(Bu bir siyaset yazısı değil, bir ahlak ve siyasi etik yazısıdır hatta bunu yazmak bize borçtur)

Nasipse 4 Kasım 2012'de yapılacak olan MHP Genel Kongresi şimdiden gündemin sıcak maddesi haline geldi. Genel Merkez ve muhalifler üzerine oturtulan tartışmalar maalesef çok zaman haddi ve maksadı aşan mahiyetiyle düşündürücü oluyor. Sorunun nerede olduğu tartışılırken içe dönük sarf edilen yüksek enerji, kanaatimce ‘sorunun tam olarak da bu' olduğu fikrini doğuruyor. Ben Sayın Genel Başkanımıza yapılan iftira ve haksız eleştirilerin bugüne kadar ispat ve isnadını görmedim, bunun yanında Genel Başkan ve Genel Merkezi müdafaa adına parti içinde muhalif pozisyonundaki insanlara yapılan-yapılacak ispatsız suçlamalara da ‘iman ve ahlak' gereği karşı olduğumu da şimdiden ekleyim.

Ülkücüye, iman ve medeniyet atlasımızın hesapsız süvarisi diyorum. Bu tür nifak süreçlerinde süvariler, atlarıyla birlikte öldürülüyor. Hatta daha kötüsü süvarilik de öldürülüyor. Ne kemik kırılıp yen içerde kalıyor ne de vururken gevura vurur gibi vurmaktan geri duruluyor. Sonra yine yüzyüze bakacağız tecrübesiyle ve bütün samimiyetimle söylüyorum, MHP'nin en ciddi sorunu muhalefet sorunudur. Zira tartışmaların seviyesini ve muhtevasını parti içi muhalefet belirliyor. İster liderin isterse de bir başkasının kişiliği, samimiyeti ve değerler hiyerarşisi üzerinden ne siyaset yapılır ne de muhalefet...

Çok kimsenin duvarında asılıdır, Şeyh Edebali nasihatleri, Mevlana öğütleri... Yalnızca asılıdır bunlar, pratiğini görmek ne mümkün. İftira, isnat, gıybet, ihanet suçlamaları vs... Kim ne adına yapıyorsa yapsın ‘ülküdaşlık hukukunda' bu ne fena bir ayıptır? Sağlığında neler neler isnat ettiğimiz merhum Muhsin Beğ'in cenazesini ‘bozkurtlar' kaldırdı. Biz Muhsin Beğ'in ‘yanlış gidişini yanlış cümlelerle' izah etmeye çalıştık maalesef. Mesele üslup ve metot farkıydı, konjonktürün alkışları arasında ülkücüler birbirine giriyordu Başbuğun sağduyusu olmasa. Merhum Başbuğumuzun sağlığında kendisine olmadık sözler söyleyenler, Başbuğun cenazesinde ağlayıp, sızlarken sloganlarda en çok bağıranlardı. Şimdilerde onu en çok arayanlar da sağlığında ona çok çektirenlerdi. (en azından oy vermeyenlerin bile onu aradığına şahit oluruz, dramatik ama böyle)Neticede herkesin kendi payına bir nedamet düşmüştür, mesele buradan sonrasında ‘ülküdaşlık hukukunu' çiğnememektir. Dünya imtihanının bu dersi ile alakalı ülkücünün bir tecrübesi artık olmalıdır.

Ülkücü camia şu cümlede mutabıktır; ‘Devlet Beğ ülkücü değilse hiçbirimiz ülkücü değiliz'. -bu cümle siyasi rakiplerinden birine aittir- Devlet Beğ'in ömrünün şahitleri, dostları ve karşısındakilerden defalarca duymuşumdur bu sözleri.  Hal böyleyken hangi akla hizmet, kişilik eleştirileri ile mesafe almaya çalışılır.

