"Ermeni soykırımı yoktur" demenin suç sayılacağı "İnkâr Yasası" 19'a karşı 106 oy alarak 500 aşkın sandalyeye sahip olan Fransız Milli Meclisinden geçti. Geçer geçmezde bir vaveyladır koptu. "aman efendim; Fransa gibi medeniyetin beşiği, Volter'in ülkesinde nasıl olurda özgürlükler kısıtlanabilirdi?" ilk tepkiler hemen hemen bu minval üzere iken aradan geçen birkaç gün içinde "başkalarının yaptığına ne bakıyorsunuz, biz asıl kendimize bakalım, 301. Maddede düşünce özgürlüğünü kısıtlamıyor mu? Başkalarını eleştirme hakkımızın olabilmesi için kendimizi de düzeltmeliyiz efendim..." e dönüştü.

AB yanlısı ve bilmem kaçıncı cumhuriyetçi, liberal ve dahi Diyalogcu aydınlar korosu, Fransa üzerinden Devlete yüklenmek ve biraz daha dönüşüm sağlayabilmek için meşruiyet zemini oluşturma gayreti içine girdiler. İnkâr Yasası ile 301. Madde karşılaştırılarak "batı karşısında haklı olabilmek için 301. Maddede değişiklik yapmalıyız" denilmesi çok sakat ve bir o kadar da yanlış bir sonuç çıkarmadır. Bir şey ya benzeri ya da zıddı ile karşılaştırılabilir. Bu iki yasa arasında "Yasa" olmaktan başka bir benzerlik yoktur. Yasalar da karşılaştırılırken önce çıkış sebeplerine bakılmalı yani önce gerekçeleri karşılaştırılarak işe başlanmalıdır. Hukukun en önemli ilkelerinden birisi olan usul şartı bunu gerektirir. Hukukçular iyi bilirler ki "usul esasa mukaddemdir".

Yasalar; bir devletin, toplumsal düzeni açısından sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi, vatandaşlar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve oluşabilecek düzensizliklerin daha oluşmadan önlenebilmesi ya da olduktan sonra cezalandırılabilmesi açısından, kendi kabul ettikleri usullere uygun olarak yapılan düzenlemeler ve kurallar manzumesidir. Yani devlet ait olduğu milleti ve dolayısıyla bizatihi kendisini koruma maksadıyla yasaları düzenler. Çıkarttığı yasalar; iyi veya kötü, eksik ya da tam kendisinindir.

Fransa "İnkâr Yasasıyla" kendi devletini ve topyekûn Fransız milletini ya da Fransız halkını korumak için değil, görünüşte Fransa'da yaşayan bir kısım insanı ilgilendiren bir yasa çıkarmıştır. Doğal olarak bir yasanın sadece kendi egemenlik sınırlarına hükmediyor olması pratikte çok fazla bir şey getirmeyecek, romantik ve nostaljik bir yasaymış gibi görüntü verecektir. İşte konunun can alıcı noktası burada ortaya çıkmaktadır. Yasanın gerek kısmen gerekse tamamen Fransız halkının hayatını düzenlememesi, bu yasanın çıkış sebebinin tamamen siyasi olduğunun en önemli göstergesidir. Evet, bu yasanın çıkış amacı siyasidir*. Fransa, Madam Mitterand ile himayelerine aldığı, bir zamanlar tek banisi gibi görüldüğü Kürtleri ABD ve İngiltere'ye kaptırmıştır. Bölgede hayati öneme haiz olduğunu düşündüğü çıkarlarını kaybetmemek ve Batı medeniyet ailesinin şımarık çocuklarından ikincisi olan(birincisi Yunanistan) Ermenileri yanına alarak bölge ve dünya siyasetinden uzak düşmemek arzusundadır. Fransa cumhurbaşkanının yasa çıkmadan birkaç gün önce gerçekleştirdiği Ermenistan ziyaretinin zamanlaması da bunun ayrıca bir göstergesidir.

Ayrıca ve en önemlisi de Fransa askeri ve siyasi müttefiki olan bir devlete ve millete "soykırım yaptığını ve dolayısıyla insanlık suçu işlediğini" söylemektedir. Burada "Fransa halkı öyle düşünmüyor bunlar bir avuç parlamenter" diyenler çıkabilecektir ama bu yaklaşımın hiçbir hükmü yoktur. İlişkiler devletten devletedir.

Muhtemel haritaları; resmi NATO toplantılarında bile ortaya çıkarılarak maksadı açıkça ortaya konulmaya başlanılan, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi ile hedeflenen en büyük değişikliğin sözde büyük Ermenistan(!) ve sözde büyük Kürdistan(!) ile olacağı görülmektedir. En son 1. Dünya Savaşında işgal ettikleri, ama tokat yiyerek çekildikleri Türk coğrafyasında iki devlet daha oluşturulmak istenmektedir. Dolayısıyla bu yasanın çıkarılmasında günün moda tabiri ile Fransa'nın gizli ajandası vardır ve bu ajandanın içinde neler yazılı olduğu hakkında kafa yorulmalıdır.

