Ekonomide; kamu zoruyla kırılgan bir büyüme gerçekleşiyor, GSYH ilk çeyrekte yüzde 5 büyürken dolar bazında %8,8 küçülüyor, istihdam yaratmıyor, işsiz sayısı hızla artmaya devam ediyor, çeşit çeşit teşviklere rağmen yatırımlar artmıyor, yaklaşık 200 milyar TL’ye ulaşan Kredi Garanti Fonu (KGF) desteğiyle ve diğer teşviklerle kamunun risk ve maliyeti üstlenmesi sayesinde büyüme sağlanabiliyor. Ancak bu büyüme yatırımsız, istihdamsız bir büyüme, hem dış açık hem de kamu açığını arttırmaya başlamış durumdadır. Bu durum, Ekonomide kemer gevşetilirken dikişleri attırmamak gerektiğini ortaya koymaktadır.

Son verilere baktığımızda ekonomide ikiz açık döneminin yeniden başladığı görülmektedir. Dış ticaret açığı ve kamu maliyesindeki açıkların hızla büyüdüğü ekonomideki iç ve dış dengeleri olumsuz etkilemeye başladığı göze çarpmaktadır.

Ekonomi yılın ilk çeyreğinde beklenenden hızlı büyümüş, bu büyümeye hanehalkı tüketimi, kamu harcamaları ve ihracat rol oynamıştır. Ancak yatırım harcamaları ve özellikle makine ve teçhizat yatırımı zayıf kalmıştır.

Yıllardır ihmal edilen yapısal reformlar yüzünden hızlı büyüme iç ve dış dengede bozulmaya sebep olmaktadır. Ekonominin sorunsuz büyüme kapasitesinin kaybolmaya başladığı gözlenmektedir.

Dış ticarette Mayıs ayında ihracattaki %12’lik artışa karşın, ithalat %21 büyümüş, dış ticaret açığı ise %43 gibi yüksek bir oranda artmıştır. İlk beş ayda ihracat %9,5 büyürken dış ticaret açığı %15,7 artmıştır. Haziran ayı geçici verilerine göre de manzara değişmemiştir. İhracat artışı %8,1 ile dış ticaret açığındaki artışın (%10) gerisinde kalmaktadır. Haziran ayında yatırım malları ithalatı %35 azalmış ve büyümenin yatırımsız devam ettiğinin sinyallerini vermiştir.

Bu koşullar atında cari açıkta yeniden yukarı yönlü hareket kaçınılmaz olacaktır. Rezervler azalmaktadır. Rezerv azalışında Merkez Bankasının reeskont kredilerini TL olarak ödeme imkanı vermesi ve kuru dengelemek için açtığı döviz swap ihaleleri de etkili olmaktadır.

Artan kamu harcamaları dolayısıyla hazine bu yılın ilk altı ayında, 35 milyar TL iç borç anapara geri ödemesi yaparken, 62 milyar TL iç borçlanma yapmıştır. Yani Hazine, geri ödediğinin neredeyse 2 katına yakın borçlanmıştır. Oysa 2016’nın ilk altı ayında Hazine 30 milyar TL iç borç anapara geri ödemesi yaparken, 43 milyar TL iç borçlanma yapmıştı. Kamu iç borçlanmalarının iç borç anapara geri ödemelerine oranına (%178) bakılırsa, kamunun iç borçlanmasının arttığı, bunun da mevduat faizleri ve kredi faizlerinin düşürülememesinin bir nedeni olduğu görülebilir.

TL cinsinden toplam mevduata oranı son dönemde yüzde 150’ler gibi rekor seviyelere tırmanmıştır. Bu oran 2012 yılına kadar %90-100 seviyelerindeydi. 2013 yılında ise %108.4, 2014 yılında %112 seviyelerine yükselmişti. Yabancı para cinsinden krediler de hesaba katıldığında ortalama kredi mevduat oranı yüzde 125’ler civarındadır. Diğer taraftan, Kredi Garanti Fonu ile desteklenen yerel para cinsinden krediler toplamı 1.94 trilyon TL’ye ulaşmıştır. Kredi/Mevduat oranındaki bu yükselme bankacılık sektörünün kırılganlığı açısından ciddi bir sinyal olarak algılanmalıdır. Merkez Bankası tarafından yakından takip edilmesi, oranda artış devam ederse, çeşitli tedbirler alınması gerekmektedir.

Kredi ve harcamalardaki büyüme enflasyona olumsuz yansımıştır. Enflasyon yüksek seyretmektedir. Kur gelişmeleri de enflasyonda etkili olmaktadır. Enflasyonda Haziran ayında gıda fiyatlarından kaynaklanan bir düşüş görülmesine, Temmuz ayında bu düşüşün sürmesi ihtimaline rağmen, beklentilerde bir düzelme bulunmamakta, Ağustos-Kasım arasında baz etkisinin ve mevsimsel etkilerin ortadan kalkması ile yükselme beklenmektedir.

Hükümet geç de olsa bu gelişimi frenlemek için bazı tedbirleri devreye sokmuştur. Ancak Tarım ürünleri ithalatında gümrük vergisi indirimleri yerli üreticiyi zarara uğratacak niteliktedir. Hükümetin olayı köpük, spekülasyon gibi yaklaşımlarla ele almak yerine, yapısal nedenlerine odaklanıp tedbir alması önemlidir.

Diğer taraftan, Kamu harcamaları, teşvikler ve kredi garanti fonu kaynaklı kredilerdeki artışın geçici olması enflasyon bakımından önem taşımaktadır. Buna ilave olarak, kamu maliyesindeki genişletici önlemler geçici olmalı ve bütçede bir toparlanma sağlanmalıdır.

Ekonominin dış kırılganlığını arttıracak borçlanma, kredi ve tüketime dayalı büyüme sürdürülebilir görünmemektedir. Büyümeyi talep kaynaklı önlemlerde değil, üretimi, yatırımı, ihracatı arttıracak, rekabetçiliği ve verimliği arttıracak önlemlerle sağlamak gerekir. Ekonomiye ilişkin endişeleri dağıtmanın yolu buradan geçiyor.