EĞİTİM MESELESİ

 

Cumhuriyet döneminin eğitim serencamı, tek kelimeyle meseledir. Okumaktan okul, öğretenden öğretmen, öğrenenden öğrenci türetmekle çözülmedi bu mevzu. İlmin takibi, tahsili, müellifi haysiyetli bir işti ve muallimin talebesi varken daha çok haysiyeti vardı maarifin-eğitimin.

‘Talebe’, talip değilse olmaz bu iş. Cebren okula gönderdiğiniz nesiller, vasıfsız başparmak çocukları (cep telefonunun kullanma organının başparmak olması hasebiyle) olarak şehrin sokaklarına armağanınızdır.

‘Modern dünyada eğitimli olmanın önemi’ diye konuşmalarına başlayan hatipler unuttular mı ki ilim eski dünyada yepyeniydi, heyecandı, talipleri vardı. Türkiye’deki iş eğitim değil, sisteme angaje olmuş tipler yetiştirmek, hatta öyle ki muhaliflerini bile kendi jargonuna uygun yetiştiren bir eğitim sistemi varken burada ilimden bahis nasıl da abestir.

Kısaca ve öz olarak, illa çocuğu-genci ‘resmi ideoloji tornasına’ sokacaksak en azından çocuğun fıtratını, meylini, iştiyakını ve hayalini göz önünde bulundurarak ona bir eğitim ortamı hazırlamak zorundayız. Tornadan nasıl çıkar bilemeyiz lakin en azından bir vasfı, niteliği, sanatı ve işi olsun. 1. sınıftan 8. sınıfın sonuna kadar (7-14 yaş yahut 6-13 yaş aralığı) farklı meziyet, nitelik ve fıtratlardaki çocukları hangi akla hizmet aynı sınıfta tutar, aynı müfredatı dikta edersiniz. Aymazlık…

Sonra bu günkü hükümet 11 yıldır bu işin başında. Yani demem o ki bugün 11. Sınıftaki bir öğrenci bu hükümet ile okula başladı. İstisnaları tenzih ederek söylüyorum, bu hükümet erkânının bugünkü gençliğin buhranlarında, maneviyat ve ahlak fakirliğinde payları yadsınamaz derecededir.

28 Şubattan istifade iktidar olan Akp, mecburi eğitimi 12 yıla çıkarırken acaba 28 Şubat diktasının nazariyesini devşirdiğini hiç fark etmedi mi? Türkiye’de kapitalizmin önüne köstek olan her ayağın kırıldığı 28 Şubat sürecinin bir neticesi de çırağı olmayan usta, kalfası olmayan zanaatkârdır. Tahsil gayreti olmayan çocuklara tahsil vereyim derken vasıfsız ve hatta suivasıflar ile donatarak onları sokağa salmak ancak Türk Milli Eğitiminin harcıdır.

Geçmiş de daha mı iyiydi? Hayır. Lakin bugün daha da kötü. Geçmişten beri bir istikrar olması gereken bir alan iken maalesef asla istikrarın sağlanamadığı bir eğitim sistemi var. Böyle olmasından murat nedir, fazlasıyla biliyoruz lakin bugünkü iktidar kadrosunun en iddialı olduğu alanlardan biriydi eğitim. Belki de biz bu anlamda dışardan büyük beklentilere sahiptik. Kısaca Türkiye’de 11 yıldır tek parti hükümeti olsa da Milli Eğitim de zannederim bir koalisyon erki var. Amaç, tıkanan bir sistem, emperyalizmin ve cehaletin kucağına atılan bir nesil…

Bu konuyla alakalı birkaç yazı yazacağız inşallah. Bu yazımızda eğitim sistemindeki iki ana unsurun dar manalı isimlerinin (öğrenci-öğretmen) izdüşümlerini ve genel fotoğrafa dair birkaç cümleyi sizlerle paylaştık. Son olarak bir hikâye ile bitireyim;

Nizam’ül Mülk Nizamiye Medreselerini Bağdat merkezli İsfahan, Nişabur gibi Selçuklu şehirlerinde açmaya başladığında Semerkand’da oturan bir âlime bir ulak gelir, müjde verir.

‘Nizamiye Medreseleri açılıyor’…

Medresenin üslubu ve vasfını sorar âlim.

‘İhtisas varmış.’

Ve o müthiş cevap gelir o güzel âlimden; ‘ilimde ihtisas, ilmi dünya için yaptırır’.

Bu bütüncül okumadır binli yılları Türk-İslam Medeniyeti adına kurtaran.

Rahmet olsun…

Selametle…