Hükümet 2011 Bütçesinin ‘Seçim Bütçesi' değil, ‘Büyüme Bütçesi' olduğu söylüyor. Geçen yılki bütçe ülke ekonomisini bırakınız krizden çıkartmayı yeni krizlerin eşiğine taşıdı. Bu yılki bütçede ise büyüme diyorlar kast etikleri herhalde 2003 yılından buyana AKP hükümetleri döneminde yaşamaya alışkın olduğumuz ‘Hormonlu Büyüme'dir.

Böyle bir büyüme süreci geçtiğimiz AKP dönemlerin de görmeye alışkının olduğumuz sanal büyümedir. Milletimizin yoksulluğuna, işsizliğine çare olmamıştır. Hatta Ülke sanayini, üretimi, rekabet gücünü baltalamış ve istihdamı bir kanser virüsü gibi eritmiştir. Ülkeyi sıcak paraya, yabancı finans güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkum etmiş, ülkemizi bir ithalat cennetine çevirmiş, tüketimi körükleyen, ülkenin yetersiz tasarruflarının birikimine engel olmuş, rekor düzeyde cari işlem aşıklarına yol aşmış, ülke kaynakların satılıp, çarçur edilmesine,  borçlarımızın günden güne artmasına yol açmıştır. Ülke ekonomisini bir kısır döngünün içerisine hapsetmiştir. 

Görülüyor ki, 2011 Bütçesi ile de AKP hükümetinin bu kısır döngüyü kırmaya niyeti yoktur.  Çünkü bu sistemin tek kazananı AKP ve onun yandaşları ile onların destekçisi yabancı finans ve sermaye çevreleridir.  2011 seçim yılıdır. Dolayısıyla, bu destek devam etmelidir. 2011 Bütçesinin tek vizyonu budur.

Devletin her türlü imkanlarını seçime amade etmeye hazırlanan Hükümet 2011 Bütçesi ile yerel yönetimlere para musluklarını açmaktadır. Mahalli idarelerin payını 7 arttırmıştır.  Şimdiden kamuya 60-70 bin yeni memur alacağını, üniversitelere 8 bin atama yapılacağını müjdelemekte, olan Hükümet seçim hovardalığına çoktan başlamıştır. 2011 bütçesi bu anlamda bir ‘seçim bütçesi'dir.

Türkiye ekonomisinin kriz sonrası kırılganlığı devam ederken Hükümet iki yıla yaklaşan süre ile IMF ile müzakerelere devam ettikten sonra stand-by anlaşmasından vazgeçmiş, ardından mali kural masalı ile meclisi ve piyasaları bir süre uyutmuş ancak yaklaşan seçimlerde mali kural ile kendisini kısıtlamak istememiş, 2008 yılında yerel seçimler öncesinde olduğu gibi seçim ekonomisi uygulama niyetinde olduğunu önümüze koyduğu 2011 Bütçe taslağı ile de göstermiştir.

TUİK İşsizlilik verileri son aylarda bir düşüşe işaret etse de işsizlik oranın %10'ların üzerinde takılı kalmış ve Orta Vadeli Planda (OVP) da bunu aşağıya çekme konusunda ciddi bir öngörü bile bulunmamaktadır. Halen Kriz öncesi işsiz sayısına göre 600 bin dolayında fazla bulunmaktadır. Üstelik bu söylediğimiz TUİK dar işsizlik tanımıdır. Buna iş aramayan çalışmaya hazır nüfus ve iş bulma ümidini yitiren ve iş aramayan kesimleri dahil edersek, bu takdirde işsizlik oranı %16'yı aşmaktadır.

