Türkiye tasarrufların en düşük düzeyde olduğu bir dönem yaşıyor. Bu dönem Türkiye'nin tasarruf etme liginde en dipte olduğu bir dönem olarak yorumlanıyor.

Tasarrufların dibe vurduğu bir dönemde vatandaşın yüzde 45'i gelirinden daha fazla harcıyor. AKP 2002'de iktidara geldiğinde hane halkı 100 TL'lik gelirinin 5 TL'sini borç için ayırıyordu. Şimdi 45 TL'sini ayırıyor.

Uluslararası derecelendirme kuruşları 13 Türk Bankasının kredi notunu negatif izlemeye almış.

İşsizlikte tek haneye veda nidaları başlamış. Ekonomide ithalat ve dahilde alınan Katma Değer Vergileri, Şubat ayında, problem olacağını göstermeye başlamış.

2011 yılında rantiyenin kazandığı, ücretlinin kaybettiği basında önemli haberlerin başlarında yer alır olmuş.

Cari açık hiç azalacağa benzemiyor. Beklentiler kötüleşiyor. Böyle bir ortam ve zamanda bölgemizdeki jeopolitik riskler artıyor. Her ikisinin örtüştüğü bir dönemde dış kaynak bulmak  zorlaşacak. Bu husus yoğun bir şekilde dile getiriliyor.

Bütün bunlar söylenirken Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan; havanın sisli, öngörülebilirliğin az olduğu dönemlerde hızı azaltmak lazım frene bastık diyor. Sayın Babacan'ın söyledikleri bize göre doğru değil. Doğru olsa bile arkadan gelenin freni, gazı, direksiyonu, vitesi Sayın Babacan'ın kontrolünde değil. Arabayı arkadan gelen çarparsa Sayın Babacan ne yapacak?