Derim ki; Allah, bu davanın koruyucusu, kollayıcısıdır. Ve biz iman etmişiz ki, Allah'ta herkesin kaseti var. Yolsuzluk, taciz, iftira, komplo, ahlaksızlık, rüşvet ve bilcümle haram... Malumunuz, bugünkü mevcut iktidarın nitelikleri ve marifetleridir bunlar. Karşılarında ise milli vicdan veya Ülkücü duruş. Bununla birlikte bizim vaziyet alışımızı AKP yahut ‘şu bu' şer cephesi değil imanımız ve ilkelerimiz tayin eder.

(‘Biz bizi bırakınca sen bizi bırakma Ya Rab' diye dua etmemi öğütlemişti bir büyüğümüz. Ne hikmetli duaymış, vesilelerle anlıyor insan.)

Ülkücülük kir götürmez bir beyazlığın adıdır. Zira ülkücülük bir iddia ve bir vaziyet alıştır. Öncelikle bu memleketteki kokuşmuş sistemin nimetlerinden(?) faydalanmak hiçbir iddia sahibinin hakkı değildir, hele ki ülkücünün. Sistem, ahlaksızlık, kapitalizm, seküler ve egoist eğilimler üzerinde fuhuş, faiz ve cemaatleşmeye (kadrolaşma da dediğimiz, değerlerin dünyalık için materyal hâle gelmesini) teşvik ederken, bu unsurları, her daim kendisini diri tutacak vitaminler yapmış, istediği dünya nizamını yine bu mikroplar üzerinden tesis etmeyi maalesef başarmıştır. Rakibi ve düşmanı ise yalnızca Ülkücü dünya görüşü ve MHP'dir. Zira en temelde maksadımız (ülkümüz) dünya nimeti değil, insanlığın ahiret kazancı, manada yükselişi ve Allah rızasıdır. Sayın Genel Başkanımız Devlet Beğ'in ifadesi ile "İnanıyorum ki, zaferimizle sonuçlanacak bu mücadeleden, yalnızca Türk milletini değil mazlum milletleri de kurtaracak bir model doğacaktır."

Dostlar;

Ülkücü her şeyden önce ‘nizam-ı nefs' sahibi adamdır. Bu ön zırh ise her oyunu en başta bozar.

Bizde en küçük siyah dahi çapından ve cürümünden fazla göze batar, batacaktır da. Dedim ya, Allah'ın bir lütfüdür bu. Zira Milliyetçi Hareketin seferi tertemiz neferler ile mümkündür. İman ettiğim ve dualarımın en müstesna yerinde tuttuğum bir inancımı paylaşmak isterim; zafer bize yakındır, zira şartlar ve gelişmeler zahiri ve batini bu istikamettedir. Biz bizi bilelim ve liderimize, teşkilatlarımıza sahip çıkalım. Unutmayalım ki bu da bir imtihandır.

Evet, gelelim başlığımıza. Bizde de bir kaset var, öznesi bir kadro, nesnesi bir millet, bir ümmet ve bir coğrafya. Irak'ta başladı bu film. Hatırlarsınız ABD askerine AKP duasını, sonra tecavüz edilen Müslüman kadınları. Barzani'nin dünya siyasetine hediye edilmesini, Talabani'nin bonus olarak verilmesini. Ardı sıra artan terör, ağlayan Türk anaları, fidan gibi yiğitlerin bayrağa sarılı gelişlerine ‘kelle' diyen bir başbakan alçaldıkça alçaldı da Apo itine ‘sayın' deyiverdi. Yaaa, bizdeki kasette bunlar var. Daha mı? Var tabi, Türkiye Cumhuriyetinde 1960-2000 arasındaki cinnet ve tecavüz oranı 2002-2010 arasında görüldü. Bankalar 2010 yılında 20 milyar dolarlık vergisiz faiz kazançlarını yurt dışındaki patronlarına götürürken 2009-2010 yılında bir milyona yakın insanımızın SGK'dan sigorta çıkışı yapıldı. Kaloriferli dairlere dağıtılan kömür, Tunceli dağlarında gezen beyaz eşyalar, faturası tahsil edilemeyen elektrik saatleri, terörist cenazesine katılan belediye başkanları ve belediyenin tüm imkânlarının teröriste tahsis edilmesini yalnızca izleyen bir hükümet var bizdeki kasette. Çiftçinin anasına, askerin kanına, öğrencinin tahsiline, esnafın kepengine, işçinin hakkına, memurun maaşına, milletin değerlerine hakaretin, liberallik, muhafazakâr-demokratlık adına yapıldığı ve Kürşad Tüzmen, Ertuğrul Günay ve Dengir Mir Mehmet'i yan yana oturtan bir partinin zulmü var bizdeki kasette.

İğdiş edilmiş milli eğitim müfredatı, firavun adaletine has hukuk, nemrut'un çocuklarının geçtiği sınavlar, zengin edilen yandaşlar, benzine en yakın ülke vatandaşlarının en pahalı benzini kullanması ayıbı, kaybedilen Kıbrıs, Barzani'ye peşkeş çekilen Irak Türkmenleri, şımartılan Ermeni, sapık İtalyan dost Berluskoni (çocuklarının nikâh şahidi), imansızca yapılan dinler arası diyalog çalışmaları, ‘medeniyetler ittifakı' derken Türk-İslam medeniyetinin hükmünü bitirme alt belleği, istismar edilen başörtüsü sorunu, işsiz milyonlarca üniversite mezunu gencimiz, iş bulamadığı için günahın en dibini bulmuş kız-erkek gençlerimiz, parasızlıktan düğün yapamayan gençlere nazire lüks otellerde başörtülü gelinlikler, trilyonla açılan duvaklarınız var bizim kasette. Çocuklarınızın adını koyduğunuz sahabeden acaba sizinkine benzer bir hayat gösterin ne olur bana, Ebu Cehil'leri gezdiren gezi kasetleriniz var bizde.

Kısaca bizdeki kasette çok günah var. Kısacası bizde durmayan günahı siz çok ararsınız. Keşke bizim kadar beyaz olabilseniz dalmaçyalılar. Keşke ülkücüler adamlığının ve imanının zekâtını verebilse de siz de biraz nasiplenseniz. Adamlığın zekâtı olmuyor maalesef. Bizdeki kaset Türkiye sokaklarında, şehirlerin günah kokan bulvarları ve sefaleti yaşayan çevre mahallelerinde, batakhanelerinde, iflas etmiş işyerlerinde, son model jeeplerin akp plakalarında, terörizm müdafaa paktlarında, cenabet simalarınızda dipdiri duruyor ya, bu da size yeter ey ampüller... Ey günah filmlerinin ışıkları...

Bizdeki kasette sizin gevur hayranlığınız, imansız halleriniz, riyanız, arsızlığınız var kısaca.

Umman, kelbin dudağıyla kirlenmez ey dostlar.

Hak Teâlâ her iki dünya refahı versin siz dostlara, selametle...