Bu köşe yazımda okuyucularıma bir sloganla merhaba demek istedim.

“Ülkücülük; dünden kalma hatıraları anlatmakla yetinmek değil, geleceğe yürüme arzusunu kaybetmemektir”

İçinde yaşadığımız hayat ve mensubu olduğumuz hareket, bizleri “diğerlerinden” farklı kılmıştır.

Yaşıtlarımızın, oyunda oynaşta olduğu dönemlerde, ülkemizin, bölgede ki yerini dahi bilemez halde oldukları ortamda, bizler “Turan” denen muhteşem ülkünün haritasını gözü kapalı çizmeye başlamıştık.

Denklerimizin, şehirlerimizin adını saymaktan dahi aciz olduğu atmosferde, bizler; “ Urumçi’den, Astana’dan, Bişkek’ten haberler alır, Karabağ’da, Bahçesaray’da soydaşlarımızla beraber ölür, beraber ağlardık.

Duvarlardaki milliyetçi Türkiye yazılarımız, geleceği yönlendirirken, her birimiz; kahramanlık duygularını zorlayan cengaver ruhlu ülkücülerdik.

En yüksek direklere, üç hilalli bayrağımızı asma yarışında aceleci, en yüksek binalara tırmanma konusunda rakipsizdik.

Ülkü Ocaklarının erdemini kabullendik.

Bir gün Mete gibiydik, Atilla olduk zaman zaman, Alparslan gibi, Fatih gibi lider soyluyduk.

Atatürk gibi bakardık olaylara, Başbuğ Türkeş idolümüzdü…

Ulubatlı gibi önde giderdik, Ersagun Bey gibi sır küpüydük.

Dündar Taşer gibi sadık birer ülkü eriydik…

Zaman bize çok şey kattı, bizde zamana…

Peki ya şimdi;

Sanki zamanın ruhuna galip gelme arzusunu kaybetmiş gibiyiz.

Geçmişi anlatmakla avunan birer insan olduk, maalesef.

Bir araya geldiğimizde dahi, artık geçmişten kopamaz oluşumuzun farkında dahi olamıyoruz.

Yaşadıklarımızla yetinmek ve geleceğe dair hayaller kurmaktan vazgeçmek; bu tavır ve duruş, asla ülkücüye uymaz.

Geçmişin gücü ile geleceğe yürüme azmimizden asla vazgeçmemeliyiz…

Bu gün, tarihin hakemliğinde ve ışığında görmekteyiz ki;

Ülkücü hareketin ve Türk dünyasının lideri Devlet Bahçeli, geleceği inşa etmek için yürüyüşünden, hatıralarından ve yaşadıklarından vazgeçmemiş bilakis, geçmişin gücünü ardına alarak adımlarını hızlandırmıştır.

Bu yolda yürümek mukaddes bir yolculuktur.

Şimdi bizlerde, geçmişe takılmadan, arzu ve aşkımızı kaybetmeden, sen ben kavgasına mağlup olmadan, nefislerimizi düşünmeden, Vatan için, Millet için, Devlet için, Türklük için liderimizin emrinde, liderimizin izinde, liderimizle birlikte yürümeye mecburuz.

Bu mecburiyet, tarihin, fikrin, aklın ve inancın emridir.

Bu yolda düşenin elinden tutmak, biz düşersek elimizden tutacaklarla beraber yürümek.

Bence bütün mesele budur.

Ya sizce…