div>

1 Kasım seçimleri sonrası, MHP'deki tartışmalar Türkiye gündeminde baş köşeye yerleşti.

Aslında bu tartışmalara zemin hazırlayanlar, yaptıkları hesaplar dâhilinde 1 Kasım öncesi hazırlıklara başlamışlardı. Kimi 1 Kasım seçimlerinden 10 gün önce, MHP yönetimine "Defolun gidin" diyecek kadar kendini açığa çıkaran basın toplantıları yaparak, kimi "HDP kesinlikle barajı aşar, MHP barajı aşamaz" cümlesini kurarak kendi hesaplarına zemin hazırlıyorlardı. Bunlar asla MHP'ye oy vermemiştir. Vermediklerine dair yemin etsek dahi, asla yanılmayız ve günaha girmeyiz. Çünkü yaptıkları hesaplar, ancak MHP'nin oy düşüklüğü ile oluşacak atmosfere bağlıydı. Maalesef bunlardan bazıları hakkını-hukukunu her ortamda korumaya çalıştıklarımız arasından çıktı.

MHP'de bugün yaşanan tartışmalar asla "Türk milliyetçiliği çizgisinden sapma", "davadan uzaklaşma" olarak yaşanmıyor. Çünkü bugün MHP üzerinde hesap yapanlar bile çıktıkları ekranlarda "MHP'nin politikaları doğru, Devlet Bahçeli'nin duruşu haklı" cümlelerini de mecburiyetten ifade etmek zorunda kalıyorlar. Bence MHP'nin en büyük sıkıntısı her konuda haklı çıktığı halde, doğru olan politikalarını anlatma noktasında yaşadığı iletişim sorunudur. AKP'nin devlet ve iktidar gücüyle oluşturduğu medyası bu sıkıntıda ana faktördür. Elbet MHP'nin de bu konuda geriye kalan medya alanını da verimli kullanamadığı bir gerçektir. MHP bundan sonra da bu alanı verimli kullanmazsa "haklıyken" haksız, "doğru" iken anlaşılmayan duruma maalesef daha çok düşecektir.

MHP'deki tartışmalar "Türk milliyetçiliği çizgisinden sapma", "davadan uzaklaşma" değilse nedir o halde?

Bir tarafta seçim sonuçlarına üzülen ve kızgınlık yaşayan samimi Ülkücüler varken, bir tarafta da bu samimi duyguları istismar ederek "neden milletvekili adayı yapılmadığının, neden milletvekili seçilemediğinin" intikamı peşinde koşanlar var… Birisi MHP Genel Başkan adaylığını açıklıyor, ne kadar aday yapılmamış, milletvekili seçilememiş kişi var hepsi orada… Zaten durdukları yere bakıyorsun "ideolojik bir kaygı ve dertleri" yok…

Böyle bir intikamın adı da demokrasi kılıfına sokuluyor. Ama MHP gerçekten çok demokratik partidir. Öyle ki, 3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP'den aday adayı olmuş Aytekin Yıldırım isimli şahıs bile, 3 Kasım 2002 sonrası gelip MHP kongresinde genel başkan adayı olmuş, kürsüden nutuklar atmıştır.

18 yıl MHP'den uzak durup, ANAP ve DYP içinde siyasi arayışlara girip sonra geri dönen Ramiz Ongun bile iki kere MHP Genel Başkan adayı olmuştur. Sonra 12 Eylül 2010 referandumuna destek için gidip Recep Tayyip Erdoğan'ın yemek masasında pozlar vererek tarihe tamamen gömülmüştür.

Şimdi de bakıyorsunuz Demokrat Parti Genel Merkez yöneticisi (GİK üyesi) iken bile MHP Genel Başkan adaylığını açıklayanları…

2011 öncesi ne MHP, ne Ülkü Ocaklarında görülmemiş, bir tane pozu olmayan, geçmişteki ideolojisi hatırlatılınca sadece sırıtan, buna rağmen "Ülkücü hukuk, Ülkücü gelenek" gibi kavramlarla MHP Genel Başkan adaylık açıklaması yapanları…

DYP'de Belediye Başkan Adaylığı, DYP'de Kadın Kolları Başkanlığı, DYP'de milletvekili ve bakanlık, DYP'de Genel Başkan Yardımcılığı yaparak siyasete başlayan, oradan Anavatan Partisi'ne girme girişimleri yapan, o olmayınca AKP'nin kuruluş aşamasında "Yeni Oluşumcular" arasında yer alan, o günlerde ağzından niçindir bilinmez "Ben eskiden Ülkücüydüm, şimdi Demokratım" sözü çıkan ve AKP saflarından kısa bir süre sonra ayrılıp MHP'ye katılan ve bugüne kadar 'değer'den başka bir şey görmemiş olanların MHP Genel Başkan adaylık açıklaması yapanları…

