Beşşar Esed rejiminin ablukasındaki Doğu Guta'dan ayrılmak zorunda kalan anne ve babalar, çocuklarını besleyemedikleri için komşuların kapılarını çaldıkları, meyve sebze yediremediği, bir lokmayı sakladıkları dehşet günlerini anlattı. 

Esed rejimi ve destekçilerinin, başkent Şam'ın Doğu Guta bölgesini ele geçirmek için 19 Şubat'tan bu yana düzenlediği yoğun saldırılarda bölgenin büyük bir kısmı yerle bir olurken, yüzlerce sivil can verdi.

Saldırılar sonucu on binlerce aile parçalandı, binlerce çocuk yetim ve öksüz kaldı. Doğu Gutalı aileler, hayatta kalan aile bireylerini korumak için Rusya'nın garantörlüğünde varılan tahliye anlaşması gereği tahliye edilmeyi kabul etti.

İdlib'deki Saed barınma merkezine yerleştirilen Doğu Gutalılardan İnas Havaca, AA muhabirine şunları anlattı:

"Muhasaranın son döneminde hamileydim. Rejim güçleri yaklaşınca mahalleden üzerimizdeki elbise ile çıktık. Hamileyken yiyecek hiçbir şey bulamadığım için çocuğum hasarlı doğdu. Kalbinde ve beyninde delikle, çok cılız ve bir gözü diğer gözünden çok küçük şekilde dünyaya geldi."

Havaca, doğumunun ardından ilk 8 ayının hep hastanelerde geçtiğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu:

"Doktorlar, rejim bölgesindeki hastanelere gitmem gerektiğini söylüyordu. Ama geçiş noktalarına gittiğimde rejimin askerlerinin geçmek isteyenlere ateş açtığını gördüm. 3 gün soğuk kamplarda kaldım. Rejim geçmeme izin vermedi. Doktorlar o kadar bombardıman varken hastaneye gelebildiğime şaşırıyordu. Ama kızımı emziremiyordum. Gitmek zorundaydım. Reçeteler yazarlardı. Ama ilaç yoktu. Eşim günlük olarak 500 Suriye lirasına (yaklaşık 4 lira) çalışıyordu. Eğer varsa bir kutu sütün fiyatı 12 bin Suriye lirası (yaklaşık 105 lira) idi."

Havaca bebeğini Doğu Guta'nın Hammuriye ilçesindeki hastaneye yatırdığını belirterek, "Ertesi gün bakmaya gittim. Beni gördü, güldü. Bir sonraki gün yine gittim. Ölmüş, kefene sarmışlar." dedi.

"Kuyunun suyu kıpkırmızıydı. İçinde kurtlar vardı"

Havaca, son aylarda sığınaklarda yaşadıklarını anımsatarak, "İki gün sığınaktan çıkamadığımız için susuz kalırdık. Yoğun hava saldırılarından yeryüzüne çıkamazdık. Kuyunun suyu kıpkırmızıydı. İçinde kurtlar vardı." diye konuştu.

Doğu Guta’da bıraktığı en değerli şeyin bebeğinin mezarı olduğunu söyleyen Havaca, "Büyük kızım, tahliye edildikten sonra geldiğimiz Hama’da muzu ve portakalı kabuklarıyla yedi, elmayı oyuncak sandı. İlk defa görmüştü." ifadesini kullandı.

"Çocuğuma sakladığım ekmek parçasını verebilir miydim?"

Sağlık ocağında gönüllü çalışan Um Halil de, "Ablukanın son dönemlerinde aileler bakamadıkları için bebeklerini kapı önüne bırakmaya başladı. Sabah saatlerinde kapımın önünde 1 aylık bebek buldum. Beşiğinde 'Allah için besleyin.' yazan bir kağıt vardı. Açlığı yüzünden belli oluyordu. Cılız, gözlerin önü morarmış ve sürekli ağlıyordu." ifadeleriyle yaşadıklarını aktardı.

Kadınların sabah erken saatlerde kapı kapı dolaşıp ekmek istediğini anlatan Um Halil, "Çocuğuma sakladığım ekmek parçasını verebilir miydim? Vermiyordum. Ama vermediğimde de acı çekiyordum. Böyle sorulara kapılırdım hep." diye konuştu.

"Doğu Guta'yı hayalet şehri olarak bıraktık"

Um Halil, tahliye edilmek zorunda kaldıklarında, mahalleden çıkarken tüm evlere bir göz attığı ana ilişkin, "Günahımız neydi? Neden ayakta tek ev kalmadı? Doğu Guta’yı hayalet şehir olarak bıraktık." dedi.

"Çiftçi olmama rağmen imkansızlıktan ötürü dilenmeye mecbur kalırdım"

Doğu Guta’nın Neşşabiyye beldesinden çiftçi Ömer Abdülkadir de rejimin cephe hattına 200 metre mesafedeki bahçesini çocuklarına un temin etmek için ektiğini söyleyerek, şunları dile getirdi:

"Ses çıkmaması için gece bellerdim. Parasızlıktan ekemezdim. Bahçeyi sulamak için jeneratörlere akaryakıt lazımdı. Para yok. Para var ise akaryakıt yok. Bir avuç buğdayı öğüterek çocuklarıma mı yedireyim yoksa bir sonraki yıla mı bırakayım, bilemezdim. Çiftçi olmama rağmen imkansızlıktan ötürü dilenmeye mecbur kalırdım. Bir günlük ekmeği çocuklarıma temin etmeye acizdim."

İdlib'de sığındıkları kampta uyurken rüyasında arazisini, hayvanlarını gördüğünü dile getiren Abdülkadir, "Bir gün her şey bittiğinde tekrar Doğu Guta'ya dönmek istiyorum." değerlendirmesini yaptı.