Haşa Huzurda Türk

Kutlu ramazan ayı geldiğinde tüm İslam dünyasına farklı bir hava hakim olur. Termometreler hava sıcaklığını 40 derece gösterirken; “bu ramazan havalar nasıl da serin gitti” tespitleri olağandır. Orucunu tutmayan/tutamayanın da iftar yaptığı, ramazanı yaşamayanın bile bayramını kabul ettiği, bayram tatilini dört gözle beklediği turizme, ekonomiye de faydalı bir süreçtir Ramazan….

Aslolan nefis terbiyesidir ramazanda. Özünde disiplin vardır. Açlık, susuzluktan, fiziksel ihtiyaçlardan ziyade aklımız ve kalbimizle kendimizi terbiye etmemiz beklenir… Hayatın manevi yönünün maddi yönüne galip geldiği ramazan; iç dünyamıza daha dürüst baktığımız, geçen yıl ki hatalarımızdan dersler çıkardığımız, özeleştiri yaptığımız bir dönemdir.

Bu özeleştiri bireysel olduğu kadar toplumsal da olabilir, olmalıdır.

Tüm İslam dünyası dediğimizde sanki tek bir ses, tek bir anlayıştan bahsettiğimiz anlaşılabilir. Aksine İslam dediğimiz dünyanın kimi birbirine düşman, kimi rakip, irili ufaklı, parçalanmış pek çok ülkeden; bu farklı ülkelerde hakim, farklı felsefe ve ideolojilerden oluşan birlikten ve dirlikten uzak bir dünya olduğunu kabul edelim.

Sağlıkta, eğitimde, teknolojide, yaşanabilirlik düzeyinde İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu Dünya ortalamasının altında… Ulusal geliri yüksek gözüken petrol ihracatçısı olanlarda da İslam’ın en önemli emirlerinden dayanışmanın, gelirin toplumsal paylaşımının adilane olmadığı görülmekte.

İşin aslı Ramazan’ın hangi gün başladığı bile İslam ülkelerinin üzerinde uzlaşabildiği bir konu değil… Son dönemde İslam coğrafyasının en az farklılıkla uzlaşabildiği konu olan Filistin meselesi ve İsrail zulmüne karşı bile ortak bir tavır, anlayış, yaptırım kısa vadede çok mümkün görünmüyor…

Filistinli Müslüman iftarını açabildi mi, bombalanan hastanedekiler sahur yapabildiler mi, aç susuz evsiz Filistinli’yi İsrail zulmünden kurtarmak için Türkiye ne yapacak sorularının cevabı bilinmiyor…

Sıfır sorun amacıyla başladığımız Ortadoğu turunda neredeyse sıfır dost konumuna gelen siyasi iktidarın Filistin yangınına bir kova su götürebilmek için “ilişkilerin bundan sonra normalleşemeyeceği İsrail” * ile iktidarının meşruluğunu kabul etmediği Sisi’nin Mısır’ına -en azından bu ülkelerle diplomatik ilişkiye- ihtiyacı olduğu ortaya çıkarken hamasi nutuklar, süreci içpolitika meselesi haline getiriyor.

Ama bu ramazanda acılar sadece Filistin’de değil, daha yakınımızda, daha yakınlarımıza da musallat olmuşken, Türkmeneli bırakın uluslararası politikayı, içpolitikanın konusu bile olamıyor.

İnsanın diğer insana yaptığı zulmü, İslam’ın reddettiği zulmü hep beraber reddedelim.

İsrail’in Filistinli’ye zulmünü reddederken,  kınarken, lanetlerken Müslümanlar’ı da Emevi’nin yaptığı gibi Arap olan –olmayan diye ayırmayalım. Acem’in de, Peştun’un da, Makedon’un da, Pakistanlı’nın da, Malay’ın da, Tamil’in de Müslüman olduğunu hatırlayalım. Türk’ün de…

Müslüman sıfatıyla diğer Müslüman’a yapılan zulmü de reddedelim. Yezid’in zulmünü reddedip IŞİD’e  gülümsemeyelim.

Arakan’daki zulme karşı çıkıp, Sincan ‘daki Uygur’u görmezden gelmeyelim.  ÖSO diye, sünni Arap diye desteklediklerinizin Türk’ü, Türkmeni kesmesine, asmasına, tecavüz etmesine de karşı çıkalım…

Haşa huzurda Türk de olsalar sonunda Müslümandırlar… az buçuk kardeşiniz sayılırlar….

* İsraill’le ilişkilerin bundan sonra normalleşemeyeceği yazarın tespiti değil; başbakanın beyanıdır…..