20. yüzyılı ‘baş’sız bitiren İslam ümmeti. Doğu Türkistan’dan Balkan topraklarına, Afrika’nın biçare toplumundan Kırım’da donan insanlığa kadar yaşanmış milyonlarca acının kazanımını dahi elde edememiş bir hüzün coğrafyasına sahiptir. Bu medeniyet ikliminin varisi olduğunu söyleyenleri, ihya eden inanmışlığın sonucu; hayal kırıklığı atlasıdır…

 

Mazlumun dinine bakmayan akait, mazlumun yanında olan tavır, mazluma ellerini uzatan medeniyet…

Gazze’de ölen Müslüman, Arakan’da ölen Müslüman, Pakistan’da, Hocalı’da, Suriye’de, Doğu Türkistan’da hep zulüm gören Müslüman…

Klasik, telin yazısı değil maksadım, bir farkındalığa davet.

Mazlumun dinine bakmayan İslam akaidi… Bu cümle ne kadar kapsayıcı, Allah’a yakışan, merhamet dolu değil mi? Bir de mazlumun soyuna bakan Müslümanlara bakın. Bunun altını çizmektir muradım, inşallah gün gelir, üstünü de çizebiliriz.

Zulüm, Gazze’de olunca ‘dünya meselesi’, Beyazıt Cami slogan alanı, Cuma çıkışı gıyabi cenaze namazı. Hiçbir itirazım olmaz, olamaz. ‘Dil ile buğz etmek’ derim, imkân nispetinde yanlarında olurum. Lakin zulüm Doğu Türkistan’da olunca, nerde dünya, nerde İstanbul’un ‘protestocu müslümanları’, nerde ‘buğz etmek’. Yakacak Çin bayrağı mı yok, yoksa buğz etmeye değmez mi masum Uygur çocuklarının ejderha ağzında ölümü… Mazlumun soyuna bakılır belki de…

Camilerde, masum, mahzun, mazlum Gazzeli kardeşlerimiz için edilen dua, dökülen gözyaşı, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz için neden dökülmez, ‘Türkistan’a Hürriyet’ duamız neden ısrarla söylenmez? Sonsuz merhamet sahibi Cenab-ı Allah’ın, Müslüman kulları neden merhametini, duasını, tavrını sınırlandırır? Buradan tüm aklım ve vicdanımla şunu belirtmek isterim, Doğu Türkistan ve Gazze’de zulüm son bulacaksa, bu ancak her iki şeytana birlikte taş atmakla mümkün olur.

İçinde bulunduğumuz ay, zulmün detaylarının, zalimin şehvetinin, mazlumun Hakk’a teslim oluşunun, harici duruşun şeytanlığının uzun uzun anlatıldığı aydır. Modern dünyada bilgi her yerde değilken, amel-fiil-tavır her yerdeydi. Bilgi ve bilen daha az olsa da iman ve mümin daha fazla daha kaviydi. Bilginin yatay ve dikey büyümesi karşısında tavır aynı paralel genişlemeye ulaşamadı. Bu durum ‘mazlum, zulüm ve zalim’ okumasında da geçerlidir. Kerbala şehitleri bu ayda yine rahmetle anılacak, Yezit ve taifesi ‘kahrolacak’… (kahrolsun)

Ve Ömer! Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğlu... Aşere-i mübeşşereden olan Sa’d’ın oğlu. Yezid’in ordusunun başına geçti, Resûlullah(sav)’ın torununu öldürmeye gitti. Rey şehrine vali olmayı Hüseyin’in başına değişti. Keşke değiştiği yalnızca canı olsaydı, zulüm zulüm olalı, böyle şahlanmadı belki de… Eziyet, işkencenin her türü…

Zulmü iyi okumak gerekir velhasıl. Doğu Türkistan’daki de zulüm, Arakan’daki de Gazze’deki de. Zalimi iyi tanımak gerekir, Çin de İsrail de Budist de zalim. Kerbelayı iyi okumak lazım ve ‘makam için Müslüman kanı döken, dökülmesini izleyen iktidar sahiplerinin’ Yezide lanet okuyup, Hüseyin’e ağlamasına kanmamak gerekir. Hatta Kerbela’da yaşanan vahşetin hali hazırda yaşandığı bugünkü İslam coğrafyasına iyi bakıp, Hüseyinlerin yanında saf tutup, Yezitlere lanet okumak gerekir. Babası Sad b. Ebi Vakkas olsa da Ömer adıyla zulüm yapanları ayıklamak, valiliğe Ehli Beytin kanını değişenleri bilmek gerekir…

Yoksa meydanlarda daha çok bağırırız…

Müslümanız elhamdülillah, ehli beytiz, Hüseyiniz, Gazzeliyiz, Uygur elinde bir masumuz…

Karşımızdakiler kahrolsun.

Selametle…