Geçen haftanın en tartışılan konusu CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun AKP ile sözde "Kürt sorunu"nu görüşmesi oldu. Gündemde birinci sıraya oturan CHP-AKP görüşmesinin temelinde CHP'nin, 31 Mayıs 2012 tarihinde TBMM Başkanlığı'na verdiği ve sözde "Kürt sorunu"nun Meclis çatısı altında çözümü için bazı önerilerini içeren raporu vardır. CHP, terörü Kürt sorunun bir parçası sayan önerisinde "Kürt sorunu"nun Türkiye'nin gündeminden hiç inmediğini ve hep üst sıralarda yer aldığını iddia etmektedir. CHP önerilerinin merkezinde de; TBMM bünyesinde bir "Toplumsal Mutabakat Komisyonu", sivil alanda da TBMM bağlantılı ve koordineli şekilde faaliyet gösterecek "Akil İnsanlar Grubu" oluşturulması yer almıştır.

Görünen köy kılavuz istemez. CHP'nin önce TBMM Başkanlığına sunduğu Çarşamba günü de Başbakan Erdoğan ile görüşen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun önerisi bilinenin dışında bir yenilik taşımıyor. Bizim PKK Açılımı dediğimiz projenin bir ayağı olarak eksik olan CHP, AKP'nin bu boşluğunu doldurmaya talip oldu. Daha doğrusu, yeni CHP'nin lideri Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tabiriyle "Şeytan Üçgeni"nin üçüncü kenarını ( ya da köşesini!) tamamlamış oldu. Deniz Baykal dönemini "Eski CHP" olarak tanımlayarak geçmişini inkar eden "Yeni CHP" farklılığını Erdoğan'ın başlattığı PKK açılımını meşrulaştırma projesiyle ortaya koymaya başladı. MHP, AKP'nin Kürt Açılımında olduğu gibi CHP'nin de teklifini daha görüşme talepleri gelmeden reddetti. Gerekçesini de açık ve net olarak ortaya koydu. MHP nasıl AKP'nin "yıkıcı" projesine karşı çıkmışsa CHP'nin "çöküş" projesine de aynı şekilde karşı çıkmaktadır.

Öcalan... Özal... Erdoğan...Ağar...derken

Kılıçdaroğlu da Kervana Katıldı!

Milletvekili seçilmeden önce, yani akademisyen iken ekonomi politikalarına ilişkin mesaj ve değerlendirmelerimin doğru algılanması amacıyla siyasi yazılarımı "Mete Turgut" müstearıyla yazıyordum. Mete Turgut ismiyle etikhaber.com'da yazdığımız "Teröristbaşı, Başbakan ve Vekilinin Söylem Birliği" başlıklı ve 22.8.2005 tarihli makalemizde şu tespitte bulunmuştuk: ""Tayyip Erdoğan'ın söylemleri PKK'nın yani, Abdullah Öcalan'ın ve DEP'lilerin söylemleriyle birebir örtüşüyor. Öcalan'ın İmralı savunmasındaki sözleriyle Erdoğan'ın Diyarbakır'daki sözleri de benzerlik içeriyor.  Her ikisi de ne idiği belli olmayan içi boş bir kavramdan söz ediyorlar: ‘Demokratik Cumhuriyet' !...."

