Aynaya bakmanın neticesi kendini görmek diyelim. Sonra hamle yapmak. Yani saçı düzeltmek, düşen kirpiği almak, gözdeki çapağı silmek, burundaki vs. gibi.

Peki neden? Güzel görünmek için. Peki, neden ve kime? Kime olmasının ne önemi var, hem maddi hem manevi işlerin yolunda gitmesi için güzel görünmek şart. Burada aynanın sağlığı yani temizliği, düzlüğü ve kalitesi de önemlidir. Yok, eğer bu şartlar hâsıl değilse sonuç zaten tartışmaya açıktır.

Bu yaşa kadar yanlış anlamadıysam hükümet ile seçimler arasında da aynı ilişki var. Yanlış anlamış da olabilirim. Hükümet her seçimde aynaya bakar, ayna kim, millet. Ayna, "sokağa çıkma" derse balkonla yetinmek zorunda kalırsınız. Yok, "al sokak da cadde de dağ da taş da senin. Hatta dünyaya açıl, gez dolaş gemilerle, istersen sat bir kısmını" derse "yakışıklısın" anlamı çıkar. Bir başka ifadeyle gece iyi geçmiştir, performans ve enerji sorunu olmayan bir jön müsvettesisiniz en azından. Millet durumdan memnunsa hükümet her seçime gittiğinde "yakışıklıyım" hissini alır. Tabi eğer ben bu işleri yanlış anlamadıysam. Zaten üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü şu imtihan dünyasında bu milletin kendisini imha etmesi için daha kaç yanlış yapması gerekiyor diye de düşünmüyor değilim. Aslında bazen hiç de düşünmüyorum, zira tecavüz sonrası pollynannacılık oynamak kadar marifet gösterdiğimiz bir sanat icrasına "Oscar" alamayan necip milletimin yine hakkı yeniyor diye de düşünmekten fırsat kalmıyor başka düşünceye.

Neyse, mevzu derin, zira aynaya bakacak olan bir hükümet var yine yatak odasının kocaman makyaj aynasının karşısında. Aynadan bakılınca her ne kadar geri planda yatak gözükse de bunu önemsemeden bir cevap vermek gerekir bu jön müsvettesine. Peki, bu eylemin öznesi kim olacak, geceyi nesne olarak, zarf olarak geçirmiş ayna yani millet. Burada milletin sağlığına yani aynanın kalitesine eğilmek icap etmektedir.

Yani kaliteyi yükseltmek gerekmektedir. Peki nasıl?

Buna idealist çevreler ve gruplar şu şekilde bir yaklaşım getirmektedirler; "iktidar olunca önce eğitime eğilerek kaliteli bir nesil yetiştireceğiz". Yani bu şu demek, "bizi kalitesinden şüphe ettiğimiz bir kitle seçsin, biz onları daha sonra kaliteli hale getireceğiz."

Ne kadar ilginç. İşin garip tarafı "kaliteye" yüklediğimiz anlam da tuhaf. Sosyal demokratlar için kalite; hanım açık tribün, akşam rakı masası, su uyur irtica ve faşizm uyumaz vecizesi. Bir de şu muhafazakârlarımız var ki hanımın başında asgari ücret muadili bir örtü, erkekte gümüş alyans, yaşantının yarısı Allah resulünü inkâr ediyor ama çocuğun adı Muhammed ya da sahabe isimleri. Bir de dev-genç karşıtı sev-genç teşkilatı var, teşkilatsız olduğu kadar ahlaksız bir taife bu. Bunlarda kalite demek, fantezi ile alakalı.

(bu arada belirteyim, hiçbir yabancı ürünü kullanmayacak kadar antiemperyalist ve sağlam karakterli sosyal demokrat arkadaşım var ve haricinde "Allah (CC)" dendiğinde gözleri dolan, hayatını Kur'an ve hadisle şekillendiren, samimi ve Yahudileşmemiş muhafazakâr dostlarım da var, onları zaten tenzih ederim).

İlkokul öğrencisiyken ne dediğimi tam bilmeden ettiğim ve ettirdiğim bir "andımız" vardı. Ben hâlâ sadığım o anda. Kaç kez and içtik de millet farkında değil. Hatta defalarca bozdu o andı. Bilmem kaç oruç tutması gerekir kefaret olarak. Ki zaten kendisini aç bırakan bir kadroyu hükümette tutmasını da en müspet haliyle böyle anlayabiliriz. Neyse, ben andımıza sadığım. Bunun için de kaliteli bir toplum oluşturmak için az çok bir gayret sarfetmekten yanayım. Şükür ediyorum da.  Zira ayna güzel olmaz ise bakan zümrüt-ü anka da olsa kendisini bir karga zanneder de karga gibi davranır diye korkarım. Ki bakan kargaysa sorunu aynadan bilir de zümrüt-ü anka gibi endamını sallar durur. Ki hangi karga, temiz ve kaliteli bir ayna ister karşısında.

Sözüm iyi anlaşıla.

Maksadımız düzeni değiştirmek değil, düzüleni ahlak ile tanıştırmak hissidir.