TCK ve dolayısıyla 301. Madde Türk milleti ve Türkiye'de yaşayan insanların tamamını ilgilendiren, toplum ve devlet hayatının en önemli düzenlemelerinden birisi halindedir. Eksikliği veya tamlığı, yanlışlığı ya da doğruluğu, netliği yahut muğlâklığı tartışılabilir olabilir ama bir şey kesinlikle tartışılmaz bir gerçektir ki o da bu yasa Türkiye dışında hiçbir insanı ve hiçbir devleti ilgilendirmemekte, suçlamamakta veya bağlamamaktadır. Tamamen Türk devletinin kendisini ve milletini korumaya yönelik toplumsal hayatı düzenleme amacını taşıyan bir yasadır.

Bu iki yasayı mukayese ederek "bizde fikir ve düşünce özgürlüğü yok" sonucunu çıkarmak; kasıtlı, bir amaca yönelik, bu devleti dönüştürme ve kendisi olmaktan çıkarma çalışmalarından başka bir şey değildir.

Devletler siyasi ve diplomatik hamlelere aynı şekilde karşılık verirler. Tarihimiz bunun zarif örnekleriyle de doludur. Fransa burada siyasi bir hamle yapmış ve bir tavır koymuştur. Jack Şirak'ın telefonu da timsahlığın diplomatçasıdır (hoş o telefonu da kimin açtığı tartışmalıdır ya)

Türkiye buna karşı tavır koymalıdır. Ancak bu tavrı koyarken sadece Fransa'yı değil, dünyanın denge merkezinde oturuyor olmamız sebebiyle ve burası ile ilgilenenlerin çokluğu açısından ilgili bütün oyuncuları da düşünerek hareket edilmelidir. Öyle bir çıkış olmalıdır ki; bu coğrafyada emelleri olanların da bu tavırdan ders çıkararak kendilerini toparlaması sağlanmalıdır.

1 Mart tezkeresinin niçin çıkmadığı tartışma konusu olmakla birlikte, Almanya'nın "Türkiye, Irak'a girerse(tezkere çıkarsa) NATO'nun Avacks uçaklarından personelimi çekerim" tehdidi, Saddam Hüseyin döneminde Habur gümrük kapılarında, Almanya çıkışlı kamyonlarda ele geçen uzun menzilli toplarda kullanılan askeri malzemeler ile yine Almanya çıkışlı Cape Maleas gemisi hatırlanmalıdır.  Keza AB adaylık karar aşamasında dönem başkanı olan Avusturya'nın Viyana hatırlatmaları ile ayak sürümesi unutulmamalıdır. Keza bölücübaşının ülke ülke gezdirilirken verilen Yunan pasaportu ve İtalya ikameti detayları ile hatırlanmalıdır. Bu kabil hatırlanması gereken örnek çoktur ancak maksadımız "öteki" veya düşman oluşturmak değildir. Dolayısıyla malumu ilama fazla da gerek yoktur.

Türkiye, Fransa'nın bu hamlesini fırsat bilerek, Dış İşlerinde çalışan herhangi bir memuruna dahi "NATO'nun ittifak şartları kuruluşundaki konumunu ve güncelliğini kaybetmiştir, yeniden değerlendirmek doğru olacaktır" gibi bir cümle sarf ettirdiği anda başta ABD ve İngiltere olmak üzere Rusya, Çin, Fransa, Almanya vesaire bilumum devler ve devletler oturdukları yerden oldukça hızlı bir şekilde ayağa kalkacaklardır. Takdir edilir ki bu kadar çok büyüğünde bir anda ayağa kalkması ve hareketi dünyanın dengesini bir anda farklılaştıracaktır. Dolayısıyla bütün planlar gözden geçirilecek herkes Türkiye ile ilişkilerinde daha dikkatli olacaktır. Yani kısaca "dünya yeniden kurulacak ve Türkiye'de orada yerini alacaktır."  

Tam da burada "hadi canım sen de ya bu resti görürlerse" itirazlarını duyar gibiyim. Bir kere bu resti görebileceklerini hiç sanmıyorum çünkü yapmak istedikleri sınır düzenlemelerinde hem İran'ı ve Suriye'yi hem de Türkiye'yi karşılarına alarak bir sonuca gidilemez. Çok önem verdikleri İsrail'in güvenliği ciddi tehdit altına girecektir. Ayrıca Rusya bir heyula gibi kuzeyden bakmaktadır. Ama görürlerse de sonuçlarına kendileri katlanacaklardır.

Hem müttefik olmak hem de "siz canisiniz" demek samimiyetsizliğin dik alasıdır. Buna müdahale etmemekte aynı anlamı taşımaktadır. Bu şekilde devam etmekle de kayıplarımız telafisi imkânsız boyutlara yaklaşmaktadır. Bıçak kemiğe dayanmak üzeredir.

Hakan PAKSOY
19.10.2006



* Elbette bir devlete "sen nasıl böyle bir yasa çıkarırsın" demek durumunda değiliz velev ki varlığımıza doğrudan bir saldırı olmaya ama bunun için de Kanuni olmak veya en azından O'nun gibi düşünebilmek gerekmektedir.

*******

Sizde bu bölümde yazmak isterseniz sitemizin ilkelerine ters düşmeyen yazılarınızı  [email protected] mail adresine gönderin sizin adınızla yayınlayalım.