Dünyada yaşanan krizin etkileri Türkiye'ye gelmeden çok önce, hatta altı yıldır, ekonominin gidişatının iyi olmadığını, dünyada likidite bolluğu yaşanırken ve pozitif bir trend varken yapısal önlemlerin alınması gerektiğini söyleyip durduk.

Hatta bu makalelerimizi "Ekonomi Nereye Gidiyor" adı altında kitap haline getirdik. Bizim dışımızda birçok iktisatçı, yazar, siyasetçi iktidarı uyardı. Ama maalesef AKP iktidarı bu uyarıları görmezden geldi. Dünyadaki kriz, zaten kırılgan olan Türk ekonomisinde daha yakından etkilemeye başlayınca, yine daha ciddi şekilde uyardık. Ancak, Sayın Başbakan önce "kriz yok," "Hamdolsun bize bir şey olmaz" dedi. Sonra da "krizi fırsata dönüştüreceğiz," "kriz bize teğet geçer," "kriz psikolojiktir" noktasına geldi. Bu süreçte tüm çevrelerin ve sıkıntıya düşen reel kesim temsilcilerinin uyarılarına karşılık ise "öyle şatafatlı paketler beklemeyin, biz zaten önlemleri tek tek alıyoruz" diyerek; Merkez Bankası'nın piyasadaki likidite sıkıntısını gidermek için aldığı önlemleri sıraladı.

Bir taraftan IMF ile anlaşmaya yanaşmıyor görüntüsü verirken, diğer taraftan bütçe görüşmelerinin son gününde devletin temel hizmetlerine ilişkin yatırımlarda IMF'nin talimatıyla % 16.5 ve tarımsal destekleme ödeneklerinde 548 milyon TL kesintiye giden AKP Hükümetinin ekonomi konusundaki kafa karışıklığı da devam ediyor.

Bunun son göstergesi ise dün geçtiğimiz çarşamba günü TBMM genel kurulunda kabul edilen "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" tasarısı oldu. Şimdi sizlere önce bu kanun tasarısının ne olduğundan (daha doğrusu, yandaş medyada pompalandığı gibi krize karşı bir önlem olmadığından!) bahsedeceğim, sonra da içeriğine değineceğim.

Torba Değil, Çorba Kanun Tasarısı

Bu kanun tasarısı ne tasarısıdır? Neden temel kanun olarak görüşüldü? Hem torba, hem temel kanun nasıl olur? Öncelikle birkaç cümleyle bunlara değinmek istiyorum. Kanun tasarısı taslağı Hükümet tarafından gruplara gönderilmiş ve biz de MHP Grubu olarak görüşlerimizi oluşturmak ve katkı sunmak üzere bir değerlendirme toplantısı yaptık. Toplantı sonrasında odamıza döndüğümüzde Plan ve Bütçe Komisyonunun toplantı davet yazısını masamızda bulduk. Yani Hükümetin uzlaşma konusunda çok da samimi olmadığı ortaya çıktı. Bizim baktığımız tasarı "Gelir Vergisi Kanunu'nda Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" tasarısı diye gelmişti. Ondan sonra da "İşsizlik Sigortası Fonun Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" tasarısı haline geldi. Gelir Vergisi Kanunu Maliye Bakanlığını ilgilendirdiği ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da rahatsız olduğu için çözüm olarak iki ayrı tasarı birleştirilmiş ve sorumlu bakan olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik görevlendirilmiş. Krizle ilgisi olmadığını söylediğimiz bazı maddeler, hemen kurulan ve bir saat gibi kısa bir görüşme(!) yapan alt komisyonda metinden çıkarılmasına rağmen, maalesef 57 madde halinde ve "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" tasarısı adıyla Genel Kurula sunuldu. "Bu bir torba kanundur." dendi. "Torba olmaktan çıkarak çorba hâline gelen bu tasarı gerçekten krize çözüm olarak tasarlanmış bir tasarı değildir. Aksine aceleyle, arada kalmış, unutulmuş veya bu vesileyle gelmişken kanun tasarısına, yani torbaya ekleyelim diye bir araya getirilmiş bir sürü maddeden oluşmaktaydı. Bu tasarının sahibi kim? Tabii ki Hükümet. Fakat büyük bir çoğunluğu Maliye Bakanlığıyla ve diğer ekonomik işlerle ilgili olmasına rağmen ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı vekili Sayın Nazım Erken bu kanun tasarısını savunmak üzere gelmedi!