Dış Ticarette ve cari işlemler dengesinde ise gidişat vahimdir. Dış ticaret açığı katlanarak artmakta,  İthalat almış başını gidiyor, ihracat artışı ise her geçen ay yavaşlıyor.  Yılın ilk dokuz aylık döneminde ithalat patlamıştır. İhracattan çok daha hızlı büyümektedir. İhracat ilk dokuz ayda sadece %12 büyürken ithalattaki artış %30  olmuştur. Yılın ilk dokuz ayında dış ticaret açığı neredeyse 50 milyar dolara dayanmıştır. (48,6 milyar dolar).  Eylül ayında ise ihracat sadece %5 artarken, ithalat %25 oranında artmıştır. Eylül ayında İthalat artışı ihracat artısından 5 misli fazladır. Diğer taraftan şubat-mayıs döneminde ortalama yüzde 19 artan ihracatın artış hızı haziran ayından itibaren düşmeye başlamıştır.  Eylül ayında %5'e kadar gerilemiştir.  

Cari açığın freni boşalmıştır.  Cari işlemler açığı Ağustos ayında  28 milyar dolara ulaşmıştır.  Ancak Ürkütücü olan sadece cari açık değil aynı zamanda Cari açığın finansmanıdır. Cari açığın finansmanı son derece sağlıksızdır. cari açık finansmanında doğrudan yatırımların payı azalmış, kısa vadeli sermaye hareketlerinin payı ise artmıştır. Bu göstergeler makro ekonomik gidişatın vehametini ortaya koymaktadır. 

5018 sayılı yasa gereğince mayıs ayı içinde bakanlar kurulu kararına bağlanıp açıklanması gereken Orta Vadeli Program (OVP) bu yıl tam 130 günlük bir gecikmeyle yayımlanmıştır. Orta Vadeli Program'ın (OVP)  önemli eksikliği stratejisi belirlenmemiş bir "büyüme" üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Türkiye'nin büyümesi cari açığa ve dışarıdan gelecek kısa vadeli finansmana bağlanmaktadır.

Orta ve uzun vadede ekonominin verimliliğini ve üretken yapısını destekleyen altyapı yatırımlarına ağırlık vereceği söylenmektedir. Ancak, Yatırımların / GSYH'ye oranı 2013 yılında bile 2008 yılını gerisinde bulunmaktadır. Ayrıca;

* Tarımsal destekleme politikası yetersizdir. Destekleme payı / GSYH oranı 2011 de düşmektedir.

* Bütçe ödenekleri, orta vadeli program, orta vadeli mali planda yer alan politika, hedef ve öneriler ile idarelerin geçmiş yıllar harcama eğilimleri, yürüttükleri önemli faaliyet ve projeler dikkate alınarak belirlenmemiştir.

* 2011 yılında kamu yatırımları reel olarak 8,7 azalmaktadır.  Kamu yatırım harcamaları içinde mahalli idare payı artırılmaktadır. 

* SSY/GSYİH hala 2008 yılının gerisinde özel sabit sermaye toplam ve özel yatırımların da GSYİH'ye oranları aynı durumda.

* Kamu Harcamaları 2011'de yüzde 5,2, Kamu Gelirleri ise yüzde 10,4 arttırılmaktadır. Ancak, 2011'de gelir ve harcamaların GSYH içindeki yüzde payı azalmaktadır.

* Mahalli idarelerin gelirleri 2010 yılında yüzde 24, 2011 yılında yüzde 19,6 arttırılmaktadır. Harcamalar ise 2010 yılında yüzde 17,3 , 2011 yılında ise yüzde 16,4 arttırılmaktadır.

* Sabit fiyatlarla 2011 yılında merkezi yönetim bütçesi içinde sabit sermaye yatırımları, yüzde 26,6 azalmakta, İller bankasında yüzde 32,8, Özelleştirmeci kitlerde ise yüzde 43,9 gerilemektedir.

* Mahalli idareler hariç kamu sabit sermaye yatırımlarında yüzde 20, Toplam kamu sabit sermaye yatırımlarında yüzde 9,5 civarında azalış öngörülmektedir. Ancak mahalli idarelerde artış yüzde 19 seviyesindedir.

Sonuç olarak, AKP Hükümeti seçim öncesi vatandaşın gözünü boyamaya çalışmakta, Ekonominin temel göstergelerinin sarsılmaya başlandığı iç ve dış dengesizliklerin arttığı ve ekonomide dış kaynak ihtiyacının yüksek düzeyde olacağı bir dönemde  vizyonsuz ve stratejisiz  bir bütçe hazırlamıştır.