Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektörvekili Prof. Dr. Cengiz Tomar, dış basında yer alan "Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri istihbaratından üst düzey isimlerin geçen ay bir Körfez ülkesinin başkentinde İsrail istihbarat servisi Mossad'ın Başkanı Yossi Cohen ile bir araya geldiği, Cohen'in 'İran'ın gücü kırılgan, asıl tehdit Türkiye'den geliyor.' sözlerini ve bu toplantıda tasarlanacak olası eylem planı ile ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. 

Arap dünyasının özellikle yönetici kesiminde 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren temelde iki büyük tehdit algısı bulunduğunu dile getiren Tomar, şöyle devam etti:

"Bunların başında totaliter Arap rejimlerine karşı, halk arasında taban bulan ve önemli muhalefet grubu olarak ortaya çıkan Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) tehdidi geliyor. Nitekim Müslüman Kardeşler ve türevleri, bu ülkeler tarafından terörist olarak ilan edilmişler ve takibat altındadır. İhvan dışında ise özellikle 1979 İran Devrimi'nden sonra İran'ın uyguladığı mezhep tabanlı genişleme çabaları sonucu Şii nüfus barındıran Arap ülkelerinde algılanan İran tehdidi. Bölgede İran'la olan rekabet özellikle bazı Körfez ülkelerinin selefi hareketleri teşvik ederek İslam dünyasında İran'ın mezhep tabanlı yayılmacılığına karşı, başka bir mezhep tabanlı politikayla cevap vermelerine sebep olmuştur. İran-Irak Savaşı da aslında bununla ilgilidir. İran tehdidi karşısında ABD'de bu politikaları desteklemiştir. Ancak zamanla radikalleşen bu gruplar el-Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerinin ortaya çıkmasına sebep oldu."

"Türkiye'nin Arap sokağındaki popülaritesi korkutuyor"

Son dönemde Arap ülkelerinin Türkiye ile olan temel anlaşmazlığının özellikle Arap Baharı süreciyle başladığına dikkati çeken Tomar, şunları kaydetti:

''Türkiye'nin özgürlükçü hareketleri desteklemesi, Müslüman Kardeşler ve türevi muhalefet gruplarının iktidarı geleceği yönündeki korku Arap diktatör liderlerinin Türkiye'ye cephe almasına neden oldu. Bunun en iyi örneği Mısır'da yaşandı. ABD ve Batı'da da genel algı bu yöndedir. Son yıllarda Türkiye ile ters düşen İsrail, Arap ülkelerinde mevcut bu iki tehdit algısını kullanarak, Mısır ile Körfez ülkelerinin yönetimlerini özellikle Türkiye'nin kendileri için en büyük tehdit olduğuna ikna etmektedir. Zaten Türkiye'nin demokratik yapısı bu ülkelerin yönetimleri açısından varoluşsal bir tehdit içermektedir.

İran'ın mezhep tabanlı dış politikası sadece Şii unsurlar üzerinde etkili olurken, Türkiye'nin demokratik, gelişmiş ve modern yapısı, Sünni bir halka sahip olması, özgürlükçü politikası, diziler, filmler, turizm, sosyal medya, eğitim, kamu diplomasisi gibi yumuşak güç unsurları vasıtasıyla bu ülkelerin halkları arasında (Arap sokağı) büyük bir popülariteye sahip olması, büyük bir tehdit olarak görülmektedir. Bu hem pek çok Arap yönetimi hem de İsrail tarafından büyük bir tehdit olarak algılanmaktadır."

Prof. Dr. Cengiz Tomar, İsrail'in, Suriye ve Irak'ta, Türkiye ve İran'ın etkinliğini azaltmak için bazı Arap ülkelerinden bir eylem planı hazırlamalarını istediğini hatırlatarak, ABD ve İsrail oryantasyonuyla hazırlanan bu eylem planının etkilerinin görülmeye başladığını aktardı.

ABD ve İsrail'in, bölgede Türkiye, İran ve Rusya'nın gücünü azaltmak için "Güney Cephesi" oluşturmak istediğini vurgulayan Tomar, şu tespitlerde bulundu:

"Suriye ile diplomatik ilişkilerin kurulması, rejimin Arap Birliği ile ilişkilerinin ihyası, Suriye'de ABD'den boşalacak yerlere Arap Birliği askerleri yerleştirilmesi gibi konular bununla ilgili. ABD, Suriye'de Türkiye, Rusya ve İran'dan oluşan ve Katar'ın da eklemlendiği benim 'Kuzey Cephesi' olarak adlandırdığım gruba karşı İsrail, Mısır ve Körfez ülkelerinden oluşan bir 'Güney Cephesi' ile karşılık veriyor. Asıl tehdit İran olarak ilan edilmekle birlikte Filistin, Arap Baharı, Suriye gibi meselelerde konumu bilinen Türkiye bence ABD tarafından oluşturulan ve İsrail'in de etkin olduğu bu cephenin hedeflerinden. Bu manada ABD, İsrail, Mısır ve bazı Körfez ülkeleri Türkiye'ye hasımlık hususunda bir araya gelmektedir."

