Son günlerde gündemi işgal eden konuların başında "demokratik (kürt) açılım" mevzusu gelmektedir.

Bu konuyla alakalı konuşan kim varsa ortak cümlesi de "tehlikeli bir süreç"in yaşandığıdır. Türk Milletinin neredeyse yarısından destek almış bir siyasi partinin Türk Milletinin hassasiyetleri ve vazgeçilmezlerine rağmen ortaya sunduğu bu "açılım" meselesi doğrusunu isterseniz biraz da millete rağmen olmuştur. Tıpkı tek parti döneminin dayatmaları gibi...

"Millet için millete rağmen" üslubunu eleştirerek iktidarı ele geçirmiş bir siyasi partinin en sonunda "millete rağmen" politika üretmesi de başka bir dayatma sürecinin içine girdiğimizin en temel alametidir. "Millete rağmen" dedik, zira "millet için" olmadığı aşikârene bir durumdur. Zira asıl darbeyi yiyen zemin maalesef ki "millet olma şuuru ve milleti oluşturan harç"tır. 

Maalesef ülkemizin içine girdiği bu süreçte toplumun tepkisi giderek büyümektedir. Bununla birlikte hükümet ile alakalı hayal kırıklarının da yaşandığı dile getirilmektedir. Bence hayal kırıklığı yaşamak abesle iştigaldir. Zira bundan 17 yıl önce yazılan, tasarlanan bu sürecin şimdi pratiğe dökülmesi, hükümetle alakalı bir hayal kırıklığını değil milletimizle alakalı bir hayal kırıklığını bünyesinde getirir. Diyeceksiniz ki nedir 17 yıl önce yazılan; "Kürt Soruşturması" adlı bir kitap. Mihri Belli'den Ali Bulaç'a, Yasin Hatipoğlu'ndan İhsan Arslan'a, PKK'nın teorisyenlerinden siyon suyunda yıkanmış nahoş karşı devrimcilere kadar hemen herkesin bir makalesi var bu kitapta. Yani siyasal Kürtçü+Türklük düşmanı -sözüm ona- ümmetçi işbirliğinin müşterek eseri (ümmetçilik neden gayrı Türklük ile ilintili kabul edilir bu da ayrı bir konu, Müslüman-Türk olmadan nasıl ümmet olacak?). Eskinin HEP ve RP taifesinin bu eserindeki makalelerden birkaç cümle;

"Türklük adına yönetimi eline geçiren bir avuç kurmay kadro, Kürtlere yönelik inkâr, baskı, imha politikalarını adım adım icra etmeye başlıyor. 70 yıldan beri girişilen tüm başkaldırı ve isyanların, hâkim ideolojiye nispetle masum sayılması gerekmez mi?"

"İster TC'nin zulmünden, devletin teröründen bahsedelim, ister PKK'nın Kurtuluş Mücadelesi'ne dönüşen eylemleri yahut sivillere yönelik katliamlardan bahsedelim, ister bu gelişmeler karşısında bölgede Müslümanların takınması gereken tavrın ne olması gerektiğinden, netice değişmiyor...."

"Başlangıçta silahlı mücadele ile şiddet uygulayan devlet arasında bocalayan halk, daha sonra ulusal kurtuluş mücadelesi verdiği kabul edilen PKK hareketi yanında yer almaya başladı."

"Askeri önlemlerin çare olmayacağı düşüncesinden hareketle; bölgedeki tüm ilave askeri birlikler geri çekilmeli, Özel tim ve koruculuk sistemi kaldırılmalıdır. Ve son olarak Özal ile aynı öneride bulunmanın sıkıntısını duymakla birlikte, kısa vadede alınması gerekli yegâne önlemin (aynı zamanda yegâne çözümün) Türkiye'nin tamamına uygulanacak yeni bir 'EYALET SİSTEMİ' olduğunu hatırlatmak isterim."

Sormak isteriz; hâlâ hayal kırıklığı yaşayan var mı?

Selametle...