AKP Çaldığı Hukuk Minaresine Kanun Kılıfı Diktiriyor!

12 yıllık AKP iktidarları döneminde Türkiye giderek hukuk devleti olmaktan çıktı ve Tayyip Erdoğan'ın tek adam diktatörlüğüne dönüştürüldü. Hukuk, koruması gereken adaleti yok etmeye, saygılı olması gereken hakları kısıtlamaya, hatta yok etmeye yöneltildi. Yolsuzlukları önleme işlevi görmesi gereken hukuk, tam tersine yağmalama ve çalma, yolsuzlukların üstünü örtme hakkına dönüştü. AKP iktidarı meşru savunma hakkını da savunma suçu hâline getirdi. Özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından bu hukuksuzluk çok daha bariz hale geldi ve adeta yolsuzluğu yapanlar değil ortaya çıkaranlar sorgulanır hale geldi. TBMM Genel Kurulu'nda HSYK Kanununda değişiklik içeren kanun teklifi ile HSYK adeta sıradan bir genel müdürlüğe dönüştürüldü ve kanun eliyle hukuk katledildi. Böylece Başbakan Erdoğan kendi atadığı hakim ve savcılar eliyle yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını engelledi. Bununla da yetinmeyip uydurduğu bir paralel örgüt suçlamasıyla operasyonu yapan polisleri hukuka aykırı şekilde görevlerinden alarak değişik yerlere sürdü. Son torba kanun ile de bu hukuksuzluklarına kılıf uydurmak için helale haram katarak milleti kandırmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı makamına çıkarken bile hukuku ve Anayasa hükümlerini çiğnemekten vazgeçmiyor.
Türkiye'nin nasıl hukuk devleti olmaktan çıkarıldığının son örnekleri de TBMM'de görüşülen torba kanun tasarısı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası Erdoğan'ın hukuk tanımaz davranışları olmuştur.
Kanun Eliyle Hukuk Katlediliyor!
17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonunun ardından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nda yapılan değişiklik kanun eliyle hukukun katledilmesinin bir örneği oldu. AKP Hükümeti bakanlıkların teftiş kurullarının kapatılması ve Sayıştay'ın etkisizleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi, denetimle ilgili hiçbir kurum kalmasın, yargı da yolsuzlukların hesabını sormasın istiyor. Bu Başbakanın "istiklal savaşı" dediği, oğullarının ve yandaşların istiklali ve istikbali için yapılan yolsuzlukların üstünü örtme savaşının bir sonucudur. MHP Grubu olarak, bu düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğunu defalarca söyledik ama dinletemedik. AKP adli bir soruşturmayı engellemek için yasama organını yürütmenin tahakkümü altına alarak, adaleti tecelli ettirmek yerine işine geldiği şekilde birtakım kuralları değiştirmek, mevcut hukuk kurallarını etkisiz hâle getirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisini kullanmaktadır. Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi, hâkim teminatı, mahkemelerin bağımsızlığı ilkeleri ayaklar altına alındı. Artık mızrak çuvala sığmaz hâle geldi ve yargı siyasallaştı. Başbakan ve AKP Hükümeti kanunlarla denetlenmeyi engellemeye çalışsa da kamuoyunun vicdanında aklanma şansı yoktur. Kamu bankasının genel müdürünün, genel müdür yardımcısının, bakanın, bakanın danışmanın ve birçok iş adamının içinde olduğu bu çok boyutlu yolsuzluk olayının üstün kapatılmamalıdır. Burada yapılan şey kanun eliyle hukukun katledilmesidir.

Hukuku Ayaklar Altında! Memur Güvencesi Kalkıyor!
Türkiye bir hukuk devleti olmaktan çıkmış durumda. Çıkarılan kanunlarla da iş iyice çığırından çıkıyor. Hukuk devleti, sınırları içerisinde kamu erkinin değişmezlik ve süreklilik temeline dayalı olarak değer ve hukuk düzenine bağlı olduğu bir devlet şekli olarak tanımlanıyor. İnsan ve insanla ilgili alanları düzenleyen hukuk normları hukuk devletinin vazgeçilmez alanlarından biridir. Maalesef torba kanunla eklenen bir maddeyle insanla ilgili, çalışanlarla ilgili bütün normlar ortadan kaldırılıyor. İnsanların bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarının sağlıklı bir şekilde temin edilebilmesi için ortaya çıkan devlet otoritesinin bütün iş ve eylemlerinin hukuk normları tarafından belirlenmesi toplumsal hayat için son derece önemlidir.
Memurun güvencesinin olmaması Anayasa'ya tamamen aykırıdır. AKP Hükümetinin, bu şekliyle çıkan kanunun geri döneceğini bile bile ısrar etmesinin nedeni Anayasa Mahkemesinden dönünceye paralelci diye yaftaladıkları polisleri görevden alarak onlardan intikam almak istemeleridir.
Anayasa'nın 11'inci maddesi "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." diyor. Anayasa'ya aykırı olduğunu başta AKP yetkilileri olmak üzere, herkes biliyor. AKP, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemeleri yeniden getirip Meclisten parmak çoğunluğuyla geçiriyor.
