Ecdadın sözüdür; kızını dövmeyen dizini döver. Damat Ferit zulmünü 90 yıl önce gören bu millet artık, damadını dövmeyen dizini döver dese, yeridir. Ama insan söylemeden de geçemiyor, elde ne damatlar var.

Peki, kimdir bu Damat Fer-it? Nedir halet-i ruhiyesi?

Yeri gelmişken kimdir Damat Ferit, hatırlayalım. Saçlarımızı "ak"laştıran damatlara ithaf ve izahen...

Damat Mehmet Ferit (1853 - 1923), 4 Mart 1919 - 30 Eylül 1919 ve 5 Nisan 1920 - 17 Ekim 1920 tarihleri arasında toplam bir yıl bir ay on beş gün sadrazamlık yapmıştır. Mustafa Kemal önderliğindeki milli harekete muhalefetinden dolayı vatan hainliği ile suçlanmış ve yurt dışına gitmiştir.

Meşrutiyet'in ilanından sonra Ayan Meclisi'ne atandı. İttihat ve Terakki Cemiyetine karşı muhalefetin yükseldiği 1911-12 döneminde Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın kurucuları arasında bulundu. Fırka, içte liberalizm fikrini ve Osmanlı toplumunu oluşturan unsurlar arasında uyum ve beraberliği, dışta ise İngiltere yanlısı bir politikayı savunuyordu. 11 Kasım 1911 günü kurulan fırkanın ilk başkanlık görevini 25 Kasım 1911'den Haziran 1912'ye kadar Damat Ferit üstlendi.

Damat Ferit, yaklaşık yedi ay süren ilk üç hükümeti döneminde, bir yandan İstanbul'u işgal altında tutan müttefik devletleri memnun edip yatıştırmaya, diğer yandan içte, İttihat ve Terakki rejiminin kalıntılarını temizlemeye yönelik bir politika izledi. İktidara gelir gelmez, eski İttihat ve Terakki liderlerinin birçoğu tutuklandı. Hemen ardından savaş suçları mahkemesi kurularak, Ermeni tehcirindeki görevinden ötürü yargılanan Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey'in idamına karar verdi. İzmir'in işgaline karşı oluşan geniş ulusal tepki karşısında hükümet mesafeli durmayı tercih etti. Sivas Kongresi'nde başlayan milli isyana karşı Ahmet Aznavur adlı bir Çerkez çetecisinin yönetiminde Kuva-yı İnzibatiye adıyla derme çatma bir zabıta gücü oluşturulması, toplumun hemen her kesimince tepki gördü. 11 Nisan 1920'de Mustafa Kemal ve arkadaşları aleyhine çıkarılan idam fetvası ve 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nın imzalanması, Damat Ferit Paşa'nın altı buçuk ay süren son sadrazamlık döneminin belli başlı olaylarıdır.

Özel yaşamında ise batı kültürüne hayran bir snob (burnu havada, megoloman, kendinden başka herkesin aptal olduğunu düşünen itici insan tipi) olarak anlatılır. Vahdettin'in kızı Seniha Sultan'ın anılarına göre:

"Çok azametli ve haris bir zat olan Ferid Paşa yalıyı bir saray teşrifatına sokmuş, suareler, yemekler, sefirli toplantılar tertiplemiş ve yemeklere bile kendisi smoking, halam (Mediha Sultan) açık dekolte tuvaletle inmeye başlamışlardır. Hiç unutmam. bir gün halamı ziyarete gittiğimde salona aldıkları zaman halam bir koltukta oturuyor ve Ferid Paşa da ona org-piyanoda Haydn çalıyordu. Bunun bir gösteriş, tesir yapmak için bir mizansen olduğundan eminim. "

Son sadrazam Tevfik Paşa'ya göre Ferit Paşa "alafrangalıkta Frenkleri bile geçmiş idi. " Vefatında Tevhid-i Efkâr gazetesinde çıkan bir yazıya göre:

"Londra'dan avdetinde alafrangalaşmış ve nihayet adeta Müslümanlığa düşman kesilmişti. Evindeki erkek ve kadın hizmetçileri kâmilen Rum idi. Sözlerinde, nutuklarında, yazılarında hep Yunan ve Latin darbımesellerinden, hurufatından ve rivayetlerinde [mitolojisinden] bahs ederdi. (. . . ) Hulasa tamamen garplaşmış, fakat milliyet hislerinden tamamen mahrum kozmopolit ruhlu bir adam idi. "

Sultan Vahidettin'in, kız kardeşi ile evli olan Ferit Paşa hakkında "Dünyada üç mel'un vardır. Bunlar bir sacayağıdır. Biri bizim hemşire, biri zevci olan Ferid, biri de oğlu Sami" dediğini, saray başkâtibi olan Ali Fuat Bey anlatır.

Damat Ferit, kısaca bu.

Teşbih yersiz değil de biz yine hatırlatalım, elde ne damatlar var...

Selametle...