(28 Şubat 2009, devenin intikamı)(Dün kuşundu, bugün devenin. İnsanın günü ne vakit acep.)

Türkiye'de yöneten-yönetici sınıf yok ve burası demokratik bir ülke, burada oligarşi, aristokrat sınıfın "Ali kıran baş kesen" tavırları yok dersek ayıp ederiz. Var çünkü. Bu tavırların sahibi olan zümrelerin varlığı, cümlenin öznesi kadar aşikâr, zira yüklemdeki hâl "inhitat". Her darbede biraz daha inhitat (yıkılış).

Elindeki "erk" e zeval geldiğini hissettiği anda darbe yapan şoven ruh, dün 28 Şubat'ta şov yaptı, bugün de 28 Şubat sanığı zevatın şovunu izlemekteyiz hep birlikte. Sanıklar hakim oldu zaman içinde, mahkumlar gardiyan, roller nasıl da değişti. Fakat değişmeyen bir husus var ki dünkü "derin" ile bugünkü "derin". Farklı da baksalar meselelere "ayakları hep üzerimizde". "Dün karadayı bugün akdayı."

Cumhuriyete has bir durum değil bu. Devşirmenin tarihi ile paralel. Yani "zade" zümreleri vardır Devlet-i Âli'nin. Zade istifli odalar. Seçkinlerden ya da hayata "1-0" önde başlayanlardan müteşekkil böyle "oda" hatta "odalar" vardı dünkü yaldızlı koca sarayların koridorlarının hem sağ hem sol köşe başlarında. Bugün de devletin soğuk betonarme binalarında.

Osmanlıdan bakiye bu "odalar" son zamanlarda mevcudunu artırdı ve bununla birlikte de mensuplarını değiştirdi. Artık yalnızca siyonist, rotaryan, mason, devşirme-dönme ekâbirinden ibaret değil "oda nüfusu". "Yahudi-ekrat" bürokrat ve teknokratlarını da aldı yanına, bununla da kalmadı, Zapsu'yundan Fırat'a kadar asi, saki ve şaki dedelerinin "milli devlet" kinini dipdiri tutan kravatlı isyancılara terk edilen bu "odalarda", hiç "biz" olmadık ve bu odalar da hiç bizim olmadı. Hesaplaşma, bu odaların eski ve yeni mensupları tarafından nasıl da alevli tutuluyor. Bu alevde yanan "biz". Zaten hep "biz" e karşı bu odalar vardı. Tanzimatlar, Islahatlar icat etti de sultanlara kafa tuttu. Meşrutiyet'tin nihayetiyle sandıklarda sesler sakladı da bu saklanan sesler Türk demokrasisinin gizli hazineleri olarak karşımıza çıkıverdi 2000'lerde. "Ne diye?" derseniz; "zenginliğimiz" diye. Hangi bahçede ayrık otları zenginlik ya da nimetten kabul edilir?

Bu oda hâkimiyeti için başlayan mücadele bizim Türkmen arazilerinin üzerinde olduğu için ne bağ kaldı ne bahçe. Ne dükkân kaldı ne ticaret. Hiç de teğet geçmiyor şu yaban mızrakları. Devler depişti bizim üzerimizde, kâfir ile münafık arasındaki mücadelede hep Müslüman Türk tebaa kaybetti aslında.

Sözün özü;
İşte bu hesaplaşmalar belirler oldu artık gündemi. Bugünün iktidarı yönetmiyor ey milletim, hesaplaşıyor. Yönetme irade ve keyfiyetinden uzak bir hesaplaşma telaşı sarmış ehli iktidarı. Oysa hesaplaşsın diye değil yönetsin diye seçildi bunlar.

Bu mesele ve tespit bir politik kaygının neticesi değildir. Hangi iktidar gelirse gelsin bu sözümüz geçerlidir; "hesaplaşmayın, yönetin." Zira milletimiz her geçen günü daha da çok aramaktadır. Hâl böyleyken iktidar ehlinin telaşını jurnalleyen hizmet tehditleri de siyasi edepten çok uzak bir görüntüdedir.

Zaman içerisinde üretilen "muhtaç toplumu" üretim adına biricik olma özelliğindedir. Ne ürettik haricen ya da ne ürettiler. Bu muhtaç toplumu üzerinden beslenen hükümet şimdilerde tehditler savurmakta. Bunu ne gelenek ne de gelecek kabullenebilir. Ki bugüne kadar hiçbir hükümet döneminde görmedik, duymadık bu tür sözleri. Milletimiz hükümet partisine sadakat sadakasıyla geçinmeye alıştırılmış hatta ikna edilmiş vaziyetteyken "yazık" demekten ne kadar öteye geçebiliriz.

Haricen belirteceğim bir husus daha var. "Davası olan adamın saf bir tarafı muhakkak vardır" ilkesi gereğince hem sağdan hem de soldan çeşitli ideolojik zeminlerdeki insanlarımızın "saf tarafları" istismar edilmektedir. Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya üçgeni ile sol, Çetin Altan'a ödül vererek eski statüko, (yenisi bu gün iktidar zaten) millet, bayrak söylemleri ve hatta Mehmet Akifler, Necip Fazıllar ile milliyetçi muhafazakar avam istismar edilmekte iken devekuşu statüsündeki iktidarın deve mi kuş mu olduğu tartışması sürüp gitmektedir.

Devekuşunu biz beslerken yumurtasının hangi midelerde öğütüldüğü tartışmasına davet ediyorum. Bu arada hatırlatayım, bize düşen gübre parası.
Selametle...