Dünya ekonomisi yeni bir dönemin eşiğine doğru ilerlemektedir. Yüksek faiz yüksek enflasyon ve düşük büyüme dönemi herkesin korkulu rüyası haline gelmektedir.

IMF başkanının ifadelerinden yaşanmakta olan küresel krizin iki dipli bir süreç olabileceği ve küresel ekonomilerin önümüzdeki aylarda yeni bir kriz dalgası ile sarsılma ihtimalinin ortadan kalkmadığı ortaya çıkıyor. Bu nedenle makroekonomide iç ve dış dengenin korunmasının önemi giderek artmaktadır. Yapısal olarak artan bütçe ve dış açık tehdidine maruz kalan ülkelerin bu dönemde, artan finansman ihtiyacı, yükselen faizler, yükselen enflasyon, kamu ve özel harcamaları kısılması ve ekonomik canlanmanın sekteye uğraması gibi önemli sorunlarla karşılaşması beklenmektedir.

Yeni dönemde bütçe açıkları ve cari açıkların yol açacağı faiz ve borç krizleri gündemdedir. Nitekim başta  Dubai'de başlayan bu günlerde başta Yunanistan olmak üzere İspanya, Portekiz ve nihayet Avrupa Ülkelerini tehdit eden gelişmeler dünya ekonomi çevrelerini ürkütmekte ve halen küresel ekonomideki kırılganlıkların sürdüğünü, krizin tam olarak atlatılamadığını açıkça göstermektedir. 

Küresel krizi atlatamamış ekonomiler şimdi küresel düzeyde yükselen kamu açığı borç ve yüksek faiz tehdidi ile karşı karşıya gelmektedir. Üstelik bu süreç küresel ekonomilerin durgunluktan çıkma programlarının etkilerinin henüz yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı ve henüz sürdürülebilir bir toparlanmanın ortaya çıkmadığı bir döneme rastlamıştır. Bu yeni paradigma yeni makro ekonomik politika bileşenlerinin devreye sokulmasını gerektirecektir.

Önümüzdeki dönem dünya ekonomisi ve Türkiye'de İşsizlik ve borçluluğun önemini artırarak sürdüreceği bir dönem olacaktır. Ülkemiz artan Bütçe açıkları ve 2010 yılında yükselecek iç ve dış finansman ihtiyacından dolayı zor bir dönemin eşiğindedir.

Türkiye' de  Hükümet bu gelişmelerle değil yapay gündemlerle meşguldur. IMF ile yapılan görüşmelerde Kamuoyuna ve ekonomik karar birimlerine karşı açık ve doğru sinyaller vermemiş sonunda  ipleri kopararak 4. madde çerçevesinde istişare kararı almıştır. Bu durum önümüzdeki dönemde piyasalarda ve ekonomi çevrelerinde tedirginliğin ve belirsizliğin artmasına yol açacaktır. Gelinen noktada Ülkemiz 2002 2007 yılları arasında Dünya ekonomisindeki son derece olumlu kalkınma konjonktürünü değerlendirememiş, 2008 ve 2009 yılları ise tamamen kayıp yıllar olmuştur. 2010 yılı için ise ümitler giderek sönmektedir.

AKP yöneticilerinin IMF ile görüşmelerin kesilmesini ekonomik perspektiften ziyade siyasi bir perspektiften değerlendirmeye çalışmaları gerçekleri gözden kaçırmaya yöneliktir. Çünkü AKP seçim öncesinde İMF ile görüşmelerin kesilmesine neden olan alanlarda tedbir almaktan kaçmaktadır. Burada üç husus öne çıkmaktadır. Birincisi AKP belediyeleri seçim öncesi siyasi amaçla kullanmaktan vazgeçmek istememektedir. İkincisi Gelir İdaresinin bağımsızlığına izin vermek istememektedir. Bunu mükellefler üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanmaya devam edecektir. Üçüncüsü ise AKP'nin gelecek hükümete mali kural koyuverme arzusudur. Bu husus giderayak Anayasa değiştirme arzusuna paralel bir tavıra benzemektedir. .

Türkiye ekonomisi Makro ekonomide ifade edilen iyileşmelerin aksine son derece kırılgan bir yapıya sahiptir. Bütçe açığı ve dış ticaret açığı açık büyümekte, iç ve dış borçlar artmakta, bütçe ve dış dengede yapısal bozukluk devam etmektedir.    

Hükümet yatırım, tüketim ve istihdamı canlandıracak önlemler alınmak yerine bunları sekteye uğratacak önlemlere yönelmiştir. Hazine borçlanmaları azaltılamamıştır. Bankaların özel sektörü kredilendirmesinin önü açılamamıştır. Tüketimi özendirici ve iç talebi arttırıcı önlemler durdurulmuştur. Devletin borçlanma ihtiyacı artmış ve reel sektör özellikle KOBİ'ler krediler ile desteklenememiştir. Büyümeyi tetiklemek için Devletin başlatacağı ve önceliği yerli kapasitelere vereceği lokomotif sektörlerde yatırımların gerçekleştirilmesi bir türlü sağlanamamıştır. Enflasyon Yükseliş trendine girdi. Çift haneli enflasyona yeniden ulaşıldı.

Sanayide üretim artışı ümit vermemekte, sanayi üretim endeksi,  Türkiye ekonomisinin hızlı bir toparlanma içinde olduğunu göstermemektedir. Sanayi üretimi sözde artıyor ancak istihdam azalıyor. AKP'nin istihdamsız sanal büyüme dönemine geri dönülüyor.

Bütçede artan açık ve hazine nakit dengesindeki gelişmeler  son derece endişe vericidir. Ülkemizde 2009 yılında büyük bir bütçe açığı ortaya çıkmıştır. Önceki yıl 17,9 milyar TL olan açık 52,6 milyar TL'ye çıkmış %199 artmıştır. Faiz dışı fazla %97 oranında gerilemiştir. 2009 yılı bütçe performansı endişe vericidir. Ayrıca Hazine'nin nakit dengesi gelişmeleri ekonomi çevrelerini ürkütmektedir, Nakit Dengesi Şubat ayında 5 milyar 657,7 milyon,   Ocak-Şubat döneminde   ise  9 milyar 238,1 milyon lira açık vermiştir.

Gelinen noktada Türkiye ekonomisinde toparlanma sinyalleri görülmezken, küresel krizden çıkış döneminde  iç ve dış açıkların büyümekte olduğu, iç ve dış borçların yeniden artış eğilimine girdiği ve faiz ve kurların yükselme trendine döndüğü ve tüm bu gelişmelerin önümüzdeki dönemde ekonomik toparlanmanın önünde önemli bir engel teşkil edeceği görülmekte ve AKP hükümeti bu tehlikeli gidişe karşı önlem almaya davet edilmektedir.