Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla Güney Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis'e ulaştırdığı hidrokarbonlar konusunda ortak komite kurulması önerisinin yapıcı bir adım olduğu ancak Rum tarafının buna sıcak bakmayacağı görüşünü paylaşan uzmanlar, AB Dış İlişkiler Konseyinin Türkiye'ye yönelik kararlarının ise uygulamada önemli bir kısıtlamaya yol açmayacağını söyledi.

Uzmanlar, KKTC'nin Rum tarafına hidrokarbonlar konusunda ilettiği öneriyi ve AB'nin Doğu Akdeniz'deki gelişmeler karşısında Türkiye'ye yönelik tutumunu AA muhabirine değerlendirdi.

"Akıncı'nın önerisi yapıcı"

KKTC Ada Kent Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, KKTC'nin Kıbrıs Adası etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının araştırılması ve işletilmesine yönelik Rum tarafına sunduğu yeni iş birliği önerisinin son derece yapıcı olduğunu kaydetti.

Kabaalioğlu, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanı Akıncı'nın yapmış olduğu öneri Türkiye Cumhuriyeti tarafından da desteklenmiştir. Yapıcı bir öneridir. Bir kriz çıkmaması için tedbir alınmasını öngörmektedir. Ama ben Rumların bunu kabul edeceklerini sanmıyorum. Her zamanki gibi uzlaşmaz ve sorun çıkaran bir yaklaşım içinde olacaklarını düşünüyorum. Temennim, kabul etmeleridir."

AB'nin, Kıbrıs'ın kendi anayasasını, kurucu antlaşmalarını ve AB'nin kendi temel kurallarına aykırı bir şekilde Rum yönetimini, bütün adayı temsil ettiği iddiasıyla tam üye yaptığına dikkati çeken Kabaalioğlu, "Türkiye bu girişime 2004'te şiddetle karşı çıkmalıydı. Maalesef Annan Planı uygulamalarıyla bu anlaşmalardan kaynaklanan hakkımızı, yani Kıbrıs'ın, Türkiye'nin ve Yunanistan'ın aynı anda tam üye olmadığı bir uluslararası kuruluşa katılamayacağına ilişkin amir hükmün çiğnenmesine göz yumduk." değerlendirmesinde bulundu.

AB Dış İlişkiler Konseyinin Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarına ilişkin faaliyetleri hakkında Türkiye'ye yönelik aldığı kararları da değerlendiren Kabaalioğlu, "AB, kendi kuralları çerçevesinde üye devletlerle dayanışma içerisinde olmak zorunda. AB'nin kurucu antlaşması üye devletlerle dayanışma içinde olunması gerektiğini söylüyor. O bakımdan buna uygun davranmak amacıyla 'Kıbrıs'a destek olacağız' diyorlar. AB'nin almış olduğu önlemler aslında birtakım sembolik önlemler." ifadesini kullandı.

AB kurumlarının yeni başkanlarının iş başına geleceği bir geçiş döneminde olunduğunu hatırlatan Kabaalioğlu, dün Türkiye'ye yönelik alınan karara ilişkin, "Orada da karar mekanizması, bir işi geçiştirmek için bu kararı almıştır. AB'nin getirdiği kısıtlamaların uygulamada büyük bir önemi olacağını sanmıyorum." dedi.

"Rum tarafı, önerileri psikolojik açıdan kabul etmeyecektir"

İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni de "Kuzey Kıbrıs'ın önerilerini Yunan tarafının ve Güney Kıbrıs'ın kabul etmesi mümkün değil. Sebebi ise şu: Psikolojik olarak uzun zaman içinde kendilerinin daha olumlu sonuçlara varacağına inanıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.

Bu konuda Rum tarafının Avrupa'yı arkasına aldığını söyleyen Köni, "Hatta Türkiye'nin yakınlaştığı Rusya da Ortodoksluk nedeniyle Yunanistan'ı ve Güney Kıbrıs'ı destekliyor. Bu durumda ne kadar olumlu olursa olsun herhangi bir şeyi kabul etmeleri, ortak bir çözüm öngörmeleri mümkün değil." diye konuştu.

Köni, son çıkan enerji kaynaklarının, Yunanistan'da "küçük bir devlet olarak zengin olabilecekleri hevesini uyandırdığını" söyledi.

Müslüman ülkelerden Türkiye'ye herhangi bir desteğin olmadığına da dikkati çeken Köni, Mısır'ı ve Suudi Arabistan'ı yanına alan Rum tarafının, Türk tarafı ne kadar olumlu davranırsa davransın, getirilen önerileri psikolojik açıdan kabul etmeyeceğini vurguladı.

AB Dış İlişkiler Konseyinin Türkiye'ye yönelik kararını da değerlendiren Köni, "Batı, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de geniş bir alanda başat bir durumda olmasını istemiyor. Çünkü Batı'nın bulunduğu tarafa bakarsanız, Akdeniz'in çok dar bir kısmı. Doğu Akdeniz çok geniş bir alanı kapsıyor, bir de ortasında bu alanı kontrol edebilen Kıbrıs Adası var." diye konuştu.

Ege kıyılarına 25 milyon Türk'ün yerleştiğini, Yunanistan'ın ise sadece nüfusunun 11 milyon olduğunu vurgulayan Köni, "25 milyonu bir kenara bırakacaksınız kıyılarda olan sadece, 11 milyonu yukarı çıkaracaksınız, bu uluslararası ilişkiler açısından normal bir durum değil, çatışma çıkaran bir durum. Ama her türlü baskıyı bu sıkışık durumda yapmayı öngörüyorlar." ifadesini kullandı.

"Rum tarafı peşinen reddetmeyip bazı şartlar ileri sürecektir"

İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Emeritus Prof. Dr. İlter Turan da KKTC'yi kendisiyle eş değer kabul etmediği için Rum tarafının bu teklifi kabul etmekte isteksiz olacağını belirterek "Buna karşılık AB içerisindeki diğer ülkeler Kıbrıs dolayısıyla Türkiye ile ilişkilerin daha fazla sıkıntıya girmesini arzu etmiyorlar, benim tahminim o yöndedir. Dolayısıyla Rum tarafı peşinen reddetmeyip bazı şartlar ileri sürerek Türklerin vazgeçmesini sağlamaya çalışacaktır." dedi.

AB'nin yaklaşımını ve Türkiye'ye yönelik tutumunu değerlendiren Turan, "AB'nin yaptırımları zaten daha çok iktisadi kaynak aktarımına ilişkin, Türkiye'nin 'vazgeçilmez' telakki etmediği yaptırımlardır. Bu çerçevede düşünüldüğü zaman çok etkili olmalarının beklenmesi için bir sebep bulunmuyor." diye konuştu.

AB'nin içinde Türkiye ile ilişkilerin hangi istikamette gelişmesi gerektiği konusunda oldukça farklı görüşler olduğunu vurgulayan Turan, "Türkiye'ye sert bir yaptırım uygulanmasının sağlanması pek mümkün gözükmemektedir." ifadesini kullandı.

KKTC'nin hidrokarbon önerisi

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, cumartesi günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterinin Kıbrıs İyi Niyet Misyonunda koordinatörlük görevi yapan Sergiy Illarionov aracılığıyla Rum lideri Anastasiadis'e hidrokarbonlar konusunda ortak komite kurulması yönünde yeni bir öneri sunmuştu.

Akıncı'nın yeni önerisi, hidrokarbon konusunun bir gerginlik ve çatışma alanı olmaktan çıkarılıp verimli bir iş birliği alanına dönüştürülmesini amaçlıyor.