23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı içeriği, anlamı ve mesajları bakımından Dünya’da bir ilk olduğu halde hem ülkemizde hem de dışarı gerektiği şekliyle anlaşılabilmiş değildir. Bu bayram, sadece Türk çocuklarının değil, Dünya çocuklarının da daveti ve katılımı ile önemli bir gün haline gelmiştir. Bir yönüyle demokrasiyi, bir yönüyle çocuk davasını temsil eden bu bayram, genel özellikleriyle de insanlığın barış özlemlerine hizmet etmektedir.

Bu bayramı tam anlayabilmek için bayrama ismini veren “23 Nisan”, “Ulusal Egemenlik” (Milli Hâkimiyet) ve “Çocuk” kavramlarını ve bunların ilişkilendirilmesi sürecini açıklamak gerekmektedir.[1]

23 Nisan Nasıl “Milli Hâkimiyet (Ulusal Egemenlik) Bayramı” Oldu

Bilindiği gibi 23 Nisan (1920), işgal altındaki bir ülkede ileride kurulacak yeni Türk devletinin başkenti olacak olan Ankara’da “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı” gündür.

İşte bu meclis 1921 yılında “23 Nisan’ın Milli Bayram Addine (Sayılmasına) Dair” isimli bir kanun çıkardı. Böylece Milletin iradesinin tecelligâhı (ortaya çıktığı yer) olan TBMM’nin açıldığı gün Türkiye’nin ilk “milli bayramı” olmuştur. Kanun, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk yevm-i küşâdı (açılış günü) olan 23 Nisan günü milli bayramdır.” hükmünü taşımaktadır.[2]

Kanun anlaşılacağı gibi her ne kadar Meclis, “hâkimiyet milletindir.” İlkesine dayanıyor ise de çıkarılan bu kanunda “milli hâkimiyet” (ulusal egemenlik) ibaresine yer verilmemiştir. Nitekim bu konu daha sonra saltanatın kaldırılması ile ilişkilendirilerek, “1 Kasım 1922 saltanatın kaldırılması olayı” “Milli Hâkimiyet Bayramı” olarak kabul edilecektir. İki ayrı kanunla iki farklı bayram kabul edilmesine rağmen, bu tarihten sonra, saltanatın kaldırıldığı gün olan “1 Kasım” anılmayacak ve her yıl TBMM’nin açıldığı “23 Nisan”, “Milli Hâkimiyet Bayramı” olarak kutlanacaktır.

Daha sonra 1935 yılında yeni bir yasal düzenleme yapılarak fiilen kutlanmasa da yasal olarak var olan “1 Kasım Bayramı” kaldırılmıştır. 1935 yılında, “Bayramlar ve Tatil Günleri İle İlgili Kanun” değiştirilmiş, “1 Kasım Milli Hâkimiyet Bayramı” kaldırılmış ve “23 Nisan Milli Hâkimiyet Bayramı” şeklinde tescillenmiştir.[3]

Resmen adı konulmasa da 23 Nisan TBMM’nin açılış gününün aynı zamanda bir “çocuk bayramı” olarak kutlanması geleneğinin daha ilk kutlamaların yapıldığı 1921 yılından itibaren başladığı ve Atatürk’ün de bu kutlamaların çocuklarla birlikte yapılmasını, çocukların işin içine katılmasının sağlanmasını teşvik ettiği anlaşılmaktadır. Avni Ağaoğlu’nun H. V. Velidedeoğlu’na yazdığı bir mektuptan bu ilk kutlamalarla ile ilgili şu ayrıntıları öğreniyoruz:

“Rahmetli Hamdullah Suphi’nin (Tanrıöver) Maarif Vekilliği’ne (Milli Eğitim Bakanlığı’na) getirildiği 1921 yılında Ankara’da Öğretmen Okulu Mezunları Cemiyeti kurulmuştur. Yönetim Kurulu Başkanlığı’na da Sivas Milletvekili Rahmi Bey seçilmişti. O sırada Ankara’da Öğretmen Okulu mezunu öğretmen sayısı az olduğu için, cemiyet üyeliklerine destek olarak bu cemiyeti seven gazeteci, yazar, şair, mebus gibi aydın kişiler de üyeliğe alınmıştı. Bu üyeler arasında ‘Yeni Gün’ gazetesi sahibi Yunus Nadi, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Sait Hikmet, Aka Gündüz gibi seçkin ve olgun kişiler vardı.

Cemiyet Ziraat Mektebi yanındaki meydanı çam dallarıyla süsleyerek 23 Nisan’ı ilk defa kutlamak için erkek ve kız okullarına davetiye gönderip çocukların bu bayrama katılmasını istemişti.

Kız ve erkek öğrencilerin bir anda bayram yapmasına şiddetle karşı çıkan Vali ve Milli Eğitim Müdürü, okulları dolaşarak toplantıya katılmamalarını, katılacak öğretmenlerin işten çıkarılacağını ihtar etti. Bunun üzerine Mezunlar Cemiyeti konuyu Mustafa Kemal Paşa’ya şikâyete karar vermiş, durumun Paşa’ya arzı için Yunus Nadi Bey’in aracı olmasını O’ndan rica etmişti. Yunus Nadi Bey, konuyu Mustafa Kemal Paşa’ya anlatınca Paşa, ‘Öğretmenler Cemiyeti’nin bayram yapabileceğini, kendisinin de gelerek çocukların bayramını kutlayacağını’ söylemiş.

Bunun üzerine Polis Müdürü Dilaver Bey, okulların bütün öğrencilerini meydanlara bıraktı. Tören devam ederken Mustafa Kemal Paşa da bir binek oto ile tören yerine geldi. Çocukların okudukları manzumeleri ve kahramanlık şiirlerini dinledikten sonra kısa bir nutukla onları kutladı. Bu bayramın adının “Hâkimiyeti Milliye (Ulusal Egemenlik) ve Çocuk Bayramı” olarak kabul edilmesini söyledi.”[4]

23 Nisan Nasıl “Çocuk Bayramı” Oldu

23 Nisan’ın “Çocuk Bayramı” olması yukarıda anlatılan resmi ve gayrı resmi sürecin dışında, daha çok Çocuk Esirgeme Kurumu (Himaye-i Etfal Cemiyeti) ve onun başkanı olan Dr. Fuat Umay Bey’in çabaları ile gerçekleşmiştir. Bayramın “çocuk” boyutunu da içerecek ve dünya çocuklarına da açık bir şekilde bugünkü yasal durumuna gelişi uzun seneler alacaktır. Bu süreci aşağıda ortaya koyacağız. Fakat bu bölümde Cumhuriyetin “çocuk davası” ile ilgili kutlamaları ve bunların 23 Nisan ve ulusal egemenlikle irtibatlandırılması sürecini göreceğiz.

23 Nisan’ın “Çocuk Günü ve Çocuk Bayramı” oluşunun içeriği ve anlamı Çocuk Esirgeme Kurumu’nun TBMM’nin açılışının yıldönümlerini (23 Nisanları) “yetim çocuklara gelir temin etme günleri” olarak değerlendirme anlayışında aranmalıdır. Nitekim 23 Nisan kutlamaları ile çocukların ilişkisini ortaya koyacak bilgiler vardır.

Bu konuda ilk bilgimiz, Dr. Fuat Umay Bey’in Bolu Milletvekilliği sırasında Meclis’e verdiği bir teklif ile kartpostal ve zarflardan Çocuk Esirgeme Kurumu yararına belli bir ücret alınması isteğidir. Bu husus bir kanun şeklinde belirlenmemiş, Meclis onayı alınarak Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü’ne yapılan bir tamim ile temin edilmiştir.

İkinci belge ise 23 Nisan 1923’e ait “Himaye-i Etfal Cemiyeti Pulu”dur. Çıkarılan bu pullardan 23 Nisan Milli Bayram kutlamalarında gelir elde edilmek istenmiştir. Nitekim bundan bir yıl sonra 23 Nisan 1924’te Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nin “Bugün yavruların rozet bayramıdır.” Manşeti ve halkı, “Çocuk Esirgeme Kurumu’na bol bağış yapmaya çağırması” buna işaret etmektedir.

Yine aynı gazete, 23 Nisan 1926’da “Bugün Türklerin çocuk günüdür” manşeti ile Kurumun bu günde çok isabetli davrandığını belirterek, “kahveci, arabacı ve otomobilci esnafın gelirlerinin bir kısmını Kuruma bağışlayacaklarını” yazmıştır.

Aynı düşünceler ile Kâzım Karabekir Paşa, Doğu Anadolu’da yetim çocuklar için kurduğu okullarda ve kurslarda 23 Nisan günlerinde çeşitli etkinlikler yapmıştır.

İlk Çocuk Bayramı Atatürk’ün Himayelerinde Kutlanıyor

İlk “Çocuk Bayramı” Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün himayelerinde 1927 yılında kutlanmaya başlamıştır. Bu bayram ile öncelikle çocuk davamızın kamuoyuna duyurulması hedeflenmiştir. Bu bayram vesilesi ile yapılacak etkinliklerden elde edilecek gelirden öncelikle Çocuk Esirgeme Kurumu’nun gelişmesi için yeni çalışmalar yapılması, ikinci olarak da Türk çocuklarının neşeli dakikalar yaşamalarının sağlanması hedeflenmiştir.