Krize Çözüm Değil, "Oyalama Paketi"!

Ayrıca, bu kanun tasarısının içerisinde birkaç madde hariç hiçbirinin krizle bir alakası yok. Kısa çalışma ödeneği ile yatırımın ve istihdamın teşvikine ilişkin bazı değişiklikler reel sektörle ve krizle ilgili, ama diğerlerinin maalesef krizle doğrudan alakası olmadığı gibi, herhangi bir şekilde reel sektöre etkisi bulunmuyor.

Bu tasarı gündeme gelmeden bir hafta önce, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak işsizlik ve onun sosyal etkileri konusunda araştırma önergesi vermiştik. Bunun gündeme alınması ve tartışılması, bir komisyon kurulması önerimiz vardı. Yapıcı bir şekilde katkıda bulunmaya da hazırdık. Bunların daha ayrıntılı bir şekilde tartışılarak gündeme gelmesi gerekiyordu. Ama maalesef hükümet önerimizi dikkate almadı.

AKP Hükümeti maalesef ekonomide ne yaptığını bilmiyor. Burada bir başıboşluk ve koordinasyon eksikliği var. Bir bakanın söylediğini ertesi gün başka bir bakan farklı şekilde tekzip etmek zorunda kalıyor. Sonra da aceleyle çıkarılan ve krize çözüm getirmeyen kanunlarla milleti oyalamaya çalışıyorlar.

TÜİK'in hafta içinde yaptığı açıklamaya göre işsizlik oranı 12,3'e çıktı. İşsiz sayısı resmî rakamlara göre bile 3 milyona ulaşmış. Bu rakama iş aramayıp çalışmaya hazır olanları eklediğimiz zaman 6 milyona yaklaşıyor. Kurulan şirket ve kooperatif sayısında 2007 yılından 2008 yılına yüzde 11,5 azalış var. Kapanan ticaret unvanlı işyerlerine baktığımız zaman ise yüzde 58'lik bir artış olduğu görülüyor. Bu bir kötüye gidişin işareti, ki 2009 rakamları henüz açıklanmamış durumda. Durumun ne kadar vahim olduğunu zaten sanayi üretiminden, imalat sanayi kapasite kullanım oranındaki rekor düşüşten ve işsizlik oranlarındaki aşırı artıştan görüyoruz.

AKP'nin Ekonomide Kafa Karışıklığı Devam Ediyor!

İşsizlik rakamlarını dikkate almadan, her gün kapanan fabrikaları dikkate almadan ve ekonominin genel gidişine hâlâ "bir şey yok" diyerek bu konulara çözüm bulmak maalesef mümkün değil. Hükümetin ne yapması gerekiyor? Öncelikle bu sorunun çözümünde samimi olduğunu ve ekonomideki gidişin gerçekten kötü olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Yani sorunun çözümü için öncelikle sorunun varlığını kabul etmek gerekiyor. Tabii ki hükümet sanayi üretimindeki yüzde 17,6'lık daralmayı bir tehlike olarak görmeyip, işsizlik oranındaki bu artış trendini geçici olarak görürse ve "bir süre sonra dünyada da bu işler nasıl olsa düzelir, biz seçim sonuna kadar IMF'yi de idare edelim, reel sektörü de idare edelim, sonrasına Allah kerim" derse bu meselelerin çözümü mümkün değildir.

"Bizden paket beklemeyin, önlemler alıyoruz." diyen, sorduğumuz zaman da sadece Merkez Bankasının geçici olarak döviz ve TL likiditesini çözmek için almış olduğu önlemleri sıralamakla yetinen Sayın Başbakanın yaklaşımıyla da bir çözüm bulmak mümkün değildir. Güven ve istikrarı temin etmek için, sorunu kabul ederek kapsamlı ve ciddi bir çözüm paketi sunmak gerekmektedir. Yoksa belirsizliğin olduğu, ekonomide koordinasyonsuzluğun olduğu, geleceğe ilişkin bekleyişlerin negatif olduğu bir durumda yatırım ve tüketim kararlarının ertelenmesi kaçınılmazdır.

Kurul Kurmakla Koordinasyon Sağlanmaz!

Bu meseleleri sadece bir genel müdürlük ihdas ederek veya bir koordinasyon kurulu kurarak da çözmemiz maalesef mümkün değil. Hükümetin getirdiği orijinal tasarıda Başbakanlık bünyesindeki Ekonomik İşler Daire Başkanlığının genel müdürlüğe dönüştürülmesi ve Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nun kurulması öneriliyordu. Bizim, "Başbakanlığın icra birimi olmadığı ve böyle bir genel müdürlük ihdasının gereksiz olduğu ve devlet teşkilatı felsefesine uymadığı" şeklindeki uyarımız üzerine alt komisyonda genel müdürlük ile ilgili madde metinden çıkarıldı. Dolayısıyla, zaten gereksiz olan Ekonomi Koordinasyon Kurulu teklifi öksüz kaldı.

Ekonomi Koordinasyon Kurulu neden gereksiz? Hükümet galiba şu ana kadar eksik olan koordinasyonu sadece kurul kurarak sağlayabileceğini düşünüyor. Aslında bu durum ekonomideki başıbozukluğun iktidar tarafından itirafıdır. Ayrıca, zaten Sayın Ekren'e, Sayın Başbakanın görevlendirme genelgesinde ekonomiyle ilgili işleri koordine etme görevi verilmiş olup, ayrıca bir koordinasyon kurulunun tesisine gerek yoktur.

Çözüm: Ekonomi Bakanlığı Kurulmalı ve Ekonomi Yeniden Yapılandırılmalı

Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren'in başta Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı (DPT) olmak üzere ilgili kurumlardan yeterli düzeyde faydalanamadığı anlaşılmaktadır. DPT'yi bay-pas ederek kendisine ait bir kurul ve altında da sekretarya kurarak ekonomiyi koordine etmek maalesef mümkün değildir. Öncelikle DPT'nin yetişmiş uzman kadrolarından faydalanmak gerekir. DPT'yi bay-pas etmek değil, günün gelişmelerine uygun olarak yeniden yapılandırılarak daha etkin hale getirmek gerekmektedir.

Bu konuda yapılması gereken, Milliyetçi Hareket Partisi'nin Seçim Beyannamesinde ve Üreten Ekonomi Programında da önerdiği Ekonomi Bakanlığı'nın ivedilikle kurulması ve ekonomiyi ilgilendiren bakanlıkların yeniden yapılandırılmasıdır. Yeni bir kurul kurulmasına da gerek yoktur. Tam tersine mevcut koordinasyon kurullarının tek bir çatı altında, "Ekonomik ve Mali İşler Yüksek Kurulu" çatısı altında toplanması etkin bir koordinasyonun sağlanması açısından daha faydalı olacaktır.

Ancak, amacı sorun çözmek olmayan AKP Hükümetinin iş alemini ve vatandaşlarımızı seçime kadar oyalayıp, IMF ile de anlaşmaya niyeti yokmuş gibi görünüp, sonrasında da beceriksizliklerinin faturasını yine halka ödetmeye niyetli olduğu görünüyor. Kısacası, krizi çözmek için değil, milleti oyalamak için kabul edilen bu kanun, torba denmesine rağmen, içine ilgili ilgisiz birçok önemsiz düzenleme eklenerek çorba haline getirilmiştir. Bu gidişle, 2008 gibi, 2009 yılı da ekonomide kayıp bir yıl olacaktır. AKP Hükümeti uyarıları dikkate almazsa, sıkıntılar önümüzdeki yıllarda da devam edecektir.