Bir MHP'li Devlet Beğ'in gündemle alakalı bir kanaatine katılmayabilirler, eleştirip, çözüm de sunabilirler ama durup dururken lafa şöyle başlamak ayıptır; ‘MHP yönetimi ülkücülerden kurtulmaya çalışıyor'. Alın size laf-ı güzaf, ortaya birisi atar ellisi koşar. Vay efendim ‘Ülkü Ocakları kapatılıyormuş' yaygarası. Olmadı, ‘yol arkadaşı diyorsa bunun sonunda yoldaşlık vardır, Genel Başkan Marksist literatürden konuşuyor'.  Böyle basit bir diyalektik, böyle aşağı bir akıl, ülkücülük üzerine nasıl konuşabilir? O kadar tuhaf ki yaklaşımlar, partiye katılımlar bile eleştirilir oldu. Yalnız bunlar da değil, bazı muhalif hamleler vardır ki Tayyip Erdoğan'a kalkan olunmuştur. 2007'de Recep Tayyip'e ip atan Lider, o gün o kadar haklıydı ki... Tavır kısaca Tayyip Erdoğan'a şunu demekti; ‘hariçten gazel okuma. MHP'yi Apo'nun idam edilmemesi üzerinden eleştirme, al sana ip, asacaksan sen as'. Bu bir meydan okuma ve davetti. Aynı zamanda tarihi hakikatlerin yeniden ortaya çıkması için yeni bir vesileydi, fırsattı. Fakat ne gariptir, MHP içinde(?)n o günlerde eleştiri geldi, doğal olarak da tartışma yine bir iç mesele haline geldi. Sonra referandum tartışmaları? Ne ‘hayır' diyenler münkirdi, ne de tüm evetçiler hain...(ben kategorik akla karşıyımdır, batının aklıyla bir medeniyet inşa edemeyiz, kategorik akıl da en bariz batı jargonudur) Bize ne kaldı o tartışmalardan, husumet, AKP'nin ülkücü avı? Kime yaradı, Ülkücü Harekete yaramadığı kesin. Şimdi düşünün, eski bir ülküdaşımız vaktiyle BBP'de siyaset yapmaya karar vermiş, sene 1993. Şimdi aynı vatandaşımız MHP'de siyaset yapmaya karar vermiş, sene 2012, yazarlık yapıyor, Türkeş çizgisine göre MHP'yi eleştiriyor. Ayıp değil mi? Türkeş çizgisine göre değerlendirmeyi sen yapma bari. Bir başka misal, ‘MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı, Ülkü Ocaklarının kapanması gibidir' diyenler, gençlik kollarını açacağını söyleyen bir genel başkan adayına bir çift laf söylemekten acizler. Yahut Ülkü Ocakları kapatılıyor yaygarasını basanlar, en son ocağa gittikleri tarihi hatırlamazken, kendisine sunulan ocak dergisini dolabın arkasına atmaktan da geri durmuyorlar. Peki, kimi eleştiriyorlar, ‘Ülkü Ocaklarını yaşatacağız' diyen Devlet Beğ'i, gençlik kollarını açmayan Devlet Beğ'i, Merhum Başbuğumuzun gözü, kulağı, nefesi olan Devlet Beğ'i... Parti içinde olanların (ve hatta parti içindeymiş gibi muhalefet yapanların) haklı muhalefetleri baş-göz üstüne lakin bu türden tutarsız ve siyasi etiğe mugayir muhalif hamleler nezaketi muhafazayı da zor kılıyor maalesef. Son dönemin iç ve dış gelişmeleri anaforunda  Devlet Beğ'in Kerkük ziyareti ile 19 Mayıs ruhu arasında kanaatimce zerre fark yoktur. Şimdi Kerkük'te kılınacak bayram namazını eleştirmek ne derece milli-İslami bir tutumdur. Ülkenin dış politikasının çökmesi bir tarafa bölgede siyasi haritalar yeniden çizilecekken ‘Devletin sahibi bir Devlet var' edasıyla hareket eden Devlet Beğ ile uğraşmak ne derece doğru ve hatta rasyoneldir? Dikkat edin, Devlet Beğ'in genel başkanlığına muhalefet yapılması değil kastım, özellikle söylüyorum; ‘uğraşılması'.

İnsanoğlu hatadan beri değildir, elbette hata insana hastır. Lakin bazı Devlet Beğ muhalifleri için eleştirinin muhtevası ‘hata' değil ‘kasıt'. İspat sorduğunuzda netice; zan. (Zandan hükmün hükmü için bakınız Hücurat Suresi 12. Ayet.) Bir dava adamını ‘kasıt'la suçlamak ne ağır vebaldir. Bilmiyorum bir Genel Başkan adayı için şunu söylemek çok mu zor; ‘kanaatimce, MHP siyaset arenasında daha başarılı olabilir, ben göreve talibim, mevcut Genel Başkan Devlet Bahçeli'ye de hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorum'.  Yahut ‘kongre sonucuna saygılıyız, genel başkanımızın emrindeyiz'... Hayır, bizde mevzu cennet-cehennem mevzusu. E doğal olarak insanların haysiyeti, şerefi, dava adamı kimliğine dair sarfedilen(kimden gelirse gelsin) hak(Allah)sız eleştirinin cevabı muhatap tarafından ağır bir dille veriliyor. Netice kırgınlıklar daha da büyüyor. Bundan ne Hak razı olur ne de halk...

Âcizane tavsiyem, herkesin sicili, ülkücülüğü, emeği, çilesi, kaygısı ve duası ortadadır. Yalnızca itlerin ürdüğü tarafa kurtlar ulumayacak ve hem lafa hem lafı söyleyene bakılacak, laf lafsa, söyleyen adam mı diye...  Ülkücüler arasına nifak sokmak isteyenlere karşı bir GBT yapmak zorundayız. Son olarak, ‘katılmasam da büyüklerime saygısızlık yapmam, büyüğü olduklarımın da saygısızlık yapmasına müsaade etmem' şiarıyla hareket ediyoruz. Biz ‘büyüğümüzden' böyle gördük. Kâfidir zannederim.

Filhakika kongremiz, kangrenimiz olmasın.

Ben, ülkücü vicdan ve beyinlerin Devlet Beğ ile göz ve gönül temasında olduğuna inananlardanım.

Selametle...