, en az 100 milyar dolara çıkarılmasını istedi. Başbakan daha önceleri de rezervleri 2002 yılına göre çok artırdıklarını söyleyerek bunu bir övünç meselesi yapmıştı. Şimdi bu düzeyleri de yetersiz bulduğunu söylemiş! Ekonomiyle pek ilgisi olmayan Başbakan (hakkını yemeyelim: yakınlarının ve yandaşlarının ekonomisiyle yakından ilgili!) neden birden rezerv miktarının artırılmasını istedi acaba? Ayrıca, daha önce de ifade ettiği gibi TL'nin değerli olmasını da bir itibar meselesi olarak gördüğünü ifade etmiş! Aslında rezerv artışını talep ettiği ortam, ihracatçıların sorunlarını dinledikten sonra konuştuğu bir ortam. Yani TL'nin değerli olması onlar açısından pek de iyi bir şey değil. Onlar tam tersine TL'nin değerinin düşmesini, yani dolar kurunun yükselmesini talep ediyorlar. Peki Merkez Bankası döviz rezervinin yükselmesi kuru yükseltir mi? Yoksa düşürür mü? İşte bu çok açık değildir. Daha doğrusu bazı şartlara bağlıdır. Ayrıca, bağımsız olduğu varsayılan Merkez Bankasının başkanı Durmuş Yılmaz'ın da Başbakanın talebine olumlu cevap vererek rezervin 100 milyar dolara çıkarılabileceğini söylemesi de çok manidar! Bu durum bağımsızlığa gölge düşürecek bir gelişmedir.

Şimdi gelelim önemli soruya: Başbakan neden rezervin artırılmasını istiyor? Hem de miktar söylüyor! Yani 25 milyar dolarlık artış istiyor. Bunu anlayabilmek için Merkez Bankasının 2006 Şubat ayında bir çırpıda sessiz sedasız 5.5 milyar dolar satın aldığını ve bu paranın kaynağının bilinmediğini hatırlamamız lazım. Ayrıca, "Varlık Barışı" düzenlemesinin kabul edildiği süreçte, Ekim 2008-Mayıs 2009 döneminde 18.5 milyar dolarlık döviz girişinin büyük bir kısmının kaynağının da açıklanamadığını, bu paranın İran'dan ve bazı Körfez ülkelerinden giren sıcak para ve kısmen kara para olduğunun da basında yer aldığını dikkatinize sunmak istiyorum.

Bu durumda, düşük kur-yüksek faiz politikasıyla sıcak parayı teşvik eden AKP Hükümetinin, tam da seçime giderken Merkez Bankası rezervlerinin, hem de 25 milyar dolar artırılmasını istemesinin nedeni bellidir: dışardan gelecek sıcak parayla ekonomide geçici bir rahatlama sağlamak ve seçim ekonomisi uygulayarak popülist harcamalar yapabilmek. Tabii bu arada kurların daha da düşmesini TL'nin ve Türkiye'nin itibarı olarak gören Başbakan, ihracatçıların durumunun kötüye gitmesini, ithalatın artmasını, dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari işlemler açığının rekor düzeylere çıkmasını pek umursamıyor. O sadece seçime endekslenmiş ve her şeyi istismar ediyor, herkesi azarlıyor veya tehdit ediyor. Rezervlerin 100 milyar dolara çıkarılmasının bir maliyeti olması da Başbakanı ilgilendirmiyor (hadi iyi niyetli olalım: Başbakan böyle bir maliyetten haberdar olmayabilir!).

Rezerv biriktirmenin bir maliyeti vardır. Basit şekilde anlatalım. Biriktireceğimiz ek 25 milyar dolar olduğunu düşünerek bir hesap yapalım. Şu anda bu rezervleri ABD Hazine Bonosuna ya da uluslar arası bankalara yatırırsak yüzde 1, hadi biraz bonkör davranalım yüzde 2 getiri elde ederiz. Uluslararası piyasalardan borçlanmamızın maliyeti de yüzde 8-9 civarında olduğuna göre, ilave rezerv tutmanın bize maliyeti yüzde 7'dir. Bu durumda 25 milyar dolarlık rezervin bize maliyeti  (25 X % 7= 1.75) 1 milyar 750 milyon dolardır. Yani Türk devleti 1.8 milyar dolarlık bir faiz yükünü üstlenecektir. Dolayısıyla, rezerv biriktirmenin ne ihracatçıya, ne de ekonomiye bir faydası olmadığı gibi, ilave maliyeti vardır. Ancak, AKP Hükümetinin ekonomide geçici olarak nefes almasını sağlar, ancak giren sıcak para sahiplerinin çıkmasını kolaylaştırır ve karlarını dışarıya transfer edebilmelerini garanti eder.

