Normal şartlarda gözlerimiz saniyede 25–30 görüntü karesini yakalar ve beynimize iletirler. Ancak bazen gözlerimiz algı gecikmesi sebebiyle de yanılırlar. Örneğin, bir resme bakarken, resmin bir noktasından öbür noktasına  bakmaya başlarsak, algı gecikmesi yaşar ve farklı şeyler görebiliriz. Buna algı yanılsamaları diyoruz. Dışsal katkıyla ortaya çıkan algı yanılsamalarına illüzyon, gerçekte olmayan fakat kişinin sahip olduğu 5 duyu organından herhangi bir tanesiyle algıladığını sandığı durumlara halüsinasyon diyoruz. Bunlardan acaba hangisi  Ekonomi yönetiminde son dönemde ortaya çıkan durumu açıklıyor?

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ayın başında Temmuz ayı geçici ihracat rakamlarını açıkladı. Ancak ardından gelen açıklamalarda, yine ihracat  rekorlarından, 2011 yılından bu yana en yüksek ihracat artışı olduğundan, yıl sonunda büyümenin % 7-8 seviyelerine ulaşılacağından Türkiyenin 2011 temposunu yakalayacağından bahsedilmeye başlandı.   

Asgari düzeyde iktisat bilgisine sahip olup rakamları inceleme imkanı bulanlar    ihracatta iddia edildiği gibi bir rekor artış olmadığını, Temmuz ayında yaşanan artışın baz etkisinden kaynaklandığını göreceklerdir. Ayrıca, ihracatın yapısında ve dış ticaretin ve ekonominin diğer bileşenlerini   değerlendirdiğimiz de  ekonomi yönetiminin bir algı yanılsamasına girdiği düşüncesine kapılmaktan kendimizi alamıyoruz.  

Gümrük Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan Temmuz ayı gümrük kayıtlarında,  İhracatın TİM rakamlarından daha düşük seviyede %28,7 düzeyinde artış gösterdiği, buna mukabil ithalat  artışının % 45,8,  dış ticaret açığındaki artışın ise %80,4 seviyesine ulaştığı görülmektedir.  

Gümrük ve Ticaret Bakanlığının rakamlarına göre; 2017 yılı Temmuz ayında İhracat, % 28,7 artarak 12 milyar 644 milyon dolar,  ithalat %45,8 artarak 21 milyar 432 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.   Dış ticaret açığı, % 80,4 büyümüş,  8 milyar 788 milyon dolar  olmuştur. Temmuz ayında ihracatın ithalatı karşılama oranı % 59‘a gerilemiştir. Bu oran  2016 yılı Temmuz ayında % 66,9 idi. 

Ocak-Temmuz 7 Aylık dönemde ise,  İhracat %10,6 artışla 90 milyar dolar,  ithalat  %13,5 artışla 129,8 milar dolar omuştur. Dış ticaret açığı %12,3 artmıştır. İhracat artışının üzerinde kalmaya devam etmiştir. İhracatın  İthalatı karşılama oranı ise bu dönemde % 69,4’e gerilemiştir.

Ayrıca, Temmuz ayının 12.6 milyar dolar ihracat rakamını değerlendirirken, bu yılın Mart ihracatının 14.4 milyar dolar, Nisan ihracatının 12.8 milyar dolar, Mayıs ihracatının 13.5 milyar dolar, Haziran ihracatının 13.1 milyar dolar olduğunu dikkate almakta yarar vardır.  Bakanlığın  açıkladığı Temmuz ayı ihracat rakamı  Haziran ayı ihracatının gerisindedir.  

Önceki yılın aynı ayına kıyasladığınız da ise, o dönemde ihracatın ne olduğunu bilmeniz gerekir. Zira, 2016 yılı haziran ayında ihracat 12.8 milyar dolar iken, 2016  Temmuz ayında darbe girişimi ve Ramazan Bayramı gibi sebeplerle  ihracat 9.8 milyar dolara gerilemişti. 2017 yılında Temmuz ayındaki yüzde 28,6 oranındaki artış, işte  bu düşük ihracat rakamına göre gerçekleşen artıştır. Yani baz etkisi ile yaşanmıştır. Kimseyi yanıltmasın. Ancak bu artış maalesef önce sayın Bakanları yanıltmış gibi görünüyor. Bu ya bir algı yanılsaması, ya illüzyon  yada  halüsinasyon hali  olabilir mi diye düşünmeden edemiyoruz.