Bütün bu hedefler Himâye-i Etfâl Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu) Yönetim Kurulu’nun o yılki toplantısında aldığı aşağıdaki kararla halka duyurulmuştur:

“Millet Meclisimizle, Milli Devletimizin Ankara’da ilk teşkil günü olan Milli Bayram, Cemiyetimizce ‘Çocuk Günü’ olarak tespit edilmiştir. Bize yeni bir vatan ve yeni bir tarih yaratıp bırakan mübarek şehitlerle fedakâr gazilerin yavruları, fakir ve ıstırabın evlatları ve nihayet alelıtlak (genel olarak) bütün muhtaç himaye-i vatan çocukları (vatanın korunmaya muhtaç bütün çocukları) namına milletin şefkatli ve alicenap hissiyatına müracaat ediyoruz. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, hatta vakti ve hali müsait çocuklardan mini mini vatandaşlar için yardım bekliyoruz. Her sayfası başka bir şan ve muvaffakiyetle temevvüç eden (başarılarla dalgalanan) milletimizin, yarın azami derecede muavenet göstermekle (yardım etmekle) beraber, çocuk gününün layığı veçhiyle (gerektiği şekilde) neşeli ve parlak geçirilmesi için aynı derecede alâka ve müzaheret göstereceğinden (destekleyeceğinden) emin olan Himâye-i Etfâl Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu), şimdiden arz-ı şükran eder (şükranlarını sunar).”[5]

Aynı yıl Çocuk Bayramı kutlamaları sırasında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa makam arabalarından birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu’nun, Çocuk Sarayı’nda konser vermesini sağlamıştır. Bu vesile ile Cemiyetin Ankara’daki binalarından biri “Çocuk Sarayı” haline getirilmiştir. Burada düzenlenen “Çocuk Balosu”na Başbakan İsmet (İnönü) Bey’in, Meclis Başkanı Kâzım (Özalp) Bey’in çocukları da katılmışlardır.[6]

Etkinlikler Artıyor: “Gürbüz Türk Çocuğu” Yarışmaları

1928 yılındaki kutlamalar için Dr. Fuat (Umay) Bey’in teklifi ve Çocuk Esirgeme Kurumu Yönetim Kurulu kararı ile daha geniş içerikli bir program düzenlendi. Gazetelere verilen ilanlar ile halk, kurumun düzenlediği şenliklere davet edilmiş, merkez ve şubelerce kır gezileri ve çeşitli etkinlikler düzenlenmiştir. Törenler sırasında çocuklara çeşitli hediyeler verilmiş, çocuk alaylarına kalabalık çocuklu ailelerin katılımları sağlanmıştır.

Çocuk Esirgeme Kurumu bu dönemde “Gürbüz Türk Çocuğu” isimli bir dergi yayımlamaktaydı. Bu dergi, bakımlı ve sağlıklı nesiller yetiştirmek amacına yönelik olarak “Gürbüz Türk Çocuğu” yarışmaları düzenliyordu. Savaştan yeni çıkmış ülkede, nüfusun artırılması gerekiyordu ve doğumların sağlıklı bir şekilde olması lazımdı. Yine doğan çocukların sağlıklı bir şekilde yaşaması, çocuk ölümlerinin önüne geçilmesi gerekiyordu. İşte bu dergi devletin bu politikalarını destekleyen bir konumdaydı.

Bu dönemde “Çocuk Davası”nın ön plana çıkmasının nedenlerinden biri de ülke nüfusunun artırılmak istenmesidir. O yıllarda Türkiye’nin günümüzde olduğu gibi nüfus planlama, doğum kontrolü gibi bir problemi olmayıp, aksine nüfusu, çok çocukluluğu artırma politikaları vardı. O dönemde Türk annelerinin doğum oranları yüksek olmakla beraber, çeşitli nedenlerle çocuk ölümleri de yüksek oranda gerçekleşmekteydi. Bu durum, hızlı nüfus artışı arzulayan ülkelerin önünde önemli bir engeldi. Bu vesile ile devlet, Türkiye’de çocuk meselesini gün geçtikçe güncelleştirerek kamuoyuna mal etmek istiyordu.

“Gürbüz Çocuk” yarışmalarından biri de 1928 yılı Çocuk Bayramı vesilesi ile yapılmıştır. Bu yarışmalardan birinde İsmet Paşa’nın oğlu Erdal (İnönü) Gürbüz Türk Çocuğu seçilmiştir.

Bütün bu çaba ve çalışmalar, Himâye-i Etfâl Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu)’ne ve 23 Nisanlara ilgiyi de artırıyordu.

23 Nisan Haftası “Çocuk Haftası” Oluyor

Çocuk Esirgeme Kurumu, 1929 yılında aldığı bir kararla 20-30 Nisan tarihleri arasını, “Çocuk Haftası” ilan etti. Daha önce sadece bir gün yapılan etkinlikler bu yıldan başlayarak hafta boyu sürecekti. Bayram ise hafta içinde eskiden olduğu gibi 23 Nisan’da kutlanmaya devam edecekti.