Aynı şekilde "Ağar da Erdoğan ve Öcalan ile Aynı Çizgiye Geldi" başlıklı ve 19.10.2006 tarihli yazımızda da DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın PKK'lıların "Dağda silahla gezeceğine, düz ovada siyaset" yapabileceğini söyleyerek hükümete af için destek vaat etmesini ve "Riskini de üstlenmeye hazırım" sözünü analiz etmiştik. Demiştik ki, "Evet, daha önce Başbakan Tayip Erdoğan, Abdullah Öcalan ile aynı çizgiye ge(tiri)lmişti. Şimdi de Ağar'ın aynı çizgiye ge(tiri)ldiği görülüyor!  Ağar bu sözleri dil sürçmesi olarak söylemediğini sonraki açıklamalarında teyid etti ve daha da ileri götürerek bir açılım yaptığını, artık Hükümetin atacağı adımı beklediğini ve özellikle diğer kurumların ve sivil toplum örgütlerinin konuya yaklaşımlarının önemli olduğunu söyledi." Şu tepsimizi de burada dile getirelim ki meramımızı okuyucularımıza daha iyi anlatabilelim: "Bu güçler, Ağar'ı bir taraftan PKK'yı meşrulaştırıp uluslar arası arenada da Kürtlerin temsilcisi haline getirme sürecinde kullanırken, öte taraftan AKP'nin oy kaybını dikkate alarak, bir sonraki seçimlerde olası bir koalisyon ortaklığının da altyapısını hazırlıyorlar.  Galiba Mehmet Ağar da partisine barajı aşırabilmek ve ikili koalisyon formüllerinde yerini alabilmek için bir bedel ödüyor. PKK'yı meşrulaştırmanın bir aracı olmak ve Irak'ta kurulacak Federal Kürt devletine yeşil ışık yakmak şeklindeki bu bedel Türk Milleti için çok ağır bir bedel olur. Ama kendisi için de ağır sonuçları olabilir. Ağar teröristleri siyaset yapmaya "düz ovaya" çağırıyor ve Erdoğan ve Öcalan ile demokratik cumhuriyet çizgisinde buluşuyor."

Öcalan'ın kullandığı kavramları kullanarak toplumu terörist başının zihniyetine alıştırmaya çalışanlar şimdi Öcalan'ın sözde "Kürt Sorunu"nda önerdiği yol haritasında rol kapmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. İktidara geldiğinden beri devraldığı sıfır terörü nasıl 1990'ların başına geri götürdüğü ortada olan AKP'nin BOP çerçevesinde adım adım uygulamaya soktuğu projesi ortada. Şimdi burada AKP'nin PKK projesindeki konumu ve rolü ortada. DYP'nin bir zamanlar oynadığı PKK'yı meşrulaştırma rolünü bugün Yeni CHP üstlenmiş durumda. Kısacası rol kapma kervanına CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu da katıldı.

Başbakan Açılım Projeleriyle Terör Örgütünü Cesaretlendiriyor!

Hükümet tarafından demokratikleşme adına 2009 yılında başlatılan Kürt açılımının aslında bir yıkım projesi olarak PKK patentli olduğunu MHP olarak her platformda dile getirdik. Kürt Açılımı Cumhuriyet tarihinin en açıktan yürütülen yıkım projesidir. Türk milletinin birliğine ve milli-üniter yapıya vurulan en büyük darbedir. 2002 yılında sıfırlanan terör ve bölücülük tarihinin zirvesine AKP döneminde çıkmıştır.

Sorunu yıllardır Kürt sorunu olarak tanımlayarak milli ve üniter yapıyı yıpratan Başbakan Milliyetçi oylara göz diktiği içindir ki geçtiğimiz hafta sonunda partisinin Diyarbakır il kongresindeki konuşmasında "Kürt Sorunu"nun bittiğini iddia ederken Diyarbakır'da "geçmişteki sözlerinin aynen arkasında olduğunu söylemesi" ise içinde bulunduğun çıkmazın bir göstergesi olduğu kadar oy avcılığının da açık göstergesidir.