2 gün önce kendisiyle yapılan röportajda, büyük ego patlamasını "92 yılındaki MHP kongresinde Türkeş Bey'in listesine karşı parti içinde liste çıkarmış birisiyim. Kavgalar oldu, yakınlarım salon içinde itilip kakıldı. Ben kendi doğrularını korkmadan, çekinmeden hayata geçirme kararlılığı olan birisiyim." diyerek yansıtan, anlattığı bu olaydan sonra DYP'nin kapısından döndüğünü daha önce yazdığımız ama yine de MHP'de kalma halini korumuş kişilerin MHP Genel Başkan adaylık açıklaması yapanları… 

Görünce, duyunca… 

 "7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde milletvekili adayı yapılsaydınız, milletvekili seçilseydiniz, deri koltuklarda oturmaya, kırmızı plakalı arabalarda gezmeye devam etseydiniz bu girişimleri o zaman da yapar mıydınız?" diye sormak da elbette bizim hakkımızdır. MHP'de demokrasi elbette vardır. Ama MHP Lideri olmanın da bir ölçüsü ve kırmızı çizgisi olmalıdır. MHP'de bir takım görevler alabilirsiniz, MHP'de açılan alanda hizmet edebilirsiniz de, "40 parti gezerek", "Ülkücü olmayarak" MHP Genel Başkanlığı nasıl yapacaksınız? Bunun mantığını nasıl izah edeceksiniz bizlere?

Başbuğumuz Türkeş de Anavatan Partisi'nde siyaset yapmış, milletvekili olmuş Tunca Toskay, Sebahattin Çakmakoğlu gibi tecrübeli isimleri geçmişte Genel Başkan Yardımcısı olarak MHP'de görevlendirmiştir. Yine Anavatan Partisi'nin kurucusu ve bakanı Halil Şıvgın da Başbuğ Türkeş tarafından MHP'de MYK üyesi ve Grup Başkan Vekilliği görevine getirilmiştir. Örnek isim çoktur. Ama bugün bu isimler "MHP Genel Başkanı olacağım" diyerek ortaya çıksa, herhalde bu durumda Ülkücü gelenek ve fikir karşısında hayat bulmaz. Bugün yaşanan tartışmalara bu açıdan bakmak daha doğru olur. Ve "Vay, o halde niye milletvekili yaptınız, vay niye MHP'de görev verdiniz?" gibi gereksiz sorular sormaktan vazgeçilir. Eski DYP'lilerin MHP üzerindeki hesaplar için sağı-solu aramalarını da tebessümle karşılıyoruz.

Geçmişi Ülkücü olmayanlar, "Ülkücü değilim" ifadesi ağzından çıkmış kişiler, nasıl MHP Liderliği için hayal kuruyor anlamış değilim… Yok onları bu hayallerinde destekleyenlerde "Milli Görüş gömleğini çıkardık" diyenler gibi "Biz de Ülkücü gömleğini çıkardık" diyorlarsa bilemeyiz. Biz MHP'li, Ülkücü çizgiyi koruma mücadelesine her daim devam edeceğiz. MHP içindeki demokrasi ancak "MHP ve Ülkücü çizgisi" hiç bozulmamış olanlarla güzeldir.

Fakat "bu isimlerin hali budur" diyerek, MHP 1 Kasım sonrasının özeleştirisini yapmaktan asla kaçınmamalıdır. Ülkücü iradenin "gönül diliyle iletişim" sağlıklı kurulmalıdır. Yapılan yanlışlıklar görülmeli, eksiklikler nerede varsa tespit edilmelidir. Ve yanlışlıkların, eksikliklerin hepsi "Ülkücünün gönül diline" uygun bir şekilde onarılmalıdır. Bu konuda en büyük sorumluluk MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye düşmektedir. Anadolu ondan büyük bir gönül seferberliği bekliyor. Milliyetçi-ülkücü mücadele asıl şimdi başlıyor.

Bunlar yapılırken de, ömrünü MHP'ye ve Ülkücü Harekete adamış MHP Lideri Devlet Bahçeli karşısında, 40 kapı ve 40 yapı gezmiş olan herkes konuşurken, yazarken haddini, hududunu bilmelidir. MHP'nin geleneksel kırmızı çizgisini de MHP'de hayal kuran herkes artık anlamalıdır. Ülkücü irade, Ülkücüyle yol yürür.

Medyada kimin kimlere cephe ve alan açtığını görünce, Ülkücü irade zaten MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye daha çok sahip çıkacaktır.

Hz.Ali ne güzel söylemiş: Fazilet sahibinin kıymetini, ancak fazilet sahibi bilir.

 

Yıldıray Çiçek/ORTADOĞU