İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) medya yapılanmasına ilişkin 26'sı tutuklu 29 sanığın yargılandığı davada savunma yapan tutuklu sanıklardan Ulusal Parti Genel Başkanı ve Türk Solu dergisi başyazarı Gökçe Fırat Çulhaoğlu, "Fethullah Gülen'in adil, şeffaf mahkemelerde yargılanmasını bekliyorum. Biz 3 kuşaktır solcuyuz. Ben devrimci adamım. Gökçe Fırat'tan Fetullahçı çıkartamazsınız." dedi.

İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bugünkü duruşmada toplam 7 sanığın daha savunması alındı. Duruşma kapsamında dünkü celseyle birlikte 15 sanığın savunması alınmış oldu.

Savunma yapan tutuklu sanıklardan Çulhaoğlu, Türk Solu dergisinde geçmişte Radikal, Hürriyet ve Taraf gazetesinin Fethullah Gülen cemaatine yakınlaştıkları ile ilgili yaptıkları haberleri sıraladı ve Ergenekon davasında sanık olan pek çok kişinin arkadaşı olduğunu ifade etti.

- "17 Aralık'tan sonra Gülen cemaatinin paralel yapı olduğunu yazdım"

Atatürkçü, solcu ideallere bağlı, ulusal sol ideolojiye sahip bir insan olduğunu anlatan Çulhaoğlu, "Biz Fethullah Gülen ile bir araya gelme gayreti gösteren aydınlarımıza bile karşı çıktık." dedi. Ergenekon ve Balyoz davalarının kumpas olduğuna ilişkin yazılarını heyete okuyan Çulhaoğlu, "17 Aralık soruşturmasından sonra da Fethullah Gülen cemaatinin paralel bir yapı olduğunu yazdım. 17 Aralık'tan sonra yolsuzluğa karşı çıktık. 17 Aralık'ı görmeden yola devam edemem. Benim yolsuzluğun peşine düşmem gerek, çünkü adalet peşine düşemiyor." diye konuştu.

Halen Fethullah Gülen'in hakkında açtığı davada yargılandığını da söyleyen Çulhaoğlu, "Fethullah Gülen'in adil, şeffaf mahkemelerde yargılanmasını bekliyorum. Biz 3 kuşaktır solcuyuz. Ben devrimci adamım. Gökçe Fırat'tan Fetullahçı çıkartamazsınız." ifadelerini kullandı.

Savunması alınan tutuklu sanıklardan Davut Aydın da, 7 yılda sadece bir kez gittiği Van'da yerel haber sitesini yönetmekle suçlandığını belirterek, "Merkürhaber'in ziyaret sırası gerilerdedir. Van'daki etkisi çok azdır ve ulusal etkisi hiç yoktur. Sosyal medya etkisi de çok zayıftır. '16 Şubat 2014'te bu sitede haber yayınlandı ve Fuatavni patladı gitti' yaklaşımı doğru değildir." dedi.

- Davut Aydın ve Halil İbrahim Balta

Said Sefa adlı şahısla irtibatlandırılmaya çalışıldığını ancak bu şahsı tanımadığını da aktaran Aydın, "Ben İnegöl'ün köyünde öğretmenlik yapan bir kişiyim. Bu duruşmada salonundaki kimse tanımaz beni. Kamburluk olarak bilinen ileri derecede skolyoz hastasıyım. Felç riskim var. Artık 'fuatavni' ismini duymak istemiyorum. Öğrencilerimi özledim. Aşırı kilo kaybım var. Daha fazla kalori almam, özel beslenmem gerekiyor. Cezaevi şartlarında mümkün değil. Tahliye edilmek istiyorum." diye konuştu.

Duruşmada savunması sorulan tutuklu sanıklardan Halil İbrahim Balta da, 15 Temmuz darbe girişimini televizyondan öğrendiğini ve Twitter hesabından darbeye karşı olduğunu belirtir paylaşımlar yaptığını anlatarak, "Parti bayrağı yerine Türk bayrağıyla çıkılmasını belirten twitler attım. savcı propaganda gibi bir algı yaratmış. Darbe karşıtı twitlerim alınmamış tek bir twitim alınarak sanki darbe savunuyormuşum gibi gösterilmiş. Çarpıtma var. Kimliğimde gazeteci yazdığı için tutuklandığımı düşünüyorum. Hakkımdaki suçlamalar delilsizdir. Düşünce ifade özgürlüğünü katı bir şekilde sınırlayan bir iddianame gördüm. Algı operasyonu olabilecek bir tek haberim yok gazetecilik geçmişimde. Twitlerimde de suç unsuru yok. Somut delil olmaması nedeniyle beraatimi ve tahliyemi talep ediyorum." ifadesini kullandı.