Hukuk devletinden söz edebilmek için idarenin bağımsız yargı organlarınca denetimi yeterli değildir, aynı zamanda da idari yargı organlarınca verilen kararların idare tarafından uygulanması gerekiyor. AKP getirdiği maddeyle ne diyor? "Bunlar zorunlu hâllerden değil, herhangi bir şey olursa uygulamayız, uygulamazsak da bize kimse hesap soramaz." Böyle bir maddenin kabulü hukuk devletiyle de demokrasiyle de bağdaşmaz.
AKP Yargının Verdiği Kararları Etkisiz Hale Getirmek İçin Yasama Organını Kullanıyor!
Anayasa'nın 138'inci maddesinin son fıkrası, yasama ve yürütme organlarıyla idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceğini ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceğini söylüyor. AKP yasama organı olan TBMM'ye iptal edilen hükümleri değiştirterek, yasamayı mahkeme kararının uygulanmamasının aracı olarak kullanıyor.
Hukukun ve adaletin en somut göstergesi olan mahkeme kararlarının uygulanması hukuk devleti ilkesi ve tabii bunun bir sonucu olan idarenin hukuka bağlı olması, yargı tarafından denetlenmesi ilkesi de maalesef burada ayaklar altına alınıyor. Bu 3 milyona yakın memurun iş güvencesini de tamamen ayaklar altına alıyor. Bir hukuk devletinde böyle bir şey olamaz.
Hukuk Tanımazlığın Son Örneği: Cumhurbaşkanlığı Yemin Süreci ve AKP Kongresi
Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçilmesinin ardından sergilediği tutum hukuk tanımazlığının son örneği olmuştur. Öncelikle mevcut Cumhurbaşkanı Gül ile aralarındaki hesaplaşmanın sonucu olarak AKP kongresini 27 Ağustos olarak belirlemesi ve kongreye kadar genel başkan olarak devam etmesi bir Anayasa ihlali olmuştur. Bu ihlalleri çok açık bir şekilde ifade eden MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli başta Erdoğan ve Anayasa Mahkemesi Başkanı olmak üzere sorumluluk sahibi olan tüm yetkilileri uyarmıştır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan pervasızca Anayasa'yı ihlal etmekte, suç işlemektedir.15 Ağustos itibarıyla YSK tarafından seçim sonuçları resmen açıklanmış olmasına rağmen Resmi Gazete'de yayımlanmasını engelleyerek aslında yaptığı iş ve işlemlerin hukuksuz olduğunu kendisi de zımnen kabul etmiştir. 15 Ağustos'tan beri resmen Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, Anayasa'nın 101.Maddesine aykırı hareket etmektedir. Anayasa'nın 101. maddesinin son fıkrasına göre; "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erecektir."
Anayasa'ya göre; 15 Ağustos'tan sonra siyasi faaliyetlere katılması, Başbakanlık, parti genel başkanlığı ve milletvekilliği görevlerini uhdesinde taşıması imkansız olan Erdoğan; 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonunun üstünü tam olarak örtemediği için partisine ve hükümete hakim olabilmek ve gerekli yasal düzenlemeleri yaptırabilmek için, görevlerinden ayrılmamış ve adeta meydan okur gibi parti ve hükümet işleriyle ilgilenmiştir. Kısacası, Sayın Bahçeli'nin sözleriyle ifade edersek "Türkiye'de hukuk, bizatihi seçilmiş Cumhurbaşkanı ve yandaşları tarafından boğazlanmaktadır. Durum çok vahim, çok kritiktir. Egemenlik Anayasa'ya tamamen zıt olacak şekilde bir şahsın ve etrafında öbekleşen zümrenin eline geçmiştir. AKP'deki oligarşik yapılanmanın Türk milletinin, Türk demokrasisinin ve Türk hukuk sisteminin hayrına olmayacağı kesindir"
Aslında Anayasa'nın 176. maddesinde yer alan "Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir." hükmüne göre ilgili maddelerin yanı sıra Başlangıç hükümlerinin de dikkate alınması gerekir. Anayasa'nı Başlangıç bölümünde "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;" hükümleri yer almaktadır.
Yani bu hükümler dikkate alındığında Anayasa'nın hükümlerini en başta dikkate alması ve kurumlar arası uyumu sağlaması gereken makam olan Cumhurbaşkanlığına seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ın Anayasa'nın hükümlerine ve teamüllere aykırı davrandığı ve suç işlediği açıktır. Zaten yolsuzluk operasyonuna karşı operasyonu gerçekleştirerek soruşturmaları engellemek ve yolsuzlukların üstünü örtmek için Anayasa'ya ve uluslararası hukuka aykırı maddeleri torba kanun tasarısının içine koydurmak için yaptıkları TBMM İçtüzüğüne aykırı işlemler Erdoğan'ın hukuk tanımazlığını açıkça göstermiştir.
Her seferinde olduğu gibi AKP zihniyeti çaldığı minareye kılıf uyduramamış ve Meclisi bu hukuksuzluklarına alet ederek kanun kılıfı diktirmeye çalışmaktadır. Maalesef Türkiye artık hukuk devleti olmaktan çıkmıştır ve kanun eliyle hukuk katledilmektedir. Bunun baş sorumlusu da bugün sorumlu davranması gereken Recep Tayyip Erdoğan'dır. Erdoğan unutmamalıdır ki; hukuk bir gün kendisi ve AKP'liler de dahil olmak üzere herkese lazım olacaktır! Dolayısıyla, bir an önce hukuk dışı eylