Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ/TAI) tarafından üretilen yeni nesil temel eğitim uçağına adını veren, Türk havacılığında adını hep ilklere yazdıran Vecihi Hürkuş, vefatının ardından 49 yıl geçmesine rağmen Türk milletinin hafızasından asla silinmiyor.

Cumhuriyet döneminde zor şartlara ve çeşitli engellere karşın imzasını attığı "Vecihi" serisi uçaklarla, okulunda yetiştirdiği öğrencilerle tanınan Hürkuş, yaşadığı dönemde, "Ona kapıyı ver, üstüne çıkar, onu da uçurur." cümlesiyle tarif edildi.

Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarındaki askeri başarılarının yanı sıra milli üretime adadığı hayatıyla 21. yüzyılda bile adından sıklıkla söz ettiren Hürkuş, 18 Ocak 1896'da İstanbul'da doğdu.

Babası Ali Feham Bey'in o 3 yaşındayken hayatını yitirmesinin ardından annesi ile bazı akrabaların yanı sıra ağabeyi Hayrullah ve kız kardeşi Remziye ile yaşayan, bir süre amcası Ahmed Şekür Bey'in yanında kalan, daha sonra annesi ve kardeşleriyle Üsküdar'a yerleşen Vecihi Hürküş, çok hareketli ve zeki bir çocuk olarak çevresinde tanındı.

İlkokulu Bebek'te bitirdikten daha sonra Üsküdar'da Füyuzati Osmaniye Rüştiye ile Paşakapısı İdadisi'nde okuyan, sanata olan ilgisinden dolayı Tophane Sanat Okulu'nu tercih ederek buradan mezun olan Hürkuş, Balkan Savaşı'na eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey'in yanında gönüllü katılarak, Edirne'ye giren kuvvetler içinde yer aldı.

Savaşın sonunda İstanbul Ordu Kumandanlığı tarafından Beykoz Serviburun'daki esir kampına kumandan olan ve her zaman "tayyareci" olmak isteyen Vecihi, yaşı nedeniyle ilk önce gittiği Tayyare Makinist Mektebi'nden küçük zabit (gedikli) olarak mezun oldu.

Birinci Dünya Savaşı'nda Bağdat Cephesi'ne makinist olarak gönderilen Vecihi Hürkuş, 2 Şubat 1916'da geçirdiği uçak kazasında yaralandığı için İstanbul'a gönderildi.

İyileştikten sonra gökyüzündeki hayali için hayatında çok önemli bir adım atan Hürkuş, Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek ilk uçuşunu 21 Mayıs 1916'da icra etti.

Uçak düşüren ilk tayyareci

Tahsilinin sonunda pilot diplomasını alan Hürkuş, 1917'nin sonbaharında Kafkas Cephesi'nde Rus uçağı düşürdü. Böylece Kafkas Cephesi’nde uçak düşüren ilk tayyareci oldu.

Bir hava savaşında yaralanan Vecihi, Ruslara esir olmadan önce düşmana teslim etmemek için uçağını yaktı.

Esir olarak gönderildiği Hazar Denizi’nde bulunan Nargin Adası’ndan Azeri Türklerinin yardımı ile yüzerek kaçtı.

Birlikte kaçmayı başardığı istihkam teğmeni Salih Bey ile 2,5 ayda Süleymaniye üzerinden Musul’a yürüdü. İstanbul'a geldikten sonra İstanbul Hava Müdafaa Bölüğü'ne tayin oldu.

İstanbul'un işgalinde, Harem'den gizlice kalkan bir gemiyle Mudanya’ya, oradan da sırasıyla Bursa ve Eskişehir üzerinden Konya’ya giderek, Kurtuluş Savaşı’na katıldı.

Kurtuluş Savaşı’nda "sivil pilot” olarak hizmet veren ve hiyerarşi açısından rütbesi yüzbaşı olan Vecihi Hürkuş, İzmir'deki Seydiköy Hava Meydanı'nı da işgal etti. Hürkuş, başarılarından dolayı TBMM’den üç defa takdirname aldı, kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazandı.

Akşehir’de Jandarma Komutanı Ratıp Bey’in kızı Hadiye Hanım'la evlenen Vecihi Hürkuş'un Gönül ve Sevim isimli iki kızı dünyaya geldi.

Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle ayrıldıktan sonra Seydiköy’de açılan tayyare okulunda eğitim vermeye başlayan, İzmit Mıntıkası Tayyare Bölüğü'ne atanan Hürkuş, Binbaşı Fazıl'ın eğitim uçuşu sırasında düşüp yaşamını yitirmesiyle yeniden İzmir’e çağrıldı.

Uçağa ilk kez "Vecihi" adı verildi

Kara ve deniz okulunda öğretmenlik yapan Hürkuş'un en büyük ideali havacılığın millileştirilmesiydi. Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu uçağına, teslim alınmasındaki hizmeti nedeniyle "Vecihi" adının verilmesi, tayyare yapma düşüncesini yeniden canlandırdı.

Hürkuş, savaş sırasında Yunanlılardan kalan uçak malzemelerinden yararlanarak projesini hazırladığı ilk uçağı "Vecihi K VI'yı yaptı.

Hürkuş'un, uçabilirlik sertifikası için toplanan teknik heyette tayyareyi kontrol edecek personel bulunamadı.

Sonunda teknik heyetten bir kişinin "Vecihi, biz sana bu lisansı veremeyiz. Uçağına güveniyorsan atla, uç, bizi de kurtar." şeklindeki sözleri üzerine 28 Ocak 1925'te "Vecihi K VI" ile ilk uçuşunu yaptı.

İzin almadan uçtuğu için cezalandırılmasının ardından ordudan ayrılan Hürkuş, Ankara'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "İstikbal göklerdedir." hedefi kapsamında kurulan Türk Tayyare Cemiyeti'ne katıldı.

Halka havacılık sevgisini yaymak amacıyla bağış toplamak için bir madalya tüzüğü hazırlandı. Yapılan bağışa göre bronz, gümüş, altın ve elmaslı madalya verilecek, ayrıca 10 bin lira veren kişi, kurum, kasaba, ilçe veya ilin adı alınacak uçağa konulacaktı.

İlk uçağa burada yaşayan halkın katkılardan dolayı "Ceyhan" adının verilmesinin ardından Hürkuş, bu uçakla yurt içi bağış gezilerine çıktı.

Vecihi Hürkuş, ikinci kez Avrupa'ya gittiğinde Türk Tayyare Cemiyeti heyetiyle Almanya’da Junkers ve Rohrbach uçak fabrikalarını ziyaret etti. Türkiye’de anonim şirket halinde tayyare fabrikası kurmak isteyen Hürkuş, Fransa’da birçok uçak fabrikasında incelemelerde bulundu.

Milli Savunma Bakanlığı'nın Kayseri’de Tayyare Onarım ve Motor Anonim Şirketi'ne (TOMTAŞ) ait fabrika kurmak için anlaşmasının ardından gelen teklifi kabul ederek Almanya’ya giden Hürkuş, "Junkers A.20" uçaklarındaki eksikliklerin düzeltilmesi çalışmalarında yer aldı.

1926'da "Junkers A.35" uçağının tecrübe edilmesi görevini başarıyla yerine getiren Hürkuş, TOMTAŞ'ın 14 kişilik 3 motorlu "Junkers G.24", diğeri altı kişilik tek motorlu "Junkers F.13" yolcu tayyareleriyle Ankara-Kayseri arasında ulaşım uçuşları yaptı. 1927'de yapılan bu seferler ülkedeki ilk hava yolları uçuşları sayıldı.

Ankara'da 16 Eylül 1926'da yapılan Türkiye’de ilk paraşüt gösterisi sırasında Hürkuş’un kullandığı Junkers F-13 uçağından Alman paraşütçü Heinke'nin 700 metre irtifadan yaptığı atlayışı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birçok vatandaş izledi.

Başkent'te 1930'de düzenlenen Sanayi Kongresi'nde sergilenen, Vecihi Hürkuş'a ait yerli malı uçaklarının resim ve maketleri ile üstten kanatlı kapalı kabinli "Vecihi K-XI" tipi uçağın modeline ait minyatür yoğun ilgi gördü.

Yıllık izni boyunca Kadıköy’de kiraladığı bir keresteci dükkanında üç ay içinde "Vecihi XIV" uçağını yapan Hürkuş, ilk uçuşunu 27 Eylül 1930'da Kadıköy'ün Fikirtepe semtinde büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yaptı.

Hürkuş, iki kişilik, tek motorlu spor ve eğitim uçağıyla Ankara’ya giderek, burada bir gösteri düzenledi.

Sökülen uçak, Prag'a yollandı

Dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve bazı komutanlar tarafından uçağı incelenen Hürkuş, uçabilirlik sertifikası verilmesi için İktisat Bakanlığı'na müracaat etti.

Ancak, "Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir." cevabını alan Hürkuş, bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu istenen belgenin alınması amacıyla uçağın Çekoslovakya’ya gönderilmesine karar verdi. Gerekli izinleri alınan uçak, Ankara’da sökülerek demiryoluyla Prag’a gönderildi.

Hürkuş, 23 Nisan 1931'de Çek yetkililerden uçuş müsaadesini almasının ardından iki gün sonra bu ülkeden Türkiye’ye gelmek için yola çıktı.

Türkiye’ye 5 Mayıs'ta ulaşan Hürkuş, uçağın atıl kalmaması için Posta İdaresi ile "Ankara-Erzurum" ile "Ankara-İstanbul" arasında posta hattı kurulması için görüşmeler yaptı.

Türk Hava Kurumu'nun planladığı, Ankara’dan başlayarak, Aksaray, Konya, Manavgat, Antalya, Fethiye, Muğla, Aydın, Denizli, Uşak, Eskişehir, Adapazarı, İzmit ile devam eden ve Yeşilköy‘de başarıyla tamamlanan tura katıldı.

Yardımcısı makinistin işine son verilmesi ve yaşadığı bazı sorunlar nedeniyle kurumdan ayrılan Vecihi Hürkuş, 21 Nisan 1932‘de ilk Türk sivil havacılık okulu olan Vecihi Sivil Tayyare Mektebi'ni (VSTM) kurdu.

İkisi kız olmak üzere 12 öğrencinin kaydolduğu okul, Türk gençliğini havacılığa alıştırmak ve "tayyareci kuşaklar" yetiştirmek amacıyla eğitime başladı. Teorik ve uygulamalı olarak eğitim veren, büyük bir atölyesi bulunan okulun Kalamış’ta bir hangar ve uçuş alanı olarak kullandığı küçük sahası ile Fikirtepe'de uçuş alanları bulunuyordu.

İş adamı Nuri Demirağ'ın 5 bin lira bağışta bulunmasının ardından adı "Nuri Bey" olan "Vecihi XVI" kapalı kabin uçağını 1933'te yaptı.

Aynı yıl tek satıhlı "Vecihi XV" uçağını da bitiren Hürkuş, ikişer adet "Vecihi XIV", "Vecihi XV" ile "Nuri Bey-Vecihi XVI" uçaklarında öğrencileri birlikte İstanbul'da bir gösteri uçuşu yaptı.

Okuluna diploma denkliği verilmedi

Öğrencilerinden Sait Bayav, Tevfik Artan, Muammer Öniz, Osman Kandemir, ilk Türk kadın tayyarecisi Bedriye Gökmen ve yeğeni Eribe'nin yalnız uçmayı başarmasına rağmen okul maddi sorunların yanı sıra yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verilmemesinden dolayı kapandı.

Vecihi Hürkuş, Atatürk'ün, Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca'ya ilettiği, çalışmalarından faydalanması talimatına uyarak, yeniden Ankara'ya döndü.

Burada, başöğretmen olarak görev yapan Hürkuş, Etimesgut hangarlarını yaptı. Okulunda yetiştirdiği öğrenciler, Rusya’ya eğitime gönderildi.

Yeğeni Eribe‘nin 29 Ekim 1936'daki Cumhuriyet Bayramı törenleri provalarında paraşütünün açılmaması nedeniyle yaralanmasının ardından kaldırıldığı hastanede vefat etmesiyle sarsılan Vecihi Hürkuş, bir süre sonra mühendislik eğitimi için Almanya’ya gitti.

Hürkuş, Weimar Mühendislik Mektebi'nde bir buçuk yıl sonra da mezun oldu. Tayyare Makine Mühendisliği diplomasını almasının ardından Danıştay kararı ile mühendis ruhsatnamesine sahip oldu. Türk Hava Kurumu tarafından Van'a tayin edilince istifa ederek, kurumdan ayrıldı.

"Vecihi Havada" kitabını 1942'da yayınlayan Hürkuş, 1947’de Kanatlılar Birliği'ni kurdu. Türk Hava Kurumu'ndan "Magister" tipi bir öğrenim uçağı temin eden Hürkuş, kızı Gönül ile "Kanatlılar" adlı bir dergi çıkarttı. 1951'de beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak üzere "Türk Kanadı" şirketini kuran Hürkuş, Sait Bayav ve Muammer Öniz ile İngiltere'den "Auster MK-V" tipi üç uçak aldı.

