"Türkiye ekonomik ve toplumsal depresyonun eşiğine gelmiştir"

TÜİK tarafından açıklanan rakamlarda Üçüncü çeyrekte GSMH Büyümesi neredeyse sıfıra yaklaşmıştır. Dolayısıyla son çeyrekte ekonomik büyümenin eksiye dönmesi ile teknik olarak resesyona girmesi kesinleşiyor. Resesyonun bir depresyona (gerileme) dönüşme ihtimali de mevcuttur. Ekonomik depresyon çoğu zaman beraberinde toplumsal ve sosyal depresyonu getirir. Ekonomik krizin sosyal bir kaosa toplumsal bir travmaya dönüşme riski mevcuttur. Krizi fırsata dönüştüremeyecek olan hükümet, hiç değilse, krizin sosyal bir karmaşaya ve bir toplumsal travmaya dönüşmesinin engellenmesi için bir önce gerekli tedbirleri almalıdır.

Son dönemde sanayi üretimindeki rekor düşüşler, inşaat, otomotiv ve tekstil gibi ekonominin öncü sektörlerin üretim ve ihracatındaki gerileme, hatta son dönemde iç ve dış talep yetersizliğinden enflasyonda görülen düşüş ve cari açıkta ortaya çıkan arizi daralma da, önümüzdeki resesyon sürecinin öncü işaretleri niteliğindedir. 2008 yılında kurulan şirket ve kooperatif sayısı geçen yıla göre % 37 azalmıştır. TÜİK verilerine göre 2008 yılının ilk 11 ayında kapanan ticaret ünvanlı işyerlerinin sayısı geçen yıla kıyasla %65 artarak 35.222 olmuştur.

Maliyenin açıkladığı merkezi yönetim Bütçe gerçekleşmeleri rakamları da ülkenin resesyona sürüklendiği gerçeğini net bir biçimde teyit etmektedir. Kasım ayında Dahilde Alınan KDV %21,1 azalırken İthalden Alınan KDV %15,8 düşmüştür. Bu kalemlerdeki çarpıcı azalma önümüzdeki 2008 yılının son çeyreğinde Türkiye ekonomisinin negatif büyümeye geçeceğinin açık bir işaretidir. 2009 yılı için konulan hedeflerin ne kadar gerçekten uzak olduğunu göstermektedir.

Türkiye'nin gerçek gündemi resesyon ve resesyonla mücadele olmalıdır.

AB ve ABD başta olmak üzere ihracat pazarlarımızın hızla daralmaya başlaması, emtia fiyatlarındaki hızlı düşüşler krizden çıkış sürecinin tüm dünyada bir miktar zaman alacağı ve ekonomik sıkıntıların kısa süreli olmayacağını ortaya çıkarmaktadır.

Ülke ekonomisini yatağa düşüren hükümet ilaç bile aramamaktadır. Hastaya ilaç yerine moral vermek gerektiğini iddia edebilmektedir. Böyle bir dönemde tüm dünyada olduğu gibi ekonomide bütçe ve maliye politikalarının devreye sokulması, reel sektörün canlandırılması, ekonomik büyümenin yeniden sağlanması için eldeki tüm imkânların seferber edilmesi zorunluluğu bulunmaktaydı.

Açıklanan son Makroekonomik göstergeler hükümetin dikkate almayı unuttuğu kriz gerçeğini bir tokat gibi yüzüne çarpmıştır.

Büyüme sıfıra yaklaşırken, işsizlik ciddi bir sorun haline gelmiştir. Son açıklanan verilerle 2008 Eylül ayı itibariyle işsizlik çift haneli rakamlara dayanmış, son bir yılda işsizlik oranında %10,7 lik bir artış olmuştur. İşsizlik oranı 2007 yılında yüzde 9,3 iken, 2008 yılında yüzde10,3'e yükselmiştir. Şehirlerde genç nüfustaki işsizlik çok daha rahatsızlık verici boyuta yüzde 23'e ulaşmıştır. Kentlerde her dört gençten biri işsiz duruma gelmiştir. Toplam işsiz sayısı resmi rakamlarla bile 2,5 milyon kişiyi aşmıştır.

Küresel krizin etkileri cari açık üzerinde görülmeye başlamıştır. Hükümet cari açığı düşürmek için krizi bir fırsat olarak görmektedir. Ancak beklendiği gibi cari işlemler açığının istikrarlı bir biçimde küçülmesini sağlayacak sağlıklı dinamikler henüz oluşmamıştır. Bunun nedeni dış ticaret ve diğer döviz kazandırıcı işlemlerdeki yapısal sorunlardır. Nitekim, dış ticaret açığının da henüz düşüş sürecine geçmediği, krize rağmen yüksek seviyede seyretmeye devam ettiği ve edeceği, ithalat azalırken ihracatında bir hızla düşüşe geçtiği, portföy yatırımları ve kar transferlerindeki net çıkışların gözlenmesi ile cari açığının büyümesine yol açacak dinamiklerin halen devrede olduğu gözlenmektedir.Bu güne dek bir kerelik, özelleştirme satışlarından sağlanan doğrudan yatırım girişi de krizle birlikte durmuştur.

Anadolu'daki Denizli, Gaziantep gibi şehirlerin feryadını İstanbul sermayesi bile duyarken Hükümet bu illerin feryadını duymak istememektedir. Kamu üst yöneticilerinin beyanlarından tefeciliğin hortladığını bütün herkes algılarken hükümet algılamak istememektedir. Maalesef esnaf ve sanayici tefeciye teslim edilmiştir.

2009 Yılı Makro-ekonomik hedefleri ile 2009 Yılı Bütçe hedefleri gerek ülkemizin içinde bulunduğu yapısal ekonomik problemler gerekse küresel krizin yarattığı olumsuzluklar giderilebilecek bir yapıdan uzaktır. Nitekim hükümet daha bütçe yasalaşmadan titizlikle hazırladığını ifade ettiği hedeflerden vazgeçmiş, Bütçe TBMM'sinde görüşülürken bu hedefleri IMF ile müzakere etmeye başlayarak samimi olmadığını göstermiştir. Bütçe görüşülürken yatırımlardan kesilmiş, işsizliğe çare olunmasından vazgeçilmiştir. Ayrıca, ezilen çiftçilerin destekleme ödenekleri kesilmiştir. Bütün bunlar Hükümetin çaresizliğini net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bu gelişmeler Hükümetin vatandaşı perişan ettiğini ve gitme vaktinin geldiğini açık bir şekilde göstermektedir.