Duyduk duymadık demeyin.

Yazıyor, çiziyor, konuşuyor, anlatıyoruz.

Ancak bazen öyle bir an geliyor ki,

Söz bitiyor, dil dönmüyor, akıl almıyor.

Diyorlar ki;

“Kanları yerde kalmayacak.”

Diyorlar ki;

“Bıçak kemiğe dayandı.”

Diyorlar ki;

“Bedelini fazlasıyla ödeteceğiz.”

Sorarım,

Kaç yürek kaldırır çocuğunun şehadet haberini?

Ve kaç yürek dayanır bu tarifsiz acıya?

Söylemesi kolay,

Ya gerçekler?

*

Gerçekler ne biliyor musunuz?

Son birkaç gün içinde,

Henüz 20 sinde 20 vatan evladı toprağa düştü.

Ama gelin görün ki,

Medyamızda 20 saniye bile haber değerleri olmadı.

Neden biliyor musun?

Çünkü sadece “ölüm” haberlerinin değil,

“Şehit” haberlerinin de sıradanlaştığı bir dönemden geçiyoruz.

Onun için de anlık tepkiler verip,

Sonra her şeyi unutarak,

“Nerede kalmıştık” deyip,

Sörvayvır izlemeye devam ediyoruz.

*

Oysa asker ve polisimiz ölüyor.

Nerede kalmıştık diyenlere inat,

Geride semaya yükselen “şehitler ölmez” naraları…

Elleri nasırlı şehit anasının haykırışları…

Ayakkabısı yırtık, yüreği yanık bir babanın,

Tabut başındaki evladının resmine son bakışı…

Ne olduğunu çözemeyen,

Üç yaşındaki yetimin, babasına selam çakışı…

Ve şehit yakınlarının dillere pelesenk olan,

“Vatan sağ olsun” mırıldanışları kalıyor.

*

Tamam, millet olarak acımız büyük.

Onun için “yastayız” deyip geçelim mi?

Ya da söyleyecek sözü olmayan muktedirlerin,

Boş konuşmalarını dinleyip,

Ağlayalım mı sessizce onların çaresizliğine?

İyi de anlayan kim?

Her zaman olduğu gibi bildiğinden şaşmayıp,

“Vatan” diyenlerin dilini kesip,

“Terör” diyenlerle masaya oturup,

“Çözüm” denilen zırvayı,

Bir buzdolabına sokup, bir derin dondurucuya atanlara,

Hiç mi söz söylemeyelim.

Diyeceğim o ki;

Şehit haberleri geldikçe buzlar eriyor,

Kinimiz artıyor,

İsyanımız tetikleniyor,

Sabrımız ise gerçekten tükeniyor.

Duyduk duymadık demeyin.