Birçoğumuz gibi benim için de mesele hattı zatında bir hesaplaşmadan mütevellit tezahür etti.

1980’li yılların sonları, 90’ların başında ‘ocaklı’ olmuş her (ya da birçok) çocuk-genç gibi ben de babasıyla sorunlu biriydim. Şimdilerde hasbihal ettiğimizde farkediyorum ki bizim gibi ‘hizayı bozmuş her idealistin müşterek çıkışı babayla olan inat’… Evet, Allah selamet versin lakin babamın devresi biraz karışık…

Cumhuriyetin en sorunlu jenerasyonudur bahsettiğim nesil, 50’li doğumlular. Düşünüyorum, İnönü, Menderes ve darbe… Gençliğimin ilk yıllarında fark ediyorum sonra, mesele babamla değil aslında… Kendisini yetiştiren sistemin (her bir) adamdaki izleri sorunlu bir toplumun kanser hücresi gibiydi.

Evde bir korku havası, ihtilal olmuş, aile bireylerinden mağdurlar ve mahkûmlar var. Bize klasik telkinler, ‘aman oğlum …’, ‘görme, duyma’, ‘sana ne evladım, sen mi kurtaracaksın’, ‘boş ver, biz yaptık da ne oldu’…

Okuduğumuz kitaplardaki ‘mümin ve Türk duruşu’ ile bu cümlelerin kavgası vardı evde… Şimdilerde fark ediyorum, sistemin iğdiş ettiği bilinçleri. Yaşanmışlıkların neticesi yeni imanları, kaygıları… ve şöyle yazıyorum bir kenara; Acı en çok sahibinde ‘neden’dir, sonuçlarını sevmesek de.

Hasılı, İnönü, Menderes ve darbeyle zihinleri yoğrulmuş bir nesilden babam. Adam ne yapsın, sağı münafık solu kâfir bir düzende atılan zarların yön levhasında kendine kapı bulan pullardı bu millet… E haliyle evde bir baskı ve doğal jandarması peder bey ve ona direnen, boş kâğıtlara ellerindeki zinciri kırmış ‘güçlü, cevval, bıyıklı’ adam resmi yapan, bunun yanında bulmacalarda fotoğrafı olan en alakasız tiplere sarkık bıyık karalayan ‘genç bir Turan mücahidi’… Yaş küçük, dua büyük; ‘Allah’ım bilmediğim diyarlarda soy ve iman kardeşlerim var, onlara hürriyet nasip et…’(amin)

Kendimizi ispat derdine düştüğümüzde ve o gencecik yaşta ‘sisteme mukavvadan mermiler’ attığımızda iki netice aldık; birincisi erken bunaldık, ikincisi sistem olduğundan kuvvetli gözüktü. Çünkü ortada zamanlama hatası vardı, şimdilerde bakıyorum da 30’lu yaşlarda omuzları düşmüş her gönüldaşıma 17 yaşındaki heyecanı lazım. Erken tükettik belki de…

Çok gariptir, geçmişte çok emeği olduğunu söyleyen 25-40 yaş arası en dinamik neslin gerçekten çok emeği mi var, yoksa kendilerine mi öyle geliyor? Birçok ‘ülkü abidesi’ dostumun çok emeği vardır, onları tenzih ederim, onların şahitleri ve kefilleriyim biiznillah. Lakin ‘benim de emeğim var’ diyerek bir anda ‘bırakıverenleri’ ne yapacağız, düşünmek lazım. Bunlarla alakalı kanaatim kısaca şöyle; emek, neden ve sonucun enerjisidir, dolayısıyla neden-sonucu olmayan mücadele ile o bekâr odalarının duvarına çaktığımız sigara dumanları arasında pek bir fark yok. Ayrıca sabaha kadar Osman Öztunç-Sefai dinleyip, sabah sınavı kaçıranlar gerçekten çok mücadele ‘etmemiştir’, ocağın kirasını ödemek için gece işportaya çıkan bir üniversiteli genç kadar en azından. Duygusal ve ideolojik-hayali yolculuklarla ‘mücadeleyi’ karıştırmamak lazım. Mücadele nedir ve kime karşıdır, istediğimiz sonuç nedir? Bunu bilmeden olmaz…

Duygusal olarak yorgun olan kardeşlerim beni bağışlasın ve ben onların hakkını teslim edeyim, onlarda çelik gibi bir iman var. Bu iman ve irade mücadeleye kanalize edilemedi bir türlü. Neticesi ‘yoruldum’ diyen bir nesil, ortada mahsul yok…

Evet, şu duygusallık meselesi. Birkaç hafta önce Ankara’da bir dostumuza söyledim şu cümleyi; ‘90’larda duygusaldık, 2000’lerde idealist, 2010 sonrası biraz da realist’… Ekleyim hemen, benim duygusal ülkücülüğümün ideolojik temel bulması 1999’da MHP’nin hükümete girmesini izah derdiyle olmuştur. O dönemde kendimizi daha çok yetiştirmemiz gerektiğini farkettim. Evet, artık Tuna boylarında abdest Çin Seddinde namaz demenin ötesine geçip neden hükümet ortağı olduğumuzu anlatmaya başlamıştım. Açıkçası bazen uydurduklarımız da oluyordu, kendimi zorlayarak bir çıkış bulmalıydım her tartışmada. Karşımdaki itirazlara tahammül edip, daha çok akademik bilgiye ihtiyacım vardı, siyasal-ekonomik dengeler, dış politik kültür, sosyoloji ve terör… Sonra gördüm ki meğer Milliyetçilik bir duygu olmanın yanında bir ideolojiymiş…

2010 sonrasında ise şunu öğrendim; mazide küffar sola karşı bize yakın gözüken bugünkü iktidar ehliyle olan farkımızın çok kalın bir fark olduğunu. Öyle ya müşterek enerji alanlarımız vardı bunlarla, farkımız ve haklılığımız ortaya çıktı, bu farkı ideolojiye katmak lazım aslında… İdeolojik örgümüz daha da güçlenir.

Selametle…