İSTANBUL (AA) - Anayasa Mahkemesinin, hakkında "hak ihlali" kararı verdiği Şahin Alpay’ın tutukluluğunun devamına ilişkin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karara, avukatlarınca yapılan itiraz başvurusu, üst mahkeme olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.

Şahin Alpay’ın avukatı Aynur Tuncel Yazgan tarafından Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararının ardından, müvekkilinin durumunu yeniden değerlendiren ve davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamı yönündeki hükmüne yaptıkları itiraz, üst mahkeme olan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirildi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi kararında, yargılama sırasında mahkemeye emir ve talimat verilemeyeceği, mahkemenin deliller ve vicdani kanaatine göre karar vereceği, verilen karara karşı kesin nitelikte olmaması halinde Bölge Adliye Mahkemesine istinaf ve sonrasında da Yargıtay’da temyiz kanun yoluna gidilebileceği, mahkemenin temyiz sonucunda verilecek karara direnme ya da uyma yönünde karar verilebileceği hususu ceza mahkemeleri usulü hakkındaki kanunun düzenlemeleri ve hukukun genel ilkelerin bir sonucu olduğu, bu hususun tartışmasız bir durum olduğu belirtildi.

Anayasa Mahkemesinin bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurularda bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağına dair karar verdiğini, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların da Anayasa Mahkemesince inceleme konusu yapılamayacağı belirtilen kararda, şunlar ifade edildi:

"Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri hakkında kanunun 50/1 maddesinde de belirtildiği gibi yerindelik denetimi yapılamaz. Anayasa Mahkemesinin yargılamanın yapıldığı mahkemenin yerine geçerek delil değerlendirilmesi ve yerindelik incelemesi yapması bireysel başvuru incelemesinin kapsamı içerisinde değildir. Zira bu kapsamda kabul edilirse yargılamayı yapan mahkemenin Anayasa Mahkemesinin tespit ve değerlendirmesi aksine bir karar verme imkanı kalmayacaktır. Somut olayda da Anayasa Mahkemesince esasa ve suçun sübutuna yönelik değerlendirme yapılmış olduğundan bu karar uyulması zorunlu kabul edilirse yargılamayı yapan mahkeme toplanan delillere ve vicdani kanaatine göre mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği sonucuna ulaşsa bile mahkumiyet kararı veremeyecektir.’’

Kararda, Anayasa Mahkemesinin iddianamede belirtilen delillerle sınırlı olarak değerlendirme yaptığını, yerel mahkemenin sadece iddianamede belirtilen delillere bağlı olmadığı, mahkemece resen ya da talep üzerine delil toplamanın mümkün olduğu kaydedildi.

"Anayasa Mahkemesinin somut olayda otomatik olarak sanığın tahliyesi sonucunu doğuracağını kabul etmek hukukun genel ilkelerine, Anayasa’daki mahkemelerin bağımsızlığı, mahkemelere emir ve talimat verilemeyeceği ve telkinde bulunulamayacağı yönündeki düzenlemelere, doğal hakim güvencesi başta olmak üzere birçok yargılamaya dair ilkenin ihlali sonucunu doğuracaktır." değerlendirilmesine yer verilen kararda, mahkemenin esastan inceleme yapan temyiz merci kararına dahi direnme hakkının olduğu bildirildi.

- "Yasa, Anayasa Mahkemesine doğrudan tahliye yetkisi vermemiştir"

Kararda, şunlar kaydedildi:

"Mahkememizce olası bir itirazın kabulü durumunda tahliye işlemi mahkememiz tarafından yapılabilecek olup tahliyeye yönelik İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine bir talimat verme yetkimiz bulunmamaktadır. Tüm bu değerlendirmeler Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda hak ihlaline karar vermesinin otomatik olarak tahliye sonucunu doğurmadığını göstermektedir. Yasa da Anayasa Mahkemesine doğrudan tahliye yetkisi vermemiştir. Azami tutukluluk süresinin aşılması, tutuklama yasağı olan suçlar yönünden tutuklama kararı verilmesi gibi açıkça CMK’da düzenlenen kurallara aykırı olan hususlarda Anayasa Mahkemesince hak ihlali verilmesi durumunda ihlalin yargılamayı yapan mahkemece tahliye kararı verilmek suretiyle ortadan kaldırılması gerektiği hususu tartışmasızdır. Ancak yargılamayı yapan mahkeme yerine geçip delil değerlendirmesi ve yerindelik denetimi yapan Anayasa Mahkemesi kararı üzerine yargılamayı yapan mahkemece otomatik takdir yetkisi kullanılmaksızın tahliye kararı verilmesinde zorunluluk bulunmamaktadır."

Somut olayda, tutuklama koşularının değerlendirilmesi sonucunda, sanığın üzerine atılı suçun katalog suçlardan olduğu, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün 17-25 Aralık 2013 tarihinden 15 Temmuz darbe girişimine kadarki dönemde örgütün gazetesindeki yazıları ve televizyon programlarındaki konuşmaları ile sosyal medya paylaşımları değerlendirildiğinde, örgütün hedefi ve amacı doğrultusunda hareket ettiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu kaydedilen kararda, birçok soruşturma ve kovuşturmada halen birçok üye ve yöneticisinin yurtiçinde ve yurtdışında kaçak konuma olduğu ve iadeleri için yasal işlemlerinin yapıldığı hatırlatıldı.

Kararda, "kaçmaz" denilen birçok örgüt üye ve yöneticisinin yasal ve yasa dışı yollarla yurtdışına kaçtığı, Can Dündar ve Hüseyin Korkmaz örneklerinde olduğu gibi yurtdışında Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhindeki faaliyetlerine her platformda devam ettikleri, örgütün özellikle üst düzey üye ve yöneticisinin halen yurt dışında olduğu, bir kısmının yasa dışı yollardan sahte kimlik ve belgelerle kaçarken yakalandığı, sanığın serbest kalması halinde de daha önceki örneklerde de görüldüğü üzere somut kaçma şüphesinin mevcut olduğu, bu haliyle adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı vurgulandı.

Tutuklama ve tutukluluğun devamına dair koşulların mevcut olduğu aktarılan kararda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına dair kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından yapılan itirazın reddine karar verildiği belirtildi.