Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Genel Sosyoloji ve Metodoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Talip Küçükcan, pek çok Avrupa ülkesinden göçmen kökenli ve Müslüman topluluklara yönelik ön yargılar olduğunu belirterek, "Bu ön yargılar eşitsizlik, adaletsizlik, dışlanma ve ayrımcılığa uğrama gibi sonuçlar doğuruyor. Diaspora Türkleri de yaşadıkları ülkenin vatandaşları olmalarına karşın bu sorunlar ile karşı karşıya kalıyor." dedi.

Avrupa'daki Türk imajı ve Türk Diasporasının içinde yaşadığı toplumla ilişkilerini, AA muhabirine değerlendiren Prof. Dr. Küçükcan, bugün Avrupa'da uç ve aşırı görüşlerin, ana akım siyaseti esir almaya başladığını, ne yazık ki ortak aklı ve makuliyeti temsil etmesi beklenen ana akım siyasetin çok fazla direnmeden popülist rüzgara teslim olduğunu söyledi.

Bu açıdan bakıldığında Avrupa'daki Türk imajına ilişkin iki ana damarın olduğunu ifade eden Prof. Dr. Küçükcan, şunları kaydetti:

"Akademi ve araştırma dünyasına bakıldığında Osmanlı'dan günümüze tarihi bir derinlik içerisinde Türklere bakanların daha çok olumlu düşüncelere sahip olduğunu söylemek mümkün. Kültür, sanat, medeniyet ve Türkiye-Avrupa ilişkilerindeki tarihi derinliğe odaklananlar, Türkiye ve Türkler hakkında olumlu imaja sahipler. Örneğin Avrupa'nın güvenliği açısından Türkiye'nin katkılarını gören veya göç meselesindeki başarılı politikalarını izleyenlerde büyük bir takdir duygusu var. Ancak Avrupa'da yükselen popülizmin etkisinde kalanların Türkler hakkında genelde negatif imajlara sahip olduğunu görüyoruz. Türkiye'deki iç siyasi gelişmeleri olduğundan farklı yansıtanların bilhassa Avrupa medyası tarafından ön plana çıkarıldığı, PKK ve FETÖ mensubu veya yanlısı kesimlere daha fazla yer verildiği ve bunların da Türkiye ve Türkler hakkındaki imajı olumsuz yönde etkileyen propaganda yaptığı görülüyor.

Araştırmalarımız bize ayrıca şunu da gösteriyor. Bütün bunlara rağmen Türk diasporasının içinde yaşadığı toplumla ilişkileri olumlu ilerliyor. Eğitimde başarı oranı yükseliyor, siyasal katılıma önem veriyorlar, ekonomik olarak aktif ve üretken olarak hayata katılmaya, sivil örgütlere üyeliklerini artırmaya özen gösteriyorlar. Bir başka ifade ile 1980 ve 1990'larda yanlış göçmen politikaları nedeniyle gettolaşmaya itilen Türkler artık gettolardan çıkarak toplumsal hayatın her alanına katlıyor ve katkıda bulunuyor."

Diaspora Türklerinin karşılaştığı temel sorunlara da değinen Prof. Dr. Küçükcan, "Diaspora Türkleri yaşadıkları ülkenin siyasal, kültürel ve ekonomik hayatına katılmak ve katkıda bulunmak için istekliler ve bu yönde çaba sarf ediyorlar. Ancak yapısal bazı nedenlerden dolayı engellemeler ile karşılaşıyorlar. Avrupa çok önemli değerleri savunan ve geçiren bir bölge olmasına karşın, pek çok Avrupa ülkesinden göçmen kökenli ve Müslüman topluluklara yönelik ön yargılar var. Bu ön yargılar eşitsizlik, adaletsizlik, dışlanma ve ayrımcılığa uğrama gibi sonuçlar doğuruyor. Diaspora Türkleri de yaşadıkları ülkenin vatandaşları olmalarına karşın bu sorunlar ile karşı karşıya kalıyor. Bugün gelinen noktada ise Türklerin kurduğu bazı sivil toplum kuruluşları, ibadethaneler ve toplumsal hareketler nefret söylemi ve eyleminin hedefi haline gelebiliyor." diye konuştu.

