Harcayın..! Olmadı Harcamayın..!Faizleri Yükseltelim..! Olmadı Düşürelim..!

Türkiye ekonomisi son dokuz yıldır hiçbir yapısal önlem almadan göstermelik tedbirlerle, düşük kur-yüksek faize dayalı sıcak paraya bağımlı bir anlayışla idare ediliyor. Daha önce ciddi kriz yaşanmasına rağmen "teğet geçer" dendi, ama olan dar ve orta gelirli vatandaşa oldu. Ekonomi rekor düzeyde küçüldü, işsizlik oranı rekor düzeylere ulaştı. Dünyada yaşanan krizin derinleşmesiyle birlikte Türkiye'de de ekonomi yönetimindeki kafa karışıklığı bir kere daha ortaya çıktı.

Merkez Bankası önce ekonomideki genişlemeyi yavaşlatmak ve artan cari açığa karşı önlem almak amacıyla bazı düzenlemeler ile müdahalede bulundu. Bu kapsamda zorunlu karşılıklar arttırıldı, faizler düşürüldü. Ardından kredilere sözlü olarak yüzde 25'lik artış sınırı getirildi. Ancak bu önlemlerden istenen sonuç alınamadı.

İşte bu noktada AKP'nin ekonomideki kafa karışıklığı bariz olarak ortaya çıktı. Önce Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Avrupa'daki krizin derinleşmesi ihtimalinden söz etti ve bunun bizi etkileyebileceğini ve bu konuda endişe duyduğunu belirtti. Babacan'ın ardından AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli krizin bizi de etkileyeceğini, harcama yaparken daha tedbirli olunması gerektiğini söyledi. Yani "harcamayın, tasarruf edin!" dedi.

Gedikli'nin ardından ise, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı kur riskinin arttığını ve cari açığın azaltılması gerektiğini söyledi.

Yani bütün yetkililer, tüketimi yavaşlatarak ekonominin soğutulması gerektiğini, cari açığın da düşürülmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ancak, alınan kararlar sonrasında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın açıklamaları da kafa karışıklığının devam ettiğinin ve daha da edeceğinin birer göstergesi oldu. Şimşek "Harcamaları kısma şeklindeki yaklaşımları doğru bulmuyoruz." derken, daha önce eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ı kararlar nedeniyle sık sık eleştiren Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise, yeni başkan Erdem Başçı'ya sahip çıkarak şöyle demiş: "Çok şükür ki, Merkez Bankası goygoya, fazla gelmedi. Faizleri indirmesini anlamlı buluyorum. Faizi artırma lobisine karşı Türk ekonomisinin büyümesi gerektiğini, frene basmaması gerektiğini net ortaya koydu. Merkez Bankası'nın kararı doğrudur zamanlaması yerindedir. Dövizde yükselmeler olacaktır."

Yani her kafadan bir ses çıkıyor, ama hiçbiri birbiriyle uyumlu olmadığı gibi kendilerinin önceki söyledikleriyle de uyumlu değil. Ayrıca, bu açıklamalar Merkez Bankası'nın faiz ve döviz kuru politikalarına doğrudan müdahale niteliğinde olduğu için bağımsızlığını zedelemektedir.

Başbakan'ın Kafası Karışık: Hani Değerli TL İstemek Milliyetçilikti!

Bu açıklamaların ardından Başbakan Erdoğan piyasalardaki gerilimi azaltmaya yönelik demeçler verdi: "Avrupa'da kriz olabilir ama biz bunların hepsine hazırlıklıyız", "bu kez teğet geçmekten de daha iyiyiz" ve "TL'deki değer kaybı ile kazancı arasındaki dengeyi bulacağız" gibi açıklamalar yaptı. Şimdi bu sözlerin neresini düzeltelim. Bir kere bu sözler hem kendi kurmaylarıyla, hem de eski söyledikleriyle ters. Gerilimi düşürmek için de olsa, ekonomi yönetiminin söyledikleri bir tür "kriz geliyor, daha dikkatli olalım" uyarısı iken, Başbakan "bize bir şey olmaz, rahat harcayın" anlamında sözler söylüyor. Bundan daha da önemlisi, bağımsız olduğu varsayılan Merkez Bankası'ndan önce döviz kuruna sözel müdahalede bulunuyor. "TL'deki değer kaybı ile kazancı arasındaki dengeyi bulacağız" sözü Başbakanın kura doğrudan müdahale ettiğinin bir göstergesi. Ama Başbakan burada da kendisiyle tezata düşüyor. Bildiğiniz ve benim de bu köşede daha önce birkaç kez yazdığım gibi, Başbakan Erdoğan sık sık "Değerli TL'den neden şikayetçi oluyorsunuz? Siz nasıl milliyetçisiniz?" diyerek MHP'ye sataşmış ve TL'nin değerli olmasını bir övünme vesilesi yapmıştır. Şimdi geldiği noktada ise TL'nin değer kaybetmesini savunmaktadır. Galiba Başbakan'ın milliyetçiliği geçiciymiş. İşi bitince başka bir söylem geliştiriyor! Ya da ekonomiden pek anlamadığı için kafası karışıyor ve duruma göre bir şeyler söylüyor.