Çanakkale'den Cennete Yürüyüş

 

Ben Mehmet’im,

Babam yok ya, yetim Mehmet derlerdi, köyde

Anamın bir tanesi,

Köyümün göz bebeği.

Çobandım, kuzular bana emanetti.

Köyde,

Akşam eve gelip,

Anamdan şehit babamın hikâyelerini dinlerdim.

Zaten

Yavuklumda yoktu,

Yaşım on yediydi  daha.

..............

Sabah ezandan sonra bir gün,

Muhtar emmim dayanmıştı kapıya,

Zeynep bacı dedi anama,

Mehmet nerde?

Üzgün bir sesle...

Seferberlik var bacı dedi.

Canım anacığım

Seferberliği kocasından bilirdi.

Daha Mehmet’im körpecik deyişiyle

Yere yığılışı bir.

................

Çeşmeden bakraçları doldurup

Geldiğimde evin avlusuna,

Benimde dünya yıkıldı başıma,

Ne olmuştu ki anama.

Usul usul kendine geldiğinde

Canımın bir parçası anam,

Beni bağrına bastı.

Ağladı, ağladı, ağladı.

...................

Ben anamın feryadını

Taa

Çanakkale’de

Civan yiğitlerin,

Teker teker düştüğünü gördüğümde anladım.

Dedim ya,

Ben on yedi yaşındaydım,

Ben seferberlikten ne anlardım.

....................

Köyümden Çanakkale’ye yolculukta,

Kafileler, vagonlar,

İnsanlar, insanlar,

Dağlar yürüyordu Çanakkale’ye.

Onlarında Çanakkale’de öldüğünü

Cennette gördüğümde anlamıştım.

......................

Ve Çanakkale.

Çanakkale felaket,

Çanakkale kıyamet,

Çanakkale bize ölümün müjdesi,

Köye,

Anama kurtuluşun müjdesi.

..............

Kaç gün olduğunu bilmediğim

Savaş cehenneminin bir orta yeri.

Yiğit mi yiğit, bir efsaneydi,

Kolağası rıza bey bağırdı.

Yere yatın, yere yatın.

Gök gürler gibi oldu

Top düşmüştü yanı başımıza.

Ve sonra beni bırakıp gittiler.

Çorumdan, Raşit çavuş

Hanak’tan, veli ağam

Bursa’dan, Şerafettin onbaşı

Birde yandım ya ona yandım.

Tabip asteğmen burhan beye yandım.

Uçtular.

Yaralı, parçalı cesetleri bizim,

Ruhları onundu,

ALLAH ındı.

Hey be,

Kolağası rıza beyde ağlarmış

Hem de ne ağlamak.

Ama ateş yanıyor,

Ama ateş yakıyor,

Biz vuruşuyoruz, Çanakkale’de.

.......................

Hangisi olduğunu bilmediğim,

Bir Çanakkale gününde,

Komutanım komutanım diye

Kaçarken rıza beyime,

Bende yıkıldım yere,

Bende yenilmiştim bir kalleş mermiye,

Daha canım bende iken,

Uçmadan Allahıma,

Son duyduklarım,

Bağırmıştı komutanım.

Mehmet, Mehmet.

.......................

Ve sonra,

Çanakkale’nin bittiği yıllardayım,

Ben cennete

İbrahim’in koçlarına,

Çobanlık yapmaktayım.

Cennet akşamları

Savaş yıllarının anılarıyla dolar bizde.

Bir gün Aksaraylı İbrahim çavuş,

Bir gün veli ağam,

Gezer gelir cihanı, anlatırlar her yanı,

Anam ağlarmış köyde.

Ama türkün kadını yıkılmaz.

Mağrur mu, mağrur

İki şehit sahibi,

Birde kuzularım, bensiz çok hırçınlarmış hani.

Bir başka cennet akşamı,

Doktor burhan bey gelir.

Ruhu gezer Anadolu’yu,

İstanbul’u gezer, Karsı gezer,

Gelir ağlardı dizimin dibinde.

Mehmet derdi her seferinde,

Dün Çanakkale’yi geçemediler,

Bugün Çanakkale’den çok ilerdeler.

Ben İbrahim’in koçlarının çobanı,

Çıkamazdım dışarı

Ama cennet akşamları

Hep havadis alırdım ülkemden.

Bazen savaşın acılarından mutluluk çıkardı,

Havadisler kötüyken.

Bir gün bir kara haber gelir,

Ülkem kötü ellerde,

Yeniden yıkılırız...

Ya da güzel haberler,

O gün ne de mutluyuz.

Bir gün bir kara haber gelir

Cennet akşamlarına,

Cudi’de bir yavrumuz düşmüş toprağa

Yıkılırız,

Bir gün duyarız, gebermiş bir eşkıya.

Biz yeniden var oluruz, cennet akşamlarında.

Kolağası rıza beyin getirdikleri,

Ne kadar mutlu ederdi bizleri.

O gezerdi okul bahçelerini,

Görürdü türkün yetişen yeni filizlerini.

O zaman, Çanakkale’nin anlamı var.

.......................

Ben Çanakkale’ye geldiğimde

Yaşım on yedi.

Neslim soyum sopum yok.

Ben İbrahim’in koçlarının çobanıyım,

Cennette.

Beni unutmayın, beni unutmayın,

Ne olur

Çanakkaleyi de unutmayın.