- Hanım Büşra Erdal: "Trollük üzerine her zaman bir mesafem olmuştur"

Tutuklu sanık Hanım Büşra Erdal ise, hiç alakası olmayan 'fuatavni' isimli bir trol hesap üzerinden iddianameye sokulduğunu belirterek, "Yıllar sonra bir trol hesap üzerinden örgüt üyesi sayılıp iddianameye konulmak, her türlü örgüt davasını gazeteci olarak takip etmiş biri olarak benim gururuma dokundu ama yapacak bir şey yok, yargının takdiri. Bu hesabı sadece internetten biliyorum. Kimin tarafından yönetildiğini, kimin tarafından kurulduğunu asla ve kata bilmem mümkün değil. Somut ya da soyut bir bağ öne sürülmemiş. Zaten, 'fuatavni'ye temas eden bir yazım veya twitim yok." dedi.

Twitter'in sanal bir ortam olduğunu, modayı ya da başka konuları da buradan takip ettiğini ve 'fuatavni' hesabıyla irtibatını gerektirecek bir durum olmadığını anlatan Erdal, "Diğer trol hesapların da kim olduklarını bilmiyorum. Bir anda ortaya çıkan hesapları ne takip edip ne de retwitledim. Trollük üzerine her zaman bir mesafem olmuştur ve kendi saygınlığımı her zaman korumuşumdur." diye konuştu.

- "Savcı, 'Silivri' esprimi beğenmeyebilir, iddianameye koymasının anlamı yok"

Savcının iddianameye 28 Mayıs 2012'de attığı bir twitini de suç unsuru olarak koyduğunu anlatan Erdal, şöyle devam etti:

"Okunduğunda sadece gülüp geçilen bir twit. Silivri üzerinden espirili bir twit attım.'Twitter'da promosyon zamanı, 500. takipçime Silivri'de konaklama' tarzı bir yazı. Her sabah saat 06.00'da kalkıp 100 kilometre Silivri'ye giden, sonra geri gelen biri olarak, hayatımın 5 yılı sabahlara kadar duruşma takip ederek geçti Silivri'de. Hayatımız orada geçtiği için esprilere konu olabiliyor. Gülücük işareti de var orada. Savcı esprimi beğenmeyebilir. Bunu iddianameye koymasının hiçbir anlamı yok. Kimseyi de konaklatmadım zaten. Her gün haber yazıyordum zaten işim gereği, bu twitin espriden öte bir amacı yok.

5 Mayıs 2011 tarihli twit ise, Silivri'nin gergin duruşma ortamında, düşünmeden atılmış bir twit. Tartışma programına çıkan gazeteciler, 'şunu tutuklayın, bunu tutuklayın' şeklinde yazan yazarlar, yaptıkları hatalarla ilgili, 'o zaman gençtik' diyorlar. Ben de, 'o zaman çok gençtik' diyorum. Köşe yazarı olmayan bir muhabir olarak, gazeteci olarak o davaları takip etmişim. Balyoz davasının gergin ortamında, düşünmeden atılmış bir twit. O twitimi kullanarak beni başörtümle ilgili aşağıladılar. Benim üzerimden sarışın birine hakaret etmişim gibi yazılmış. Ki o zaman başı açık bir insandım. Hacca gittim sonra örttüm başımı. Cemaat okulunda okumuşum, cemaat gazetesinde çalışmışım zaten başımı örtmemişim. Kişiliğim itibar suikastına uğradı. Bu da bizim mesleğin bir gereği. Zaman zaman hakarete uğradım Silivri'de, jandarma kontrolünden geçtim. Düşünmeden bir twit atmışım. Ben unutmuşum bile o twitimi. Hakikaten birini üzdüğümü fark etsem özür dilerdim. Daha ne yapabilirsiniz ki bu konuda?"

- "O kişinin (Fetullah Gülen) beyanı var, ben de retwit ediyorum"

Diğer twitleriyle ilgili de savunma yapan Erdal, savcının neredeyse hapşırmasını bile iddianameye koyacağını belirterek, paylaşımları gazetecilik faaliyeti kapsamında yaptığını ve suç unsuru taşımadıklarını öne sürdü.

"Her zaman öteki insanları savunmaya dönük bir refleksim vardır." diyen Erdal, bazı gazetecilerle ilgili mesleki dayanışma için yazılar yazdığını da belirterek, "17 Temmuz tarihli bir retwitim var. Buna iki defa iddianamede yer verilmiş. T24 sitesinin bir twiti. Halen daha yayında olan bir site diye duyuyorum. Uluslararası basın kuruluşları gidip o kişiyle röportaj yapıyorlar ve o kişinin beyanı var, ben de retwit ediyorum. Çok korkunç bir eylemin tarafı olarak gösterilen kişi açık bir şekilde. Gündemde idam tartışmaları da var. Siz retwit ediyorsunuz. Savcı, 'hem Gülen'in fotoğrafını koymuş, hem de röportaj gibi eklemiştir' diyor. Öyle yapılmışsa T24 yapmıştır. Ben sadece rt ettim. Twite katkıda bulunma gibi bir durumum yok, geçilen bir haberi rt ettim. T24'e bir soruşturma olduğunu duymadım. Savcı algı oluşturmak için onu iki kere koymuş." şeklinde savunma yaptı.

Zaman gazetesine kayyum atanmasıyla ilgili eleştirel yazılarının suç unsuru sayıldığını ve 14 yıl boyunca orada muhabirlik yaptığı için gizli tanık beyanıyla gazeteye el konulmasını eleştirmesinin normal karşılanması gerektiğini anlatan Erdal, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra attığı, 'işkence' twitiyle ilgili de, "Darbeleri lanetleyen bir insan olmuşumdur. İşkence görüntüleri, yaralı insanlar çıktı. Uluslararası mevzuat anlamında işkencenin bir suç olduğunu biliyorum. Hukuki bir duyarlılıkla bu twiti rt ettim. Görüntülerin hoş olmadığı noktasında. Yoksa başka bir amacım yok." diye konuştu.

Hanım Büşra Erdal, 14 Temmuz'da retwit ettiği bir paylaşımla ilgili de, "Bir savcılık bedduayı talimat sayarak soruşturma açmış. Hukukçu bakışla dikkat çekici bir şey olarak gördüm. Twitin sonunda 'oha' diye bir kelime geçiyor. Kendin paylaşsan, hırsızlık yapmış gibi olursun. O kelimeyle birlikte paylaşmak zorundasın. Haksızlık yapmamak için rt ediyorsunuz." ifadesini de kullandı.

Rahat bir yaşam tarzı olduğunu ve 15 Temmuz darbe girişimi gecesi evine geç bir vakitte gittiğini anlatan Erdal, "Twitter'dan köprünün kapatıldığını görüyorum, anlam veremiyorum, nedir yani. Terör deniyor falan. Araç bulamadım. Ne olduğuna anlam veremiyorum ben. Ailemi aradım, temas kurdum, 'bir durum olursa eve gidiyorum' diye. Eve varabildiğimde jetler uçmaya başlamıştı. Elim ayağım titriyor, ne olduğunu bilmiyorum. Twitter'da, 'çok korkunç şeyler oluyor' diye yazdım. Cumhurbaşkanının açıklamalarını falan sonradan gördüm. Hayatımda darbeyle karşılaşmış bir insan değilim. Şu anda en çok ailem için üzülüyorum. Hak etmedikleri bir şeye maruz kalıyorlar. Daha sonra ne Twitter'a girdim ne de yazdım. Halen o gecenin şokunu atlatamadım, korkunç bir geceydi." diyerek göz yaşı döktü.

- "Ben organik bir gazeteciyim"

Zaman gazetesinde yer alan yazıların hiçbirinde suç unsuru olmadığını da savunan Erdal, "Lafı yerindeyse, ben organik bir gazeteciyim. Herkesle temas kurmuş bir kişiyim, muhabirlikten gelmeyim. İstanbul Barosu'nu en çok takip eden gazeteciyim. Balyoz davası zamanında barodan kovuldum ama sonra kovan kişi gönlümü aldı. Panel var ben varım, baro var ben varım, duruşmalar var ben varım. Aktif, her alanı hukukta severek takip eden bir muhabirdim. Bugüne kadar da utanacak ve art niyetli yaptığım hiçbir şey olmadı." ifadesini kullandı.

Takip ettiği Ergenekon, Balyoz davalarıyla ilgili konuşan Erdal, "Ben sadece adliyede çalışan bir yargı muhabiriyim. Ergenekon, Balyoz'un arkasında FETÖ olsaydı mantık yürütmeyle ben de yürütebilirdim. Tamamen kanunen yetkili hakim savcılar tarafından görülmüş davalar bunlar. Ben onların arkasını görebilecek konumda değilim. DGM davalarını da takip ettim. Ergenekon ya da diğer davaların siyasi sonuçları beni aşan konulardır. Sadece yargısal bir süreci gazeteci olarak takip etmişim ben. Bu tür suçlamalar bana ve yaptığım işe aşırı bir şekilde anlam yükleme olur. Hakkımda 75 dava açıldı. Böyle bir örgüt yoksa bana nasıl her gün dava açılıyor, diye düşündüm, 'var galiba' dedim. 'Bir muhabirle bu kadar uğraşılır mı' diye mantık yürütüyorum sadece orada." şeklinde savunma yaptı.

Sanık Erdal, kaçmaya çalıştığı yönündeki haberleri de yalanlayarak, "15 Temmuz'dan sonra fotoğraflarım yayınlanarak hedef gösterildim. Korktum ve gideceğim yer ailemin eviydi. Arkadaşlarıma giderek onların başını belaya sokmak istemedim. 18 Temmuz'da Manisa'daki ailemin evine gittim. Bir yerlerde vurularak hainler mezarlığında da olabilirdim. Kendimi korumak adına riskli ortamda ailemin yanına gittim. 25 Temmuz'da da babamın aradığı emniyet görevlileri gelip beni teslim aldılar. Yaptığım işten eminim, gazetecilik yaptım." dedi.

Duruşma tutuklu sanıklardan Habip Güler'in savunmasının da alınmasının ardından yarına ertelendi.