Aynı yıl (1929) “Çocuk Balosu”, Ankara Palas’ta Atatürk’ün himayelerinde kutlandı. Bununla beraber, geniş kitlelere duyurulmak istenen dava, o yıl yine Çocuk Esirgeme Kurumu ve Türk Ocakları’nın omuzlarında kaldı. Daha sonraki yıllarda kutlamalara diğer bazı devlet kuruluşları da katılacaktır.[7]

İstanbul İlkokul Çocuklarının Atatürk’e Gönderdikleri Bayram Kutlama Telgrafı

1929 yılı kutlamalarında, daha önceki yıllarda Atatürk’ün gerçekleştirdiği bazı uygulamaların artık geleneksel hale geldiğini görmekteyiz. İstanbul Türk Ocakları Başkanlık koltuğuna bir hafta süreyle “Burhanettin”, Kâtiplik koltuğuna da “Sevim” isimlerinde iki yavrumuzun oturduklarını biliyoruz. Bu çocuklarımız önce Mustafa Kemal Paşa’ya bir bayram kutlama telgrafı çekmişler, aynı zamanda da aşağıda ayrıntılı bir şekilde anlatacağımız üzere 1924’te yayınlanan ve Atatürk tarafından da aynı yıl imzalanan Cenevre Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ruhuna uygun olarak TBMM Başkanlığı’ndan dört bin İstanbullu çocuk adına bazı taleplerde bulunmuşlardır.

İstanbul’daki ilkokul öğrencileri 23 Nisan 1929 tarihinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e şu teşekkür telgrafını çekmişlerdir:

“Bugün Hâkimiyet-i Milliye Bayramı. Bayramınızı tebrik ederiz. Biz, bütün Türkiye çocukları büyük bir sevinç içindeyiz. Bu mübarek Hâkimiyet-i Milliye gününde çocukların da hâkimiyetini kabul ettiğiniz için size ayrıca teşekkür ederiz.

Umumi Kâtip Sevim

İstanbul Türk Ocağının Bir Haftalık Reisi Burhanettin”[8]

İstanbul İlkokul Çocuklarının Tüm Çocuklar Adına Türkiye Büyük Millet Meclisinden İstekleri

İstanbullu çocuklar, 23 Nisan 1929 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine iletilmek üzere şu isteklerini bildirmişlerdir:

“TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET

MECLİSİ BAŞKANLIĞINA,

Büyük Türk milletinin muhterem vekilleri, biz Çocuk Bayramı’nı kutlayan dört bin çocuk, aşağıdaki ihtiyaçlarımızı kabul için milletin büyük vekillerine müracaat ediyoruz.

1. Her çocuğa eşit gıda, sağlık ve hayat isteriz.

2. Çocukların dilenmesini yasaklayan kanunların şiddetle tatbik edilmesini isteriz.

3. Çocukları evlerde, okullarda, sokaklarda, her yerde dövenlere karşı tarafsız davranmanızı, çocuklara işkenceyi yasaklayacak ve cezalandıracak bir kanun çıkarmanızı isteriz.

4. Küçük çocukların hamallığına, yük taşımasına mani olmanızı isteriz.

5. Çocuk sinemaları isteriz.

6. Fakir, zengin her çocuk için izci teşkilatı isteriz.

7. Her çocuğa okul isteriz.

8. Sokaklarda yatan çocuklara çatı isteriz.

9. Fakir çocukları koruma için Çocuk Esirgeme Kurumu’nun her tarafa yayılmasını ve kuvvetlenmesini isteriz.

Türk çocuklarının bu isteklerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine yaptığımız bu ilk müracaatımızın geri çevrilmemesini rica eder, hepinize hürmetlerimizi bildiririz.”

Dört bin Çocuk Adına,

Kâtip Sevim

Reis Burhanettin”[9]

Çocuk Şefkat Pulu (1932)

Çocuk davasının kamuoyuna mal edilmesi, kamuoyunun ilgisinin bu meseleye çekilmesi için çalışmalar devam ediyordu. Bu konuda ilk olumlu gelişme Dr. Fuat (Umay) Bey’in öncülüğünde 1932 yılında yaşandı. 20-30 Nisan Çocuk Haftası süresince posta işlerinde mektup ve telgraflara “Himâye-i Etfâl Şefkat Pulu” yapıştırılmasına dair bir kanun çıkartıldı. Böylece daha geniş kitlelere ulaşma imkanı kazanılmıştır.

Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanı Dr. Fuat (Umay) Bey, 9 Nisan 1932’de TBMM Başkanlığı’na bir teklif vererek, 20-30 Nisan tarihleri arasında mektup ve telgraflara “Çocuk Şefkat Pulu” yapıştırılmasını istedi. Bu teklif, çocuk Haftasının yaklaşması nedeniyle acilen Meclis gündemine alınarak görüşmelere başlandı. Kısa süren Meclis görüşmelerinden sonra 11 Nisan 1932’de kabul edildi.[10] Çocuk davasının tanıtılmasına hizmet edecek ve Cemiyete bir miktar da gelir getirecek kanun şu esasları içeriyordu:

“1. Çocuk bayramı münasebetiyle posta ve telgraf ücretlerinden ayrı olarak 20-30 Nisan günleri arasında postahanelere yatırılacak kartlardan yirmi (20) para, normal mektuplardan bir (1) kuruş, kıymetli mektuplardan iki (2) kuruş ve telgrafnamelerden üç (3) kuruş şefkat pulu ücreti alınır.

2. Şefkat pulu ücretleri için ilgili zarflar üzerine yapıştırılacak pullar, Cemiyet tarafından tedarik olunarak posta idarelerince satılır. Bunların bedelleri Posta Daireleri tarafından bir ay zarfında Himâye-i Etfâl Cemiyeti’ne ödenir.”[11]

Devlet Makamları Çocuklara Bırakılıyor (1933)

1933 yılında 23 Nisan Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı kutlamalarına, günümüze kadar devam edecek olan yeni bir anlayış ve uygulama getirildi. Bu güzel uygulamada da Atatürk’ün imzası vardı. Çocukları gelecekteki sorumluluklarına hazırlamak ve özendirmek amacına yönelik olarak, devlet makamları o gün temsili olarak çocuklara bırakıldı. İlk uygulama, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapıldı. Kendi Cumhurbaşkanlığı makamına oturttuğu çocuklar ile sohbetler etti. Diğer devlet daireleri de aynı anlayışla makamlara çocukları getirdiler. Nitekim bu anlayış ve uygulama gelenekselleştirilerek günümüzde de devam ettirilmektedir.

Türk Çocukları “Andımız”ı Okuyor

1933 yılı kutlamaları bir ilke daha sahne olmuştur. Dönemin Mili Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip Bey’in kaleme aldığı “Türk’üm, Doğruyum” diye başlayan ve bugün “Andımız” olarak bilinen metin ilk defa bu yılki kutlamalarda çocuklar tarafından okunmuştur.[12] Bakanlıkça yayımlanan bir genelge ile de Cumhuriyet'in 10. yılından başlayarak okullarda bu ant sürekli hep bir ağızdan okunacaktır. Böylece 23 Nisanlar, devlet ve milletin ortak kutlamaları ile çocuklara hediye edilmiş oldu. Andımızın ilk şekli zaman içinde bazı düzenlemelerle bugünkü şeklini almıştır.

Prof. Afet İnan “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” adlı eserinde Andımız’ın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: “1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O (Reşit Galip), heyecanla Çankaya Köşkü'ne geldiği vakit, Atatürk'ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı' dedi: ‘Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.’ Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip, evvela bir baba olarak bu hisleri duymuş, sonra da Milli Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı içirmişti.”[13]

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip 23 Nisan 1933 günü 23 Nisan Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı törenlerinin açılış konuşmasında ilk olarak Andımız’ı kamuoyuna duyurmuş oldu. Dr. Reşit Galip Bey’in Öğrencilere hitaben yaptığı ve “Çocuk Davası”nı anlamak açısından da çok önemli olan konuşmanın tamamı şu şekildedir:

“Çocuklar,

Güzel yüzlü, güzel özlü Türk yavruları,

Bugün kutladığımız 23 Nisan, 13 yıl önce çoğunuzun daha doğmadığınız veya süt çocuğu olduğunuz zamanlarda yurdu kurtarmak için, Türk budununu (milletini) kurtuluşa eriştirmek için Büyük Millet Kurultayı’nın (TBMM) Gazi babanız eliyle açıldığı gündür. Bunu bayram edinmeniz Türk Çocukları, öz kurultayın açıldığı günü kendi bayramınız için seçmeniz ne mutlu buluş!

Çocuklar,

Bayramınız dolayısıyla size birkaç sözüm var. Bilirsiniz, daha iyi bilirsiniz ki, her Türk çocuğu anasının, babasının olduğu kadar milletindir, budunundur.

Sizin sağlığınıza, sizin çalışmanıza, sizin budun ülküsüne ve törelerine uygun yetişmenize ananız, babanız kadar bütün Türklük yürekten bağlıdır.

Can gözlerimiz üstünüze dikilmiştir. Sizin kafaca, bedence sağlam, gürbüz yetişmenizi, ahlakça en iyi, en yüksek yetişmenizi, millet dileğini kendi isteklerinden üstün tutar gönülle yetişmenizi istiyoruz. Analarınızdan, babalarınızdan, öğretmenlerinizden ve herkesten daha üstün yetişmek gayretiyle çalışmanızı istiyoruz.