"İslam ve Türkiye karşıtlığının siyasi, ideolojik nedenleri ve tarihsel kökenleri var"

Prof. Dr. Küçükcan, Batılıların Türklere bakış açısını ise şöyle aktardı:

"Batı dünyasına özcü yaklaşmamak gerekir. Yani karşımızda tek bir Batı yok. Farklı eğilimlerin rekabet halinde olduğu, bir kısmının Türkiye'ye olumlu bir kısmının olumsuz, bir kısmının ise düşmanca baktığı bir yapı ile karşı karşıyayız. Batı'daki genel kamuoyunun Türklere olumsuz baktığını söylemek doğru olmaz. İş, okul ve komşuluk ilişkileri devam ediyor. Gündelik temas aslında ön yargıları da ortadan kaldırıyor. Ancak Türklerin kendi kimliklerine sahip çıkması, asimile olmaya direnmesi, dini inançları, siyasette daha fazla eşitlik ve adalet talebinde bulunması çoğulcu bir Batı tahayyüllü olmayanları rahatsız ediyor. Diğer yandan Türkiye'nin aktif dış politikası, özellikle bölgesel gelişmelerde sessiz kalmaması da bazılarında bir tehdit olarak lanse ediliyor. Özetle Batı'da Türklere ilişkin farklı yaklaşımlar var ancak bunların düşmanca olanları ideolojik ve marjinal ırkçı gruplardan oluşuyor."

İslamofobi ve Türkofobi'nin altında yatan temel sebeplere ilişkin de değerlendirme yapan Prof. Dr. Küçükcan, İslam ve Türkiye karşıtlığının siyasi ve ideolojik nedenleri ve tarihsel kökenleri olduğunu söyledi.

Batılıların bir kısmının, İslam ve Avrupa değerleri arasında uyuşmazlık olduğuna inandığını belirten Prof. Dr. Küçükcan, "Samuel Huntington'un Medeniyetler Çatışması tezi tam da böyle bir yargıya dayanıyor. Bu düşünceyi benimseyenlere göre Batı medeniyeti bilime açık, insan hakları, demokrasi ve refahı temsil ederken İslam medeniyeti otoriter, baskıcı, insan haklarına saygı duymayan ve bilime kapalı olarak yorumlanıyor." dedi.

"Türkiye kendi çıkarlarından taviz vermeyince eleştiri oklarını üzerine çekti"

Bu saplantılı görüşler, 11 Eylül saldırıları ile daha da pekişince İslam ve Müslümanların bir güvenlik tehdidine dönüştürüldüğünü dile getiren Prof. Dr. Küçükcan, şu değerlendirmede bulundu:

"Nefretin kaynağında temel olarak bunlar var. Son yıllarda da ise Türkiye'nin yükselen bir aktör olarak insani yardımlarda ilk sırayı alması, eski düzene meydan okuyup kendi ayakları üzerinde durarak bir alternatif oluşturması öteden beri Türklere mesafeli olan kesimleri Türkofobik yapan nedenler arasında sayılabilir. Halbuki daha üç beş yıl öncesine kadar Batılı siyaset adamları, akademisyenler ve medya mensupları Türkiye'yi model olarak gösterir ve takdir ederdi. Türkiye aynı Türkiye, halk aynı halk, iktidar aynı iktidar ama dün 'Türkiye model ve örnek ülke' diyenler bugün u-dönüşü yaparak Türkiye'yi karalıyorlar. Bunun nedeni de açık. Türkiye kendi çıkarlarından taviz vermeyince ve küresel güçlerin planlarına boyun eğmeyince eleştiri oklarını üzerine çekti. Demek ki Türkofobi ile ilgili temelde yatan en önemli unsurlardan biri de çıkar çatışması."