Riyad'daki İslam İşleri, Davet ve İrşat Bakanlığı binasında düzenlenen konferansta Erbaş, varlık âleminin öznesi olarak yaratılan insanın, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, güzeli-çirkini, faydalıyı-zararlıyı anlayabilme kabiliyetini haiz, bilgi ve sorumluluk sahibi bir varlık olduğunu belirtti. 

Suudi Arabistan İslam İşleri, Davet ve İrşat Bakanlığı üst düzey yetkililerinin dinleyici olarak katıldığı konferansta Erbaş, "İnsan, kendisi ve evren ile ilişkisini vahyin kılavuzluğunda kurduğunda; bireysel, toplumsal ve küresel boyutta anlam krizini ve varoluşsal bunalımlarını sekinete dönüştürebilmiştir. Nitekim Peygamberlerin mirası üzerine yükselen, vahiy ve hikmete dayalı köklü bir ilim geleneği oluşturan İslam medeniyeti bunun en somut göstergesidir. Vahyin ilk asrından itibaren İslam toplumu kısa sürede büyük bir ilmi inkişaf ve inkılap gerçekleştirmiştir. Öyle ki 7. yüzyıldan Rönesans'a kadar yaklaşık yedi asır bilimin bütün alanlarında Müslümanlar insanlığın ufkunu aydınlatmış, ilmin, icadın öncüsü olmuşlardır." dedi.

- "Müslümanlar, bilgiyi güç devşirmek için değil, insanlığın huzuru için kullanmışlardır"

İnsanlık tarihinin ilim ve hikmet açısından en önemli dönemi olan İslam medeniyetini anlamanın önemine işaret eden Erbaş, Müslümanların ilme bakışına ilişkin şunları söyledi:

"Öncelikle Müslümanlar ilmin bizatihi kendisini muhterem kabul ederek kısa sürede din, matematik, tıp, felsefe, fizik, kimya, astronomi gibi ilmin bütün dallarında büyük bir müktesebat oluşturmuşlar, binlerce eser telif etmişler ve buluşlar gerçekleştirmişlerdir. Müslümanlar ilimle ilişkilerini ibadet anlayışı, kulluk bilinci, sorumluluk duygusu ve güzel ahlak ekseninde kurmuşlar ve geliştirmişlerdir. Müslümanlar ilmi, hayatın içinde ve sosyal gerçekliklerden koparmadan, çağının meselelerini dikkate alan bir yaklaşımla ele almışlar, bilgiyi güç devşirmek için değil, insanlığın huzuru için kullanmışlardır. Müslümanlar hiçbir dönemde ilmi bugünkü manada İslami olan veya olmayan şeklinde tasnif etmemişlerdir. Müslümanlar büyük bir özgüven ve hakikat bilinciyle insanlığın kadim birikimiyle yüzleşmekten çekinmemişler, Roma, Fars, Hint ve benzeri havzalarla karşılaşmaktan kaçınmamışlar ve diğer kültürlerin meydan okumalarının üstesinden gelmişler, hatta kadim birikimi vahiy potasında eriterek içselleştirmişlerdir."

- Tarihin en zor dönemini yaşayan İslam dünyasının, özeleştiri yapmaya ihtiyacı var

Son iki asırdır dünyada her alanda köklü değişikliklerin yaşandığı ve 18. yüzyıldan itibaren, Batı merkezli bir yaklaşımla insanın metafizikle ilişkisinin yeniden belirlenmeye çalışıldığı, özellikle bilgi alanında yaratıcıyı ve aşkın boyutu öteleyen parçacı bir bakışın öne çıktığı ve bu yaklaşımın dünyanın her yerini az veya çok etkilediğini söyleyen Erbaş, şunları kaydetti: 

"Bugün, küresel olarak yaşanan birçok sorun ve krizin temelinde, işte Batı merkezli gelişen bu bilim anlayışının insana, evrene ve hayata bakışındaki bencillik ve insanın Allah’la ilişkisi bağlamında oluşturduğu marazi ve paradoksal yaklaşım vardır. 19. yüzyıldan itibaren ve özellikle Birinci Cihan Harbi'nden sonra ise İslam dünyasındaki coğrafi değişiklikler, yaşanan siyasi, sosyal, kültürel travmalar bütün alanları etkilemekle beraber en fazla eğitim ve özelde de din eğitimi alanını etkilemiştir. Bu bağlamda her İslam ülkesi ve toplumu kendi özelinde, müesseseler, müfredatlar, yaklaşım ve uygulama biçimleri oluşturmuştur. Bugün tarihinin en zor dönemini yaşayan İslam dünyası için önemli ve öncelikli mesele son iki asırdır yaşanan bu değişimler içinde bütün boyutlarıyla bilgi ve ilim dünyası ile kurduğu iletişim ve etkileşimin şekli, metodu ve niteliği hususunda ciddi ve kapsamlı bir tefekkür, muhasebe ve özeleştiri yapmak ihtiyacıdır."