Büyük Türk yarınının yapıcıları arasına girmek için şimdiden hazırlanın güzel çocuklar. Daima kulağınızda çınlasın ki, çalışkan olmayan Türk sayılmaz, ahlakı olmayan Türk olmaz. Şimdiden bağırarak söylüyorum ki, sizlerden çalışmayanlar, millet işlerinde kendi paylarına düşecek olanı en iyi yapmak için bugün en iyi yetişmeye kulak asmayanlar bizim yarınki en büyük düşmanımızdır. İçinizde yarın bütün milletin kendisine düşman olmasını isteyecek çocuk var mı?

Budunlar (milletler) içinde bir ve eşsiz Türk’ün güzel yüzlü, güzel özlü çocukları, Türlüğün büyük yarını sizin görünüşte mini mini dayanaksız, fakat hakikatte acun (evren) yapısı kadar sağlam ve dayanıklı omuzlarınızdadır. Bunu düşünün, bilin, anlayın ve bir an bile unutmayın.

Size bugün şu işi veriyorum. Bayramımız biter bitmez mekteplerinize döndüğünüz ilk günden başlayarak birinci derse girdiğiniz zaman sınıflarınızda hep birden ve her gün şu sözleri tekrarlayacaksınız:

‘Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.’

Bunu yalnız sizlerden, burada bulunanlardan değil, bütün mekteplilerden istiyorum. Haydi çocuklar bayramınız kutlu olsun. Bayramlara mutlu erenler gibi girin, gülün, oynayın, eğlenin.”[14]

Andımız’ın ilk şekli 1972 yılında değiştirilmiştir. 29 Ağustos 1972 tarih ve 14291 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İlkokullar Yönetmeliği’nin 78. Maddesi’nde Andımız’da yer alan “budunumu” kelimesi “milletimi” olarak değiştirildi ve son kısma “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi eklendi. Andımız, 1997 yılında ikinci defa değiştirildi. “Öğrenci Andı”nın günümüzde söylenmekte olan metni, Millî Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin Ekim 1997 tarih 2481 sayısında yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 10. Maddesiyle belirlenmiştir. Bu maddeye göre “ilköğretim okulunda öğrenciler, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca “Öğrenci Andı”nı söyleyecekler.”

Andımız’ın bugünkü tam metni şu şekildedir:

“Türküm,

Doğruyum,

Çalışkanım,

İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,

Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe

Durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!"

1933 yılı 23 Nisan’ı yurdun pek çok yerinde birbirinden ilginç kutlamalara sahne olmuştur. Anıtkabir Komutanlığı Belgeliği’nde yer alan ve o tarihlerde Atatürk’e gönderilen bir albümdeki fotoğraflardan yapılan törenlerin ve çocuk balolarının ne kadar canlı etkinliklerle kutlandığını görmek mümkün olmaktadır. İstanbul’da önce bütün çocukların katıldığı bir geçit töreni yapılmış, akşam da Maksim’de “Çocuk Müsameresi” (balosu) gerçekleştirilmiştir. Çatalca ve diğer birçok Çocuk Esirgeme Kurumu’nda etkinlikler düzenlenmiştir.

İzmir Öksüzlere Yardım Cemiyeti Çocuk Bakım Yurdu tarafından çocuk bayramının havasına uygun faaliyetler yapılmış, küçük çocuklar, salıncaklara binmişler ve çeşitli oyunlar oynamışlardır. İzmir Hâkimiyet-i Milliye Okulu Fakir Çocukları Koruma Heyeti tarafından bir çocuk balosu düzenlenmiş, bu balo anısına bir albüm hazırlanarak Atatürk’e gönderilmiştir.[15]

Sonraki Gelişmeler (1935-1980)

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen 23 Nisan tarihine bir türlü resmi olarak “Çocuk Bayramı” adı verilememiştir. 27 Mayıs 1935 tarihinde çıkartılan “Milli Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun,” 23 Nisan’ı sadece “Milli Hâkimiyet Bayramı” olarak tanımlıyordu. Bu kanunla, “1 Kasım Milli Bayramı” (Saltanatın kaldırılması bayramı) kaldırılmış; “23 Nisan Milli Bayram” ismi de “Milli Hâkimiyet Bayramı” olarak değiştirilmiştir.[16] Yıllarca birlikte kutlamalar devam ettirilmiş olmasına rağmen, yasada “Çocuk Bayramı” ibaresine yer verilmemişti. 1935 yılında bu kanunun kabulünden sonra da 23 Nisan kapsamında “Çocuk Davası”nın çeşitli etkinliklerle kutlanmaya devam edildiğini görüyoruz. Çocuk Esirgeme Kurumu, halk, okullar ve diğer devlet kurumları, 20-30 Nisan Çocuk Haftası’nı, 23 Nisan’ı “Çocuk Bayramı” ve “Çocuk Günü” olarak kutlamaya devam edecektir.

