Siyasi hayatımızda bir hayli örneği olan lakin 2000'li yıllarda üslup ve şekil itibariyle kendisini yenilemiş, siyasete, halk dışındaki her nevi 'müdahale'...

br />Türkiye'de ve bir çok doğu ülkesinde askerlerin 'durumdan vazife çıkarma' kılıfında sakladığı küresel ahengi dizayn yöntemi. 2000'li yıllara gelindiğinde artık demode olmuş, melaneti anlaşılmış, tarz ve şekil itibariyle yol haritası ezberlenmiş bu askeri darbelerin yerini farklı darbe şekilleri almıştır. (bilhassa toplum fıtratına mugayyir sistemlerle yönetilen ülkelerde askerin en mühim lüksü darbedir)
Malumunuzdur ki Türkiye'de darbe ancak ve ancak 'Birleşik Devletlerin' emri yahut onayı ile teşekkül eder. Bu darbelerin insan kıyımından çok ideoloji ve refleks kıyımı da meşhurdur. Darbenin kazananı bazen sağ bazen sol gibi gözükse de netice de her sağ tanjantlı darbenin neticesinde sol kazanmış, her sol darbenin neticesinde de sağ... Bir nevi kapitalizm-sosyalizm döngüsü, çözümsüzlüğü gibi.
Klasik darbe anlayışının son örneği olan 1980 askeri darbesi, Türkiye'de sağ ve sol'a değil, 'milli direniş ruhuna' darbe vurmuştur. Dünyanın istediği Türkiye, sağı solu belli olan Türkiye'dir. Alternatif dış politik tezler sunan, içerde kardeşlik hukukunu güçlendiren, emperyalist-siyonist ağı yırtacak her yapı, bir şekilde yok olur-du-(olurdu diyorum, zira varlığı ile dünyaya bir cevap olan MHP, bu ezberi bozmuştur).
Modern darbelerin yol haritası adına birkaç cümle;
En ciddi sistem muhalifi görünümlü Akp çizgisinin nasıl da sisteme angaje olduğunu gördük. Başka bir ifadeyle sistem nasıl da kendini yeniledi ve hatta nasıl da güçlendi. Sistemin dışında kalmaya çalışan bir cenah hemen sistemin içine iktidarla çekiliverdi. Bu sürecin öncesinde ise Türkiye'de 'darbe'nin şekli, metodu ve üslubu güncelleştirildi. Artık 'süper güç' salt askeri değil, ekonomiyi, siyaseti, iş çevrelerini ve medyayı, 'ülkenin en ciddi sistem muhaliflerinin' emrine verecekti. Neticede böyle de oldu. Sistemin sopasını tutan el yahut sopanın rengi değişti. Millet aynı millet, sırt aynı, acı aynı...
Neticede 2001 ekonomik krizi bir darbe argümanıdır.
İkiye, üçe parçalanan partilerin iklimi bir darbe havasıdır.
Alternatif hükümet senaryosunu yazmak bir tarafa dizayn eden medya bir darbe nefesidir.
Tank yürümeden, dipçik yemeden, üniformalı devlet başkanı görmeden daha evla bir darbe görmüştür Türkiye...
Neticede darbe halkı, huzuru ve dokuyu bozmaya yöneliktir. Askeri darbelerden arta kalan yahut bu milletin kurtardığı her ne varsa onlar da sivil darbeciler tarafından yok edilmemiş midir?
Sivil iktidarın, 27 Nisan e-muhtırasına cevabı halen beklenmektedir.
İğdiş edilen eğitim sistemi bir darbe değil midir?
Eczaneden 20-30 TL'nin altında bir parayla çıkamayan halk darbe mağduru değil midir?
Atanamayan öğretmenler, işsiz milyonlarca üniversite mezunu gencimiz, bozulan yuvalar, dönen çekler, biten küçük esnaf, büyüyen kapitalizm, çöken ahlak, diyaloğa giren İslam, kanlı bir bahara uyanan Ortadoğu vs... evet bunların hepsi bir darbenin akabinde yaşanmıştır. Bu sonuçların kötü yönetimden mütevellit olduğunu bilmeyi çok isterdim. Fakat biliyorum ki, Türkiye'nin icra makamındakilerin beceriksizliği değil bu, 'birleşik devletler'in muradı... Belki bakanların boş bakması da bundandır... (neyin maşası olduğunu göremeyen bakanlar)
Darbeleri Araştırma Komisyonu'nu bile bu darbenin bir sonucudur. Dikkat çekilen husus, Akp öncesinde Türkiye'nin neler yaşadığı ve askeri darbelerdir. Sivil darbeden bahsedilmiyor. Komisyon çalışmalarını destekliyorum lakin eksik kaldığını ve kalacağını biliyorum. TRT'nin haber yahut siyasi belgesel jeneriğinde neden hâlâ Ecevit'li görüntüler olur. Bugün 25-27 yaşın altındaki hiç kimse Erdoğan'dan önceki başbakanı bile hatırlamıyor. Maksat, güya ölümü gösterip hastalığa razı etmektir.
Selametle...