Ray Üstünde "Parlamenter Sistem"

 

Türkiye’de 2007 Anayasa değişikliği sonrası ilk uygulaması 2014 yılında olan Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi,  parlamenter cumhuriyet sisteminde diğer ana unsurlar ve bunlara ilişkin Anayasal düzenlemeler sabit tutulduğu halde gerçekleştirilmiştir.

 2007 Anayasa değişikliğinin doğrudan halk tarafından seçim esasını getiren maddenin (S.Sayısı) Genel Gerekçesinde,

“Cumhurbaşkanın halk tarafından seçimi, doğrudan demokrasinin de bir uyarlaması, yönetenleri belirleme sürecine milletin etkin katılması sağlanacaktır.”  şeklinde bir hayli sevimli ve populist ifadelere yer verilmiştir.  Oysa,  işin aslı farklıdır. Değişiklik sonrası hükümet sistemi, İrlanda, Bulgaristan ve Slovakya’da uygulanmakta olan melez bir tipe doğru kaymıştır.  Başka bir ifadeyle, klasik parlamenter cumhuriyet sisteminden yola çıkmış olduk.  Ray üzerinde bilinmeyen bir istasyona doğru hareket eden rotasız bir tren gibi.  Dolayısıyla da, nerede duracağımız,  hangi tasnife dahil  olacağımız, fiili uygulamalara ve gelişmelere bağlı olacak tabi. “Halk tarafından doğrudan seçilen cumhurbaşkanı ve aynı zamanda parlamento önünde sorumlu bir hükümet.”,  siyasi sistemimizin son denklemi bu.  Bu sistem, esas itibariyle, cumhurbaşkanı ile hükümetin ve parlamento çoğunluğunun aynı siyasi partiye mensup olması varsayımı üzerine kuruludur.  Aksi halde,  halk tarafından doğrudan seçilen cumhurbaşkanı siyasi vaadlerini gerçekleştirmek için gerekli anayasal yetkileri olmadığından yetki çerçevesini ve sınırlarını zorlamak zorunda kalacağı aşikardır.   Muktedir ya da kudretli olmak için siyasi senaryoların ve hesapların içinde hatta baş rolünde olmak istemektedir. Bunun anlamı, anayasal sistemin rasyonel olmayan yapısı gereği kriz üretme potansiyelinin devreye girmesidir.

İster monarşik ister cumhuriyetçi olsun “yumuşak kuvvetler ayrılığı” ve “yürütmenin iki başlılığı” ilkesine dayanan parlamenter sistemlerde, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi esası, parlamenter sistemin bünyesinde doku uyuşmazlığı ortaya çıkaracak kritik eşiktir. Bu noktada, hükümet modeli, melez (hibrit) rejimler arasına zaten kaymış demektir.  Yani, gelinen aşamada önemli olan kaymanın hangi noktada duracağı ve siyasi sistemin nasıl şekilleneceğidir. Türkiye’nin önünde, ciddi ve acil bir anayasal tercih meselesi beklemektedir. Gecikmeksizin, çözüm bulmak şarttır. Buna göre, Cumhurbaşkanının 1982 Anayasasında çerçevesindeki konumunu ve yetkilerini, ya başkanlık sistemi yönünde ya parlamenter sistemin korunması yönünde sil baştan tanımlayan anayasa değişikliği kaçınılmaz hale gelmiştir.   Türkiye şartlarına uygun  seçenek ise,  bazı yeni tekniklerle geliştirilmiş parlamenter sistemdir.