1963 yılında hayatını kaybeden Dr. Fuat (Umay) Bey görmese de onun attığı tohumlar 1970’li yıllarda yeşermiş, O ve Çocuk Esirgeme Kurumu amacına ulaşmıştır. 23 Nisanlar, geniş kitleler tarafından kutlanmaya, anılmaya başlanmış, Türk Milleti çocuk davasına sahip çıkmıştır. Bu nedenle 1970’li yıllar çocuk davamız bakımından adeta bir dönüm noktası olmuş, konu hem devlet düzeyinde hem de halk düzeyinde önemli bir konuma ulaşmıştır. 1975 yılında kutlamalara Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu da katılmış ve etkin görevler almıştır. TRT, çocuk programlarına hafta boyunca yer vererek büyük eğlenceler düzenlemiştir.

TBMM Başkanlığı 23 Nisan 1978’de günü özel oturumla açarak, üye sayısı kadar çocuk temsilci ile toplandı. Bu ilk uygulamaya Ankara okullarından çocuklar katılmış ise de, sonradan 1980 yılında Türkiye’nin her yanından çocukların katılımı saplanarak, “Ulusal Çocuk Parlamentosu” gerçekleştirilmiştir.[17] Aynı yıl (1980) TRT Kurumu, komşu ülkelerin çocuklarını da davet ederek, Çocuk Bayramı’nın uluslararası düzeyde kutlanmasını sağladı. Kurum bu uygulamalarını günümüzde de devam ettirmektedir.

23 Nisan Nihayet Resmen Çocuk Bayramı Oluyor

1980 yılı çocuklar ve çocuk davası bakımından çok önemli bir yıl olmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz gelişmelerin dışında bu yıl yaşanan en önemli gelişme 23 Nisan Çocuk Bayramı ile ilgili hukuki gelişme olmuştur. Milli Güvenlik Konseyi, o güne kadarki resmi eksikliği gideren tarihi kararı alarak bayramın adını “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” şeklinde tanımlamıştır.[18] Danışma Meclisi, ertesi yıl (1981) 23 Nisan günü çocuk bayramı vesilesi ile özel bir gündemle toplanmıştır.

1985 yılında TBMM ve TRT Kurumu 23 Nisan şenliklerini ortaklaşa kutlamaya başladılar. O yıl her kıtadan, otuzdört ülkeden, farklı din ve milliyetten, ayrı dil ve renklerden çocukların katılımı ile Ankara’da “Dünya Barışı” simgelenmiştir. 23 Nisanlar artık Atatürk’ün Türk çocuklarına, Türk çocuklarının da Dünya çocuklarına hediye ettiği bir gün haline gelmiştir.[19]

23 Nisan Bayramı kapsamında ulusal egemenlik ve çocuk davasının birleşmiş olması son derece anlamlıdır. Çünkü “millet egemenliğini” yani “demokrasi”yi yaşatacak olanlar da geleceğin barış içindeki Dünyasını kuracak olanlar da bugünün çocukları olacaktır. Bu nedenle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramları kutlanırken bayramın içeriğinde bulunan “ulusal egemenlik” ve “çocuk meselesi” birlikte, aynı ağırlıkta ele alınmalı, çocuklarımızın demokrasi ile barışa sahip çıkma ve yaşatma bilinçleri hep canlı tutulmalıdır.

Sonuç Yerine: Atatürk’ün Çocuk Sevgisini Anlamak

Sevgili Çocuklar,

O sizi çok sevdi. O size bir bayram armağan etti. O size bir Devlet, bir Cumhuriyet emanet etti…

O sizi çok sevdi. Çünkü daha beş altı yaşında babasını kaybetmiş, yetim kalmıştı. Beş kardeşinden birini doğmadan, ikisini de çok küçükken kaybetmişti. En küçük kardeşini kaybettiğinde genç bir Harbiyeli idi. Nihayet, “vatan” saydığı “anası” Zübeyde Hanım’ı da Cumhuriyet’i ilan etmeden vatan toprağına vermişti.

O, işte bütün bu kaybettiklerinin yerine sizleri koydu. Gönlünün derinlerinde tüm vatan çocuklarına geniş bir yer açtı. Önce manevi evlatlarına, sonra şehitlerimizin yetim ve öksüzlerine sahip çıktı. Gazilerimizin yavrularını kucağına aldı. Ardından tüm çocukları bağrına bastı.

O da bir zamanlar çocuk olmuştu. Karga kovalamış, ağaç dallarından kulübe inşa etmiş, kardeşi Makbule’ye o kulübede yemekler hazırlamıştı. Dayısı Hüseyin Ağa’nın kâhyalık yaptığı çiftlikte kuşlara yuva yapmış, mahallesinde arkadaşlarıyla birdirbir oynamıştı.