Hürkuş, bir yıl sonra bir firmanın mama reklamını yapmak için gittiği İngiltere'de "Percival Proctor V" tipi dört kişilik hafif turist tipi tayyareye sahip oldu. Bu tayyare ile değişik firmaların reklamını yapan Hürkuş, bebek maması ile puro sabunu gibi malzemeleri kağıt paraşütlerle uçaktan dağıtarak, farklı bir reklam faaliyetlerinde bulundu. Hürkuş Hava Yolları'nı 29 Kasım 1954'te kurarak, Türk Hava Yolları'nın seferden kaldırdığı uçaklardan sekiz tayyareyi banka kredisiyle satın aldı.

Sefer yapılmayan şehirlere uçuş koyma izni alamayan, bir süre gazete dağıtımı yapmak isteyen Hürkuş'un şirketi daha sonra kapandı.

Elinde kalan son uçağı "TC-ERK"i Maden Tetkik Arama Enstitüsü'nün emrinde kullandırarak, Güneydoğu Anadolu’da toryum, uranyum ve fosfat arama çalışmalarını yaptırdı.

Hayatının son dönemlerinde maddi sıkıntılar çeken Vecihi Hürkuş, Ankara’da anılarını yazdığı bir dönemde beyin kanaması geçirdi.

16 Temmuz 1969'da Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde hayata gözlerini yummasının ardından Ankara'daki Cebeci Asri Mezarlığı’nda defnedildi.

Hakkında yaşadığı dönem ve vefatının ardından önemine dair makale, şiir, şarkı sözü ve tiyatro oyunu yazılan Vecihi Hürkuş'un ismi birçok film ve dizide geçti.

Hayatından kesitlere yer verilen "Hürkuş: Göklerdeki Kahraman" isimli sinema filmi, 25 Mayıs 2018'de vizyona girdi.

Türk havacılığının önemli ismi hatıralarında hedeflerine ilişkin "Gezdiğim yabancı ülkelerde nasıl havacılığa başladıklarını nasıl atölyeler yaptıklarını çok iyi biliyordum. Her şeyden önce milli inanç ve teşvik bu yoldaki başarının tek çaresiydi. Ben de muvaffak olmak için buna muhtaçtım. Elimizden alınamayacak tek özgürlük tavrımızı seçme özgürlüğüdür. Ben Vecihi Hürkuş, bundan 88 yıl önce ülkemi kanatlandırarak soyadımı hak ettim. Benim özgürlüğüm milli bağımsızlığa tek yolun milli üretimden geçtiğine olan inancıma ömrümü vakfetmekti. Çünkü başkalarının kanatlarıyla uçmaya çalışanlar 'Hürkuş' olamazlar." açıklamasını yapmıştı.

Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Bahadır Gürer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Soyadı Kanunu çıkmadan önce Hürkuş'un babasından dolayı Vecihi Feham olarak adlandırıldığını, 1930'lu yıllarda bitirdiği uçaklara "Vecihi Kartal" ismini ve imzasını koyduğunu belirtti.

Soyadını "Hürkuş" yaptı

Gürer, kanun çıktıktan sonra bir dönem soyadının "Türküş" olarak kayıtlara geçtiğini, 1949'da ise soyadını "Hürkuş" olarak düzelttirdiğini söyledi.

Hürkuş'un onu en iyi ifade eden soyadı olduğunu dile getiren Gürer, Vecihi Hürkuş'un, başarılı projelerine rağmen her dönemde bazı zorluklarla karşılaştığını ifade etti.

Bahadır Gürer, yeni kurulan cumhuriyette her türlü gelişmenin önünün açılmasının beklendiğini aktararak, şunları kaydetti:

"Vecihi Hürkuş, döneminde kasıtlı ve kasıtsız engel veya engellemelerle karşılaşmıştı. Dolayısıyla bu engellemeler de belli bir döneme has değil. Yaşamı boyunca engellemeler devam etmiştir. Örneğin 1930'lu yıllarda uçak bir savaş aracı olarak algılanıyordu. Bu şekilde değerlendiriliyordu. Eğer Vecihi Bey, Kurtuluş Savaşı'nın üç takdirnameli kırmızı şeritli İstiklal Madalya sahibi bir kahraman olmasa bu kadarı da bile mümkün olmayacaktı ama 1920'li yıllarda 29 yaşındaki bir Türk gencinin uçak yapacağını kimse hayal bile edemezdi. Vecihi Bey, dönemine göre bilgisi, enerjisi ve çalışma gücü itibarıyla bunları yapabilecek bir insan olarak ortaya çıkmıştır. Baktığımızda ilk Türk otomobili Devrim 1961 yılında yapılıp yerde yürümeden 37 sene önce Vecihi Bey, 1924'te 'Vecihi K6' uçağını imal etmiş, tamamlamış ve 28 Ocak 1925'te de uçmuştur. Vecih Bey, bu ilk Türk uçağıyla uçtuktan sonra yarım maaşının kesilmiş olması ve 10 gün ev hapsi kararının verilmesi nedeniyle yine dönemi çok doğru değerlendirdi. 1925'te yayınlanan yazısında 'Biz asker olduğumuzu unutmuşuz, emre karşı gelmiştik.' diye bir değerlendirme yaptı."