Kürt Açılımında Erdoğan'ın da itiraf ettiği gibi ciddi bir başarısızlık vardır. Başbakan Erdoğan bu konuda şöyle diyordu: "Habur bizim milli birlik ve kardeşlik projesinin önemli bir uygulamasıydı. MHP bunu ihanet projesi olarak değerlendirdi. Habur'da derdimiz Kuzey Irak'tan geleceklerin kendi kendine teslim olacaklarını ülkeye girişlerini sağlamaktı. Terör örgütü ve uzantısı olan BDP'nin provakasyonuna kurban gitti. Bu işte biz başarılı olamadık. Bu işi de siyasette istismar meselesi yapmayı muhalefet partilerine yakıştıramıyorum." Milletten sakladıkları müzakerelere rağmen terör örgütü PKK'ya güvenen AKP hükümeti bu güvenin sonucunda yüzlerce askerimizin ve polisimizin şehit olmasının müsebbibidir. PKK'ya ve bölücü çevrelere güvenmenin bu sonucundan ders almamış olacak ki bu sefer yanına CHP'yi de alarak PKK ile pazarlık masasına oturmakta ve taleplerini yerine getirmektedir. Öcalan'ın akil adamlar önerisinin yanında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın açıkladığı gibi ana dilde eğitim de bu süreçte uygulama alanına sokulacağı görülmektedir.

Habur rezaletinin ve Oslo görüşmelerinin mimarı olan ve "Kürt açılımı" denen yıkım projesini uygulamaya koyan AKP Hükümeti iken, Başbakan Erdoğan'ın MHP'yi BDP'nin yanına koyarak "Morg nöbetçiliğiyle" suçlaması ise yakalandığı akıl tutulmasının bir ürünüdür. MHP ve ülkücülerin bu konudaki tavrını sayın Bahçeli grup konuşmasında çok net olarak ortaya koydu. Sayın Bahçeli'nin sözleri şöyleydi: "Doğrudur, biz morgdaki aziz ruhlar için tıpkı hiç bitmeyecek vatan görevi gibi nöbet tutuyoruz ve tutmaya da devam edeceğiz. Biz şehitlerin başında beklerken, sen İmralı'da gece bekçiliğine soyunmuştun. Biz morg önlerinde Fatiha okurken, sen bölünme nöbetinde sabaha kadar teyakkuzda durmuştun. Biz bayrağa sarılı kahramanları kucaklarken, sen bölücü şerefsizlerle münavebeli nöbete girmiştin. Biz vatan, millet, bayrak dedikçe; sen Kandil'e ümit aşılamış, Habur'da davul zurnayla terörist karşılaşmıştın. Senin morga gelmesine sebep olduklarını biz dualarla, gözyaşlarıyla, tekbirlerle ve tam bir sahiplenmeyle son yolculuklarına uğurluyoruz."

Yeni CHP Yeni(!) Türkiye İçin Rolünü Oynuyor!

Başbakan R.Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sözde "Kürt sorununu" konuşmak ve çözümü için bir mekanizma geliştirmek için Çarşamba günü bir araya geldi. Burada çözüm önerisinin içeriğinden daha önemli olan husus sorunun tespitindeki yanlışlıktır. Yani "bölücü terör" sorunu yerine "Kürt sorunu" olarak kabul edilmesi sorunu çözümsüz hale getirmektedir. Nihayetinde CHP'nin Meclis'e sunduğu metnin temel felsefesi terör değil "Kürt Sorunu"nun çözümü üzerine kurgulanmıştır. Metnin sadece iki yerinde teröre atıf yapılırken önerinin merkezinde sözde "Kürt sorunu"nun yer alması da bunu göstermektedir. AKP ve CHP'nin sorun tespitine yönelik yaklaşım ve önerilerinin PKK'lı zihniyetlerle aynı paralelde olması dikkat çekicidir.

