Kağıthane’de insan sayılmayacak biri eşini yol ortasında dövmeye başlıyor… Çok ‘Erkek’ Çok ‘Delikanlı’ ya! Derken biraz ilerden bir vatandaş gelip o kocaya önce kafa atıyor sonra da bir güzel benzetiyor. Sağ olsunlar gören vatandaşlar da onu yalnız bırakmıyorlar. Kadın dövmeye gücü yeten şahıs ise birden ayılıp bayılmaya başlıyor…

O ‘Adam gibi adam’ ı öncelikle canı gönülden tebrik ediyor sonra da o sağlam kafadaki alnı öpüyorum… Bu güzel kafayı yetiştiren annenin de ellerinden öpüyorum. Uzun zamandır içimin bu kadar soğuduğu başka bir görüntü izlemedim sanırım.

Evet o kafa, adaleti sokak ortasında sağlayıp özellikle kadınlara bir ‘Oh be’ dedirtiyor da; ya sonra ne oluyor dersiniz…

Sonra bu koca denilen adamı Savcı serbest bırakıyor?!!!

Biz de başladığımız yere dönüyor ve ‘Allahım, bir sonraki kadın tacize uğrarken kafa atacak bir adam, müdahale edecek insanlar orada olsun’ diye dua ediyoruz…

MHP Lideri Devlet Bahçeli gazetecilerle iftarında, ‘Al bayrak’ formülünü anlatmış ve bayrağımızın kırmızı zemininin ‘bağımsız yargı’ olduğunu söylemişti.

O kadar doğru bir tanımlama ki!  Gerçekten de bir ülkede tüm kurumlar o zeminin üzerine oturur. Bağımsız ve vicdanlı bir yargının bir diğer adı da ‘Gerçek ve gecikmeyen adalet’ değil midir? Ve bu mekanizmanın adaleti sokaklarda kafayla sağlamamıza engel olması, anında müdahale edip suçluyu cezalandırması, Milletin içini soğutması gerekmez mi?

Gerekir ama ‘Gerçekten‘ cezalandırması gerekir. Hele hele kadınlar, çocuklar gibi özel grupların hakkını yüksek sesle bağırarak savunması suçlunun yakasına yapışması şarttır. Öyle hesap sormalıdır ki Millet ‘Adalet’i alkışlamak için ayağa kalkmalıdır… Bir kadının boşanacağı eşine arkasını dönüp ‘Güvendeyim’ diyerek gitmesini, bir kere arkasına bakmamasını Adaletimiz sağlamalıdır! Çünkü o kadına kalkacak el, bunun nelere mal olacağını anlamalıdır. Adalet o insan müsveddelerine bunu anlatmalı, kafalarına sokmalıdır.

Elbette Adalet mekanizmasına FETÖ’nün verdiği zararları biliyoruz. Düzeltmek için büyük çaba gösteren samimi siyasetçiler, bürokratlar olduğuna da inanıyorum… Ama adalet başka hiçbir şeye benzemiyor. Biraz daha hızlı ve kararlı gitmekte de bu toplum için büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

Ve en kısa sürede alkışlamak için ayağa kalkmayı diliyorum…

TRT ‘Yİ İNGİLİZ ORTAKLI BİR ŞİRKETE SATIN BARİ!!!

Seçim vaatlerini okurken bir tanesine takıldım kaldım: ‘TRT’yi satacağız, özelleştireceğiz’… Doğru mu görüyorum diye tekrar tekrar okudum. Evet, doğru… Küçülteceğiz, verimli hale falan getireceğiz değil, bildiğin satacağız… Gülsem mi ağlasam mı hala bilemiyorum. TRT’nin açılımı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’dur… Anadolu Ajansı ile birlikte devletin resmi ve en önemli kurumlarından biridir. Millidir… Türkiye’nin ‘Milli ve resmi kurumu’ olarak Dünyaya sesimizi duyurmakla görevlidir. Eleştirirsiniz doğaldır… Şunu düzeltin, bunu böyle yapın falan da dersiniz, anlarım… Ama Dünyanın neresinde bir devletin resmi yayın kurumunu özelleştirmek görülmüştür? Pakistan’a Sudan’a bile gidip ‘Biz sizin devletin resmi yayın organına talibiz’ deseniz delirdi diye bakarlar adama… Bu fabrika satmaya benzer mi! Ama madem ciddisiniz oldu olacak Alman, İngiliz ne bileyim Suudi Arabistan ortaklı şirketlere falan satın! Türkiye’nin milli sesini onlar hazırlayıp yayınlarıyla dünyaya duyursunlar…

Hey Allahım… Sırada ne var MİT özelleştirmesi mi?

*Yazıyı bitirirken Venezuela Devlet Başkanı Nikolas Maduro’nun TRT’nin ödüllü dizisi "Diriliş Ertuğrul"u izlediğini ve herkese tavsiye ettiği haberlerini gördüm. TRT’nin yapması gereken de bize yakışan da budur. Tebrik ederim…