O’na göre ülkenin geleceği çocuklardı. Onların iyi yetişmesi için çabaladı. Onlarla yakından ilgilendi. İlgilenmekten zevk aldı. Çünkü O’nun duygu ve dil dünyasında “çocuk” demek, “sevgi” demekti.

Evet, sizler de O’nu çok sevdiniz. “Gazi Babamız” dediniz. Hayattayken O’nu gören O’ndan çok etkilendi. O’nu kaybettikten sonra, Onsuz bir Türkiye’ye doğanlar da O’nu çok sevdi. O’nun yolundan yürüyerek O’nun “en büyük eserim” diye övündüğü Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak için çok çalışıp çabalamak gerektiğini özümsedi.

Nasıl ki O, Cumhuriyet’i kurmak için çok çabalamış, adeta insanüstü bir gayret göstermişti, sizler de bu Cumhuriyeti yaşatmak için çok çalışacak, çok gayret göstereceksiniz. “Ey yükselen yeni nesil! Cumhuriyeti biz kurduk onu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz.” Demişti. Bu görev sizindir.

O’nun aydınlık yolundan yürüyerek, O’nun eserine sahip çıkmalı ve yarınlara taşımalısınız. Bir önderiniz var: Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Bizden biri. İçimizden biri. O’nun ilke ve devrimleri, O’nun akıl ve bilim yolu, O’nun Türklük ve milliyetçilik anlayışı, O’nun millet iradesine dayalı demokrasi anlayışı, O’nun hurafelerden arınmış, tertemiz din ve inanç anlayışı ve nihayet bir özgürlük alanı olarak laiklik anlayışı yolunuzu aydınlatmaktadır.

O hastalandığı zaman, arkadaşları, “efendim, aman sağlığınıza dikkat ediniz.” Derler. Sorar “niçin” diye? “Eğer sizi kaybedersek Cumhuriyet yıkılabilir.” Derler. Onlara verdiği tarihi cevap şudur:

“Unutmayınız ki, Mustafa Kemaller yirmi yaşındadır!”

Demek ki, her Türk çocuğu Atatürk olmaya aday birer Mustafa Kemal’dir. O ve O’nun Türklük ve demokrasi yolu sizlere ve bizlere yeter.

98. Yılında bayramınız kutlu olsun. Milli Egemenlik yolunuzu aydınlatsın.

***

[1] V. Akın, Bir Devrin Cemiyet Adamı Doktor Fuat Umay (1885-1963), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2000, s. 103-104.

[2] Düstur, III. Tertip, C: II., s. 21. V. Akın, a. g. e., s. 104.

[3] Düstur, III. Tertip, C: XVI., s. 1171. V. Akın, a. g. e., s. 104.

[4] H. V. Velidedeoğlu, “İlk Ulusal Bayram ve Bir Anı”, Cumhuriyet, 16 Nisan 1982. C. Sönmez, Atatürk’te Çocuk Sevgisi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2014, s. 26.

[5] V. Akın, a. g. e., s. 105.

[6] “23 Nisan Nasıl Çocuk Bayramı Oldu?” Tarih ve Toplum Dergisi, Cilt: VIII., Sayı: 43 (Temmuz 1987), s. 48.

[7] V. Akın, a. g. e., s. 106.

[8] Atatürk ve Çocuk, Hazırlayan: K. Mehmet Teke, s. 19.

[9] Atatürk ve Çocuk, Hazırlayan: K. Mehmet Teke, s. 20.

[10] TBMM, Zabıt Ceridesi, Devre: IV., Cilt: VII., s. 24, 37-39. V. Akın, a. g. e., s. 59.

[11] Düstur, III. Tertip, Cilt: XIII., s. 203. Kavânîn Mecmuası, Cilt: XI., s. 273. V. Akın, a. g. e., s. 59.

[12] İffet Aslan, “Dünyanın İlk Çocuk Bayramı 23 Nisan ve Uluslararası Çocuk Yılı”, Belleten, Cilt: XLVI, Sayı: 183 (1982), s. 581. V. Akın, a. g. e., s. 107.

[13] Prof. Dr. Afetinan, Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler, 4. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1984, s. 213.

[14] A. Ş. Elman, Dr. Reşit Galip (1892-1934), İkinci Kitap, Ankara, 1955, s. 251-252. C. Sönmez, Atatürk’te Çocuk Sevgisi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2014, s. 138-139.

[15] Bu fotoğraflardan bazıları için Bakınız: Atatürk ve Çocuk, Hazırlayan: K. Mehmet Teke, s. 20-25.

[16] Düstur, III. Tertip, Cilt: XVI, s. 1171. V. Akın, a. g. e., s. 107.

[17] İ. Aslan, a. g. m., s. 589. V. Akın, a. g. e., s. 107.

[18] Kanunlar Dergisi, Cilt: CXIV., s. 409. V. Akın, a. g. e., s. 108.

[19] V. Akın, a. g. e., s. 108.