- Osmanlı ilim geleneği tecrübesi

Türkiye coğrafyasının, Osmanlı ilim geleneği tecrübesinden 20. yüzyılın başlarında önemli ölçüde istifade ettiği ve söz konusu müktesebatın aktarılmasında, İslam bilimleri yanında kadim felsefi nazariyeler ile modern felsefe sistemlerini de iyi tahlil eden, Zahid Kevseri, Mustafa Sabri, Elmalılı Hamdi, Babanzade Ahmed Naim gibi önemli isimlerin etkili olduğunun altını çizen Erbaş, "Takip eden yıllarda Türkiye yeni sistemi içinde kendine özgü bir eğitim anlayışı geliştirmiş ve din eğitimini bu sistem içine dâhil etmiştir. Toplumun dini bilgiyi edinmesi açısından Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda Temel Dini Bilgiler, Hz. Peygamberin hayatı, Kur'an-ı Kerim ve İslam tarihi ile ilgili dersler konulmuştur." dedi.

Türkiye'nin en önemli kurumlarından biri olan ve bugün dünyanın 100'den fazla ülkesinde, eğitim, sosyal yardım ve rehberlik hizmetleri sunan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın önemli çalışma alanlarından birinin de eğitim faaliyetleri olduğunu vurgulayan Erbaş, şöyle konuştu:

"Başkanlığımızda Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı; Yaygın Din Eğitimi Daire Başkanlığı, Hizmetiçi Eğitim ve Rehberlik Daire Başkanlığı, Dini Yüksek İhtisas Daire Başkanlığı ve Program Geliştirme Daire Başkanlığı olmak üzere 4 daire başkanlığı vardır. Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, şu anda 120 bin öğrencinin eğitim gördüğü, okul öncesi din eğitimi faaliyeti vardır. Kur'an-ı Kerim, Temel Dini Bilgiler, Kur’an-ı Anlama, Peygamberimizin hayatı gibi derslerin okutulduğu, her seviyeye göre ve zamana göre eğitim veren Kur’an kursları vardır. Şu anda 25 bin Kur’an kursumuzda 1 milyon civarında öğrenci bulunmaktadır. Önemli eğitim faaliyetlerimizden biri de Hafızlık çalışmasıdır. Hafızlık kurslarında yılda ortalama 15 bin öğrenci hıfzını tamamlamaktadır. Ayrıca yılda 4 milyon civarında öğrencinin katıldığı Yaz Kur’an Kursları önemli bir eğitim alanıdır. Her camide Kur’an-ı Kerim, İlmihal tefsir ve hadis dersleri yapılmaktadır. Bunun yanında 150 bini aşan personeline yönelik çok farklı alanlarda, süresi 10 gün ile 30 ay arasında değişen, Hizmet İçi Eğitimler yapılmaktadır. Bu eğitimlerin yapıldığı 10'u Dini Yüksek İhtisas Merkezi olmak üzere toplam 27 adet Eğitim Merkezimiz mevcuttur. Bu eğitim Merkezlerimizde; İhtisas Eğitimi, Kıraat (Aşere-Takrib) Eğitimi, Tashih-i Hurûf Eğitimi, Kur'an-ı Kerim Eğitimi, Dini Mûsikî Eğitimi, Ezanı Güzel Okuma Eğitimi başta olmak üzere farklı alanlarda eğitimler yapılmaktadır."

- Diyanet İşleri Başkanlığı'nın uluslararası eğitim çalışmaları

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın uluslararası eğitim çalışmaları kapsamında yurt dışında 106 noktada 2 bin 500 personelle din hizmeti sunduklarını aktaran Erbaş, söz konusu personelin başta Batı Avrupa olmak üzere bulundukları ülkelerde yurt içinde verilen tüm hizmetleri yerine getirdiğini ifade etti.

Dinin mekasıdı ile dini öğretimin müfredatı arasında güçlü bir ilişki kurulmasının zorunlu olduğunu belirten Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün küresel anlamda İslamofobi endüstrisiyle bir algı operasyonunun varlığı yanında, İslam toplumlarında da dinin doğru anlaşılması alanında sorunların olduğu da malumdur. Yanlış dini bilgi ve din tasavvurunun, dini kavramların bağlamından koparılarak istismar edilmesinin; yaşanan terör, tefrika, etnik ve mezhebi farklılıkların soruna dönüşmesi gibi meselelerde etkisinin olduğu aşikârdır. Bugün, İslam medeniyetinin köklü ve kapsamlı birikimini idrak eden, çağını iyi tanıyan, bugünü imar ve geleceği inşa edecek nesillere ihtiyaç vardır. Bu nesli yetiştirecek, ufuk, müfredat ve müesseselere ihtiyaç vardır. Müslüman ülkelerin dinî kurumları ve kuruluşları arasında yakın ilişki kurmak, güncel dini meseleleri tartışıp çözüm üretmek, din hizmeti ve eğitimi alanında işbirliğini geliştirmek önemlidir. Özellikle İslam düşüncesinin, ilim, hikmet ve kültür dünyamıza kazandırmış olduğu zenginliklerinin, ülkelerimizde nesillerimize en güzel şekilde aktarılmasının, coğrafyamızın, ümmetin ve insanlığın geleceği açısından oldukça önemli olduğunu vurgulamak istiyorum."

Konuşmasının ardından Prof. Dr. Erbaş, Suudi Arabistan İslam İşleri, Davet ve İrşat Bakan Yardımcısı Şeyh Abdurrahman Gannam ve diğer katılımcılarla aile fotoğrafı çektirdi.