Aslında Ne Oluyor?

              Her şey güllük-gülistanlık değil aslında.

            Makam arabalarının şanlı geçişlerindeki devlet şaşaası sadece o bir kaç fotoğraf karesine mahsus. Yahut 'istikrar' dediğimizde akla halkın refah seviyesindeki artış gelmeli iken, siyasi bir kadronun her geçen gün daha da muktedir ve muhkem olmasını anlıyorsak, gerçekten hiç bir şey güllük-gülistanlık değil...

            Ülkeyi yöneten müslüman-demokrat-muhafazakar elit, gazetelerin 3. sayfasına bakıyor mu acep? Cinnet, cinayet, gasp, ensest ilişki, her nevi ahlaksız iş... giderek artıyorken, herhangibir kurumun müdürünün odasına artık 'selamın aleyküm' diyerek girebilmek ne derece gelişmişlik veya dindarlık alametidir?

            Geri dönen çek sayısı son 10 yılda %1000 artmışken, AVM'ler karşısında eriyen küçük ve orta ölçekli esnaf, işsiz nüfus hanesine isim yazdırırken, borcu olan vatandaş artık 'ar'ını, alacaklı 'kâr'ını kaybetmişken hangi kalkınmışlık seviyesinden bahsedilebilir?

            Sokaklarında bunca işsizin gezdiği bir ülkede, hele hele bunca tahsilli-nitelikli işsizin olduğu bir ülkede 'nitelikli suçların' böyle artması sadece bir tesadüften ibaret değil elbette... Böyle bir tabloyu, kalkınmışlık adına lise seviyesinde üniversite açmakla 'büyük ustalık' görenler, ulu orta meydanda olan niteliksizliği nasıl izah edebilir?

            Her geçen gün giderek ayrışan, fitnenin sürekli diri olduğu, sürekli bir ötekinin üretildiği ve asıl tehlikenin hiç görülmediği bir ülkede, gerçekten huzur ortamı var mıdır?

            Cami çıkışında bile insanların 'paralel-meridyen' kavgası yaptığı, birinin diğerini 'ihanet' ile suçladığı, karşılıklı tahammülün tükendiği bir ülkeden, İslam alemine 'ümmet bilinci' temalı konuşmalar ne kadar inandırıcıdır, rasyoneldir?

            Bölücü terörün, ayrı bir siyasi cephe olduğu, teröristlerin devlete meydan okuduğu ve tehdit ettiği bir ortamda bile, bilcümle hükümet erkanının 'büyük devlet' nidaları ne kadar güne dairdir?...

            Psikolojik rahatsızlıkların, olmaz-olmadık hastalıkların türediği, ailevi problemlerin hat safhaya vardığı, kız istemelerde dahi 'kpss' puanının sorulduğu bir Türkiye, ne derece bizimdir, bir düşünün...

            Devletin içtimai hayattaki hemen her hareketten vergi aldığı, bunun karşılığında hizmetin her bir alana eşit seviyede götürülmediği, mülkün temelinde tarafgirlik zulmünün olduğu bir anlayışta, adalet karaya vurmuş gemi değil midir?

            Filhakika, yürütmenin başı olan başbakanın, ağzından her çıkanın yasa kabul edildiği bir ortamda, ne demokrasi ne insan hakları ne ahlak ne de imandan bahsedilebilir. Dünün mazlum müslümanlarının bu dönüşümlerine izahlarını dünyada değilse de ahirette dinleyeceğiz. Yine ikrar şart oldu, zafer inananlarındır... ikna edenlerin değil...

            Selametle...