Hürkuş'un yaşanananlar karşısında hoşgörü ve inancını asla yitirmediğinin altını çizen Gürer, engellemelerin onun bu yoldan döndürmediğini bildirdi.

Gürer, bu olayları dönemin koşullarına göre bilimsel olarak değerlendirilmesinin doğru olacağını kaydederek, Vecihi Hürkuş'un her dönemde engelleme ve engellerle karşılaştığını söylemenin mümkün olduğunu kaydetti.

"Hürkuş'un adı, yeni havalimanına yakışır"

İstanbul'daki yeni havalimanına verilebilecek isim konusuna da değinen Gürer, Türkiye'nin en büyük havalimanına Mustafa Kemal Atatürk ismi verilmediği takdirde bir havacının adının verilmesinin çok doğru olacağını söyledi.

Gürer, bu havalimanına Vecihi Hürkuş'un adının da çok yakışacağını ifade ederek, "Çünkü 2011 yılında başlattığımız ıslak imza ve sanal imza kampanyalarını bu amaçla gerçekleştirdik. Amacımız bir tayyarecinin adını müze yapmak olduğu için dernek olarak siyasi irade bir öneri sunmak, hatırlatma yapmak, bir talebi dile getirmek amacıyla 32 binin katılımı olan sembolik bir imza kampanyasıyla bunları ilgili bakanlığa sunacağız. Vecihi Hürkuş'un adının verilmesi bir hakkın teslimi, gerçekten geleceğe ulaşmanın gururu olacaktır diye düşünüyoruz." değerlendirmesini yaptı.

Vecihi Hürkuş'u konu alan sinema ve televizyon dizilerinde bazı hataların göze çarptığını dile getiren Gürer, şöyle devam etti:

"Türk havacılık tarihinin en önemli kişisinin soyadı verilen bir film böyle olmamalıydı diye düşünüyoruz. 2014'te çalışmaya başladıklarına göre oldukça geniş zamanları vardı ama bu süreyi doğru değerlendirmedikleri kanaatindeyim. Mutlaka bazı şeylerle uğraşmışlardır ama işin aslını ve ruhunu yakalayamamışlar. Ayrıca ilk senaryodan itibaren kendilerine yapılan uyarı ve bilgilendirmeleri de dikkate almadıkları anlaşılıyor. Bu hazin son sürenin sonunda ortaya çıkmıştır diye düşünüyorum. Bu süreçte Türk havacılığını inceleyebilirlerdi. Vecihi Hürkuş'un 1942'de yazdığı kitabını en az bir defa okuyabilirlerdi. Belgesel yapmıyorsunuz ama yaşamı saat saat bilinen, tarihi kaynaklarda, belgelerde adı geçen bir kahraman, bilgi ve uygulama adamı hakkında film yapmak istiyorsunuz. Öyleyse tamamlamaya çalışabilirsiniz ama gerçekleri değiştiremezsiniz, tam tersine asla çeviremezsiniz. Bunu yapmışlar. 1918'de İstanbul hava savunmasında Büyük Fazıl Bey'in 5 İngiliz uçağıyla hava savaşı sırasında Vecihi Hürkuş'un yakıtını tamamlamak için Yeşilköy'e gittiği bir gerçek. Burada Fazıl Bey'in beş İngiliz uçağıyla başlayan savaşında, 50 uçak görüntüsü koymak gibi... Vecihi Bey'i, savaşta uçağa ayağa kalkıp iki elinde de tabanca vahşi çığlıklar atarken göstermek, bu sahnelerde kovboy müziğini yüksek derecede kullanmak, Nargin Adası’ndan Rus esir kampında kabadayılık yaptırmak, ilk evliliğini 8 Mayıs 1922 tarihinde yapan Hürkuş'u 1917'de evli ve çocuklu olarak Kafkas cephesine göndermek, Nargin'den kaçışından sonra 2,5 ay yürüyerek Süleymaniye'ye gelen Vecihi'yi şaka gibi sınır kapısından geçirerek, eşi ve kundakta çocuğuyla kavuşturmak çok doğru olmamıştır."