Aslında "Yüzyılın Planı" adı verilen Filistin planı ve İran karşıtlığı üzerine ABD liderliğinde İsrail ile birlikte kurulan bu ittifakın çok önceden kurulduğunu savunan Tomar, "Türkiye'nin bu plana tepkisi, Suriye'de değişen durum, Türkiye-Rusya yakınlaşması, Türkiye'nin özgürlükçü hareketlere destek vermesi, Ankara'nın Katar meselesindeki tutumu, Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanımızın Arap halkları (Arap Sokağı) üzerindeki büyük etkisi sebebiyle Türkiye'ye karşı da yöneltilmiş durumda. Aslında bu ittifak artık açık bir iş birliğine dönüştüğü için medya tarafından yeni fark ediliyor." şeklinde konuştu.

"Arap halkları arasında Türkiye tekrar lider ülke"

Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektörvekili Prof. Dr. Cengiz Tomar, Türkiye'nin özellikle Filistin ve Kudüs meselesindeki tutumunun Arap halkları arasında Türkiye'yi tekrar lider ülke haline getirdiğini belirterek, şunları aktardı:

"Esas liderlik ABD'de (Kushner'in rolünü unutmayalım) olmakla birlikte İsrail önemli oyunculardan. Zaten Arap yönetim zümresi ve elitlerinde, emperyal güçlerin desteklediği endoktrinasyon ve Arap milliyetçiliği ile beslenmiş ideolojik eğitimden kaynaklanan bir Osmanlı ve Türk alerjisi var olagelmiştir. Devlet kontrolündeki medya da geniş halk kesimlerine bunu sürekli olarak pompalamıştır. 2000'li yıllara kadar Türkiye'nin de bu bölgeyle ilgilenmemesi bu tür fikirlerin bir dereceye kadar yayılmasında etkili olmuştu.

Ancak Türkiye'nin son yıllarda Arap dünyasına karşı değişen tutumu, geniş halk kitlelerinde modern, demokratik ve Müslüman Türkiye'ye karşı bir öykünmeye sebep oldu. Şu anda geniş Arap kesimlerinin hislerini ve sesini dünyaya Arap liderleri yerine Cumhurbaşkanımız duyurmaktadır. İşte korkulan budur ve İsrail de bunu kullanmaya çalışmaktadır.

Aslında Arap dünyası liderlerinin büyük kısmı on yıllar boyunca İsrail'i, kendi iktidarlarını pekiştirmek, iktidarlarına olan tepkileri bir başka yöne yönlendirmek ve içeride safları sıklaştırmak için kullandılar. Büyük kısmının Filistin ve Kudüs gibi bir dertleri olmadı çoğunlukla. İsrail-Arap yakınlaşması şu anda ABD öncülüğünde kotarılan; İran ve hatta Türkiye karşıtı güney cephesi ile alakalıdır. Ancak bu cephe Arap halkları nezdinde asla tasvip edilmeyecektir."

Kaşıkçı cinayeti

Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin ABD ile Suudi Arabistan arasında uzun vadeli bir sorun teşkil etmeyeceğini kaydeden Prof. Dr. Tomar, şu değerlendirmede bulundu:

"Ne Yemen'de ne Afganistan'da ne Irak'ta ne de Suriye'de milyonlarca insanın ölmesini mesele etmeyen ABD'nin, Orta Doğu zindanlarında on yıllardır binlerce aydın ve gazetecinin hapsedilmesine, işkence edilmesine ve öldürülmesine ses çıkarmayan ABD'nin, Kaşıkçı cinayeti üzerinden bir problem çıkaracağını düşünmek saflık olur. Sadece bunu Suudi yönetimini sıkıştırmak için kullandılar o kadar. Maalesef uluslararası ilişkiler hisler yerine menfaatler doğrultusunda gerçekleşiyor. ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin bozulması mümkün değil. ABD'nin, Türkiye ve İran ile ilişkilerin bozuk olduğu bir ortamda, Suudi Arabistan ile ilişkilerini bozması beklenen bir durum değil."