Mali Kuraldan Vazgeçmek de Seçim Ekonomisinin Göstergesidir

AKP Hükümeti geçtiğimiz yasama yılının sonuna doğru AB sürecini de ileri sürerek Mali Kural yasa tasarısını alelacele Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirerek TBMM Genel Kuruluna getirdi. Daha sonra da vazgeçtik dediler. Bu süreçte AKP Hükümetinin Başbakanı ve bakanlarının kafa karışıklığı ve ekonomideki koordinasyon eksikliği açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, seçim sürecinde rahat harcama yapmak için bizzat Başbakan Mali Kural tasarısını rafa kaldırmıştır. Belli ki, alınacak bazı kararlar, yapılacak bazı harcamalar yönünden mali kural kısıtlamasıyla karşılaşmak istenmedi.

Nitekim AKP Hükümetinin bu yaklaşımı Mart 2009'da yapılan yerel seçimler sürecinde de görülmüştür. AKP hükümeti 2009'un ilk üç ayında harcamaları aşırı derecede artırarak seçim ekonomisi uygulamıştır. Sonuç olarak, 2009 yılının ilk altı ayında bütçe açığı rekor düzeye ulaşmış ve 23,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla AKP Hükümetinin "bütçe disiplini" ve "mali kural" gibi söylemlerinin içi boş olduğu ve böyle bir kaygılarının olmadığı geçmiş uygulamalarıyla anlaşılmıştır.

Orta Vadeli Program Da Gerçekçi Değil

Hükümetin kabul ettiği 2011-2013 Orta Vadeli program 10 Ekim 2010 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Aynı zamanda bu programla birlikte Orta Vadeli Mali Plan da yayımlandı. Programın, AKP'nin seçim programı olduğu ve buradaki temel göstergelerin de seçim gözetilerek, AKP'nin popülist politikalarına uygun olarak hazırlanan gerçekçi olmayan rakamlar olduğu açıkça görülmektedir. 2010 yılında bütçe açığı 44.2 milyar TL olarak tahmin edilirken, 2011'de 33.5 milyar, 2012'de 32.2 milyar, 2013'de ise 24.4 milyar TL'ye düşmesi öngörülüyor. Yani 2010 ve 2011'de seçim ekonomisi uygulanacağı bütçe açığında da açıkça görülüyor. Öte yandan, kamu tüketim harcamalarında 2010 ve 2011 yıllarında reel olarak önemli artışlar öngörülüyor. Kamu tüketim harcamalarında 2010 ve 2011 yıllarında reel olarak önemli artışlar öngörülmektedir. Kamu tüketim harcamalarında sabit fiyatlarla, 2010 yılında yüzde 7.6, 2011'de yüzde 5.6 artış öngörülürken, 2012'de yüzde 2.1 düşecek olması AKP'nin 2010 ve 2011 yıllarında seçim ekonomisi uygulayacağının bir başka göstergesidir.

Sonuç: Seçim Ekonomisi Geliyor

Başbakan Erdoğan'ın, düşük kur yüksek faize dayalı rant ekonomisinin devam edeceğini işaret eden, Merkez Bankası rezervlerinin arttırılması talebini, Mali Kural Yasa Tasasının rafa kaldırılmasını ve Orta Vadeli Program ile Orta Vadeli Mali Plan'da yer alan Makro ekonomik çerçeve ile bütçe göstergelerini dikkate alınca, AKP hükümetinin seçim ekonomisinin alt yapısını hazırladığı açıktır.

AKP hükümetinin, sekiz yıldır halının altına süpürerek çözmediği yapısal ekonomik sorunları seçim sonrasına bırakarak, popülist politikalar uygulamaya devam edeceği bu kararlardan anlaşılmaktadır. Bu durum kronik hale gelen işsizlik ve yoksulluk sorununun daha ciddi boyutlara ulaşmasına neden olacaktır. Hem bütçe açığı, hem dış ticaret ve cari açık artacak, işsiz sayısı da artmaya devam edecektir. Seçim ekonomisi, kısa vadede bazı kesimlerin lehine gibi görünse de, orta ve uzun vadede ücretlilerin, dar gelirlilerin ve işsizlerin aleyhine olacaktır.

Biz buradan uyarıyoruz. Ancak, gözünü hırs bürüyen  Başbakan Erdoğan kendisini Cumhurbaşkanlığına taşımak için bu seçimi ölüm-kalım meselesi olarak gördüğünden her yola başvurmaktan çekinmeyecek gibi görünüyor. Bu amaçla halkı aldatmaya ve kandırmaya, onların duygularını istismar etmeye devam edeceği anlaşılıyor. İnşallah Türk Milleti gerçekleri görecek ve gelecek seçimlerde kendisini aldatan AKP iktidarına gereken dersi verecektir.