 Hatırlanacağı gibi yatırım malları ithalatında Ocak -Haziran dönemindeki %21 oranında düşüş vardı. Ocak - Temmuzda yatırım malları ithalatındaki düşüşün %17,8 olduğu görülüyor. Buna mukabil arama malı ithalatındaki artış %25,2’ye çıkmış. Buradan görülen yatırımsız büyümenin devam ettiği ve mevcut yapısı ile üretimin ve ihracatın yabancı girdi kullanımı ile sürdürülebildiğidir. Tüketim malları ithalatında % 5 düşüş olumlu ancak iç talepeki zayıflığın bir göstergesidir. Bu koşullar altında %7-8 büyümeden bahsemek çok rasyonel bir yaklaşım olmaz. Hükümetin bildiği başka öncü göstergeler varsa açıklanmalıdır.  

Zira, yaklaşık 5 yıldır yıllık ihracat rakamında 150 milyar dolar tuzağından bir türlü çıkamıyoruz. 2012 yılında  152 milyar olan ihracatımız halen bu seviyeyi yakalamış değildir.  

İthalat  ve dış ticaret açığı ihracattan çok daha hızlı artıyor. Literatürde bu duruma fakirleştiren dış ticaret deniyor. İhracat yapmak için ithalat yapmak ve giderek daha büyük dış ticaret açığı vermek zorunda kalıyorsunuz. 

Buna ilave olarak,  Geçen yıl Ocak-Temmuz döneminde ihracatımızın ortalama kilogram fiyatı 1.34 dolarken, bu yılın aynı döneminde 1.32 dolara gerilemiştir. 

Bu durumda, ihracat rakamına ve bir iki endekse  bakıp yıl sonunda şu kadar büyürüz, 2011 performansımıza yaklaşırız demek yerine, büyümenin kaynağını ve bileşenlerini nasıl değiştireceklerini kamuoyu ile paylaşılması gerekmez mi?  Türkiye’nin tıpkı 2011’de olduğu gibi yeni bir  büyüme hikâyesine geçmek üzere olduğunu söyleyenler bunun sadece mali displinden ödün vererek verilen geçici teşvikler ve kredi büyümesi ile yapılamayacağını anlamak durumundadır. 

Zira mali sistem ve kamu maliyesi bu yükü daha fazla taşıyamayabilir. Hali hazırda mali sistemde bazı hastalık sinyalleri alınmaktadır. Türkiye bankacılık sisteminde 2017 yılı itibariyle kredi/mevduat oranı yüzde 147’ye yükselmiştir.   Bankacılık sisteminde kredi/mevduat oranı yüzde 150’lere dayanmışsa ekonomi yönetimine azami dikkat tavsiye etmek gerekir. 

Son olarak kamu maliyesi ve ekonomik büyümeyi yakından ilgilendiren bir başka vahim tabloyu hatırlatmak isterim. 2017 yılının ilk altı ayına ilişkin vergi tahakkuk ve tahsilat oranları vahim bir gidişata işaret ediyor. Dahilde alınan katma değer vergisi yıllar itibariyla sürekli artmasına rağmen, tahsilat/tahakkuk oranları sürekli düşüyor. 2015’de %59’dan, 2016 yılında %52’ye, 2017 yılının ilk yarısında ise % 32’ye gerilemiş durumda. Esnaf, tüccar, iş adamı beyan ettiği KDV’yi maliyeye yatırmak yerine  maliyeti %16,8 gecikme zammı olan kredi olarak kullanmayı tercih ediyor. 

KDV, banka kredisi gibi kullanılmaya başlanmış. İş dünyası, özellikle Anadolu sermayesi bankalardan kredi alabilmek için yeterli bilanço ve teminatlara sahip olmadıkları için  bu yola başvuruyor. Üretim, tüketim, karlılık ve tahsilatla ilgili sorun yaşanmasa bu tür yollara niçin tevessül etsinler?  2011 de büyümenin dinamiği olan Anadolu Sermayesi maalesef bu duruma gelmiştir.

Dolayısıyla, bu sorunlar görmezden gelinerek  bugünkü üretim yapısı ve dinamikleri değişmediği ve bu yönde yapısal tedbirler alınmadığı takdirde ihracat ile ekonomik büyümemizi sürdürülebilir kılmak ve sorunsuz bir şekilde arttırmak mümkün olmaz.

Yetkililerin afaki değerlendirmeler yapmak yerine ekonominin gerçeklerini dikkate almaları gerekmez mi?