Bin yıldır yaşadığımız Anadolu topraklarında iki hususa dikkat etmek hayati bir önem arz ediyor; tarikatlar ve göç…

Tarikat-cemaat yapılanmaları devlete nüfuz etmek, sermayeye sahip olmak, halktaki nüfus ve nüfuzunu artırmak gibi niyetlere soyunduğu anda hem temsil ettiği inanca hem de içinden çıktığı topluma dolayısıyla devlete ihanet ediyor.

Bu işin aslı böyle değildi oysa…

Taptuk Emrelerin, Hacı Bayram Velilerin, Hacı Bektaşların itikat ve öğretisi ‘tasavvuf’ geleneğimizin membaı, yüz akı, aynı zamanda Türklüğün harcındaki ilahi mayadır. Değil ihanet, müreffeh bir toplumun tezahür sebebiydi.

Yazımızın asıl konusu ise göç…

Bir gerçek var ki göç, Türkiye’de ekonomik ve sosyal dengeleri alt üst etmiştir.

Suriyeli mültecilerin yoğunlukta yaşadığı şehirlerde yerel halk kayıt dışı işsizlik alanları ve ücret düzeyinde azalma sorunlarıyla karşı karşıya. İş bulabilen Suriyeli sığınmacılar asgari ücretin altında ya da asgari ücrete yakın maaşlarla çalışıyorlar. Başlangıçta sınır şehirlerinin sorunu olan bu durum, şu anda büyükşehirlerde de yaşanıyor. Zira Suriyeli mültecilerin ‘normal hayat standardı’ bizim şehirli halkın alışageldiğinden çok düşük. Ayrıca Suriyelilerin kalabalık hane nüfusu, haneye giren toplam iaşenin, ortalama bir Türk ailesinden daha fazla olmasını sağlıyor.

Sığınmacıların yaşadıkları bölgedeki en önemli ekonomik etkilerinden biri de gıda enflasyonunda yaşanan artış. TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde gıda enflasyonu 1970’leri aratmayan bir seviyede.

Suriyelilerin 2011 yılından bu yana Türkiye’ye gelmesiyle birlikte, sınır şehirlerinde kira ve konut fiyatlarında olağanüstü bir artış var. Gaziantep, Adana, Mersin, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Kilis ve Şanlıurfa’da konut kiraları %100’ün üzerinde.

Türkiye’de doğan çocuk sayısı milyonu bulmuş durumda. Çocuk işçilerin sayısı da artıyor. Ayrıca bu durumun Türk Milli Eğitimine yükü ayrı bir araştırma konusu. Aynı şekilde sağlık teşkilatımıza fazladan bir yük de bariz bir şekilde ortada. Bunun maddi tarafı tahminlerin çok ötesinde, lakin cumhuriyetimizin en zor günlerinde bile uyguladığı ‘aşı politikası’ resmen yalan oldu. Tanımsız onca virüs ve hastalık tespit edildi. Aynı zamanda yerel halkın yeterli sağlık hizmeti alamadığı ve alınan sağlık hizmetinin kötüleşmesi de ayrı bir sorun.

Bu Suriyeli göçünün demografi üzerindeki etkisi de kesinlikle göz ardı edilmemeli. Sınır şehirlerimizdeki birçok eğitim gelişmesini ve medeni hayat kazanımımızı da kaybediyoruz.

Suriye’de çok eşlilik yasal ve doğal karşılanırken, Türkiye’de çok eşlilik yasadışı ve suç. Sığınmacıların nüfus artış hızı göz önünde bulundurulduğunda bu durum ülke toplumunun ahlak yapısını da derinden etkilemektedir.

Suriyeli çocukların eğitim sorunu için Akademisyen Selçuk Şirin şunları söylüyor:

“Dünyanın her yerinde mültecilere dair yapılan araştırmadan ortaya çıkan somut bir sonuç var. Eğer mültecilere ve özellikle onların çocuklarına insanca yaşayacakları bir ortam sunmaz iseniz o çocuklar şiddet sarmalına kapılıp karşınıza daha büyük bir toplumsal fatura ile çıkar. O nedenle, Suriyeli çocukları Türkiye’nin sorunu olarak ele almak gerekir. Her 4 çocuktan 3’ünün ailesinden birisini kaybettiği, her üç çocuktan birinin fiziksel şiddete uğradığı ve her üç çocuktan ikisinin ailesinden birisinin fiziksel şiddete uğradığını gördüğü gibi vahim bir tablo var karşımızda. Bu çocukların rehabilite edilmesine yönelik adımlar atılmalı.”

Bütün bu sorunlar uluorta dururken yeni göç dalgasına karşı devletimiz gereken önlemleri almalıdır. Mevcut mülteci varlığı da aşama aşama eritilmeli, mültecilerin ülkelerine dönmeleri bir an önce sağlanmalıdır. Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar üzerinde bu mülteci sorununun etkileri araştırılmalı, bu sorunun ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkisine karşı tedbir alınmalıdır.

Hâsılı göçün şakası yok. Devletlerin göçmesinin sebepleri arasında göçü görürüz.

Selametle…