CHP'nin teklif paketinde yer alan akil adamlar önerisi ise bebek katili Öcalan'ın patentini taşımaktadır. Yani hem AKP hem de CHP, PKK'nın teklifi üzerinde bir ittifak sağlamaya çalışmaktadır. İlk defa terörist başı Öcalan tarafından 30 Aralık 2006 tarihinde "Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu" kurulması önerilmiştir. Aralık 2007 ve Ocak 2008'de de avukatları aracılığıyla "Akil Adamlar Komisyonu" için tekliflerde bulunurken kimlerin bu komisyonda yer alabileceğini dahi söylemişti. Öcalan'ın "akil adamlar" için önerdiği isimler arasında Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi Marti Aahtisari de vardı. Hatırlanacağı üzere, bu kişi Türkiye'ye gelmiş ve Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile bu konuyu yani sözde "Kürt Sorunu"nu görüşmüştü! Aynı şekilde PKK'nın bugünkü lideri konumundaki Karayılan da gazeteci Hasan Cemal aracılığıyla "yol haritasını" açıklamıştır. Bu yol haritasının içinde "ortak bir komisyon"dan ve "akil adamlar"dan bahsetmektedir.

Asıl ilginç olan husus ise, yeni CHP'nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "akil adamlar" önerisini daha önce de gündeme getirmiş olmasıdır. Bu öneriyi ilginç yapan sadece içeriği değil, aynı zamanda zamanlamasıdır. Başbakan Erdoğan'ın o zaman özel temsilcisi olan şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile diğer MİT yetkililerinin PKK temsilcileriyle Oslo'da görüşmelerinin ortaya çıktığı ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin bu görüşmeleri sorması üzerine Başbakan'ın bunu ortaya atanı şerefsizlikle suçladığı ortamda, Kılıçdaroğlu HaberTürk TV'de Fatih Altaylı ile 7.6.2011 tarihinde yaptığı programda kendisine can simidi uzatarak, PKK ile MİT'in değil "akil adamlar"ın görüşmesi gerektiğini belirtmiş. Yani Kılıçdaroğlu "Şeytan Üçgeni"nin üçüncü kenarı olmaya çoktan hazırmış, sadece Başbakan Erdoğan'ın görüşme talebine olumlu cevap vermesini, ya da uygun konjonktürü bekliyormuş!

Başbakan kabul edince de CHP-AKP ve BDP birleşerek "bölücülüğün şeytan üçgeni"ni oluşturdu. Ancak, Başbakan galiba taktik gereği şimdilik BDP'yi ön plana çıkarmak istemiyor gibi görünüyor. Her ne kadar BDP'nin (o dönemde DTP'nin) bir eş başkanı Eylül 2009'da "Akil adamlar komisyonu" önerdiyse de şimdilik o teklif görmezden geliniyor. Başbakan Erdoğan ve Kılıçdaroğlu MHP'yi de bu "şeytan üçgeni"nin ortasına, yani tuzağa çekmek istiyorlar.

MHP Neden Görüşmeyi Kabul Etmiyor?

5 Haziran 2012 tarihinde Grup toplantısında yaptığı konuşmada ve 6 Haziran 2012 tarihli yazılı basın açıklamasında konuya değinen MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli önemli tespitlerde bulundu. Grup konuşmasında MHP'nin "şeytan üçgeni"ne neden katılmadığını açıkladı. Her şeyden önce, "bölücü terörün teşhisinde bugün çok yoğun bir kargaşa ve kaos yaşanmaktadır" diyen MHP Genel Başkanı konunun Başbakan tarafından 2005 yılında Kürt sorunu olarak tevili ve bu sürecin 2011 yılına kadar sürüklenerek getirilmesinin felaketi tetiklediğini ve "hainlerin suyu ve ekmeği haline dönüştüğünü" söyledi.

Bahçeli'ye göre, "Cumhuriyet'i kurmakla övünen CHP, şimdi de çöküşe giden süreci hızlandırmaktan kıvanç duymaktadır. Ne acıdır ki, AKP, CHP, BDP ve PKK el ele vermiş, Türk milletine ölüm tarlaları açmak amacıyla amansız bir yarışa girmişlerdir."

MHP'ye Göre Kürt Sorunu Yoktur! Bölücü Terör Sorunu Vardır!

Başbakan Erdoğan'ın sözde Kürt sorununun bittiğini ifade eden açıklamalarına rağmen "Kürt Sorunu"nun çözümü için kendisine başvuran CHP Genel Başkanı'nı kabul etmesi ve tekliflerine sıcak bakması zihniyetinin oturmamışlığını ve içine düştüğü çelişkileri göstermektedir. Sayın Bahçeli'nin ısrarla vurguladığı gibi Türkiye'nin Kürt sorunu asla yoktur. Terör ve bölücülük sorunu vardır. Anayasal açıdan Türk milletinin her ferdi, yurttaş olarak hukukla çerçevesi çizilen hakların kullanımında eşittir. Her yurttaşımız etnik kökeni, dini, mezhebi, bölgesi ne olursa olsun siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel bütün farklılıklara rağmen ülkemizin ve devletimizin kaynaklarından kullanabilme hakkına sahiptir.

Birey yurttaş olarak bu eşitliği mümkün kılan anayasamızın ise kollektif hakların kullanılarak sorun çözecek bir yer olarak görülmesine karşıyız. Çünkü, Türk milletini etnik aidiyet kümelerine bölerek bu kümeye bağlı sorun tanımlaması yapmak Türkiye'deki bölücülerin temel talebidir. Sadece etnik gruplara özgü hak talepleri bireysel hakların kolektif haklar içinde erimesine sebep olduğu gibi açıkça tek egemenliğin parçalanması anlamına gelir. Türkiye'de temel hakların kullanımda bütün halkımız şikayetçidir. Bu sorunlarla karşılaşılması demokrasinin, eşitlik ve özgürlük alanlarının şimdiye kadarki kötü yönetimden kaynaklanan sorunlardır ki bundan da bütün halkımız bundan muzdariptir. Şayet sorun bu bağlamda ortaya konulursa MHP üzerine düşen görevi yerine getirecektir ve zaten getirmektedir.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 6 Haziran 2012 tarihinde yaptığı basın açıklamasında vurguladığı gibi, "Türkiye'nin Kürt sorunu değil, vahşi nitelikli bölücülük ve terör sorunu bulunmaktadır. Tüm vahametiyle ortada duran bu gerçeğin üzerini örterek, sözde Kürt sorunu çevresinde AKP ile CHP'nin fikir birliği içine girmesi Türk milleti adına büyük bir talihsizlik ve hüsrandır. Milliyetçi Hareket Partisi, hunhar cinayetlerini sürdüren kanlı örgütün tümüyle tasfiye etmeye yarayacak ve bölücülüğün besin kaynaklarını kurutacak her girişim ve teklife açık olup bunlara destek vermeye ne pahasına olursa olsun hazırdır. Maksat çözüm ve huzuru temin etmek ise, herkes bölücü terörün yok edilmesi amacına baş koymalı ve bu hedefe samimiyetle eğilmelidir."

Sonuç: MHP Terörle Mücadelede Desteğe Hazırdır!

MHP için bir "Kürt Sorunu" yoktur. MHP'ye göre, "bunun konuşulması dahi sakat, mahsurlu ve tehlikeli bir durumdur." Çünkü "Kürt sorunu" ifadesi etnik bir tanımlamadır. Ayrıca bu sorunun varlığı kabul edilirse, "terör ve bölücülükle Kürt kökenli kardeşlerimizin irtibatlandırılması kaçınılmaz bir hal alacaktır." Bu durum bin yıllık kardeşliğimize de zarar verecektir. Bizim için sorun bölücülük ve terör sorunudur. Bölücülük ve terör de PKK terör örgütüne tavizle ve onları meşrulaştırma girişimleriyle çözülmez. Bölücülük sorunu müzakereyle değil, kararlı bir mücadeleyle çözülür. Yapıcı, yol gösterici ve uzlaşmacı muhalefet anlayışına sahip olan MHP bu konuda üzerine düşeni yaparak, bölücü terör sorunun çözümüne katkı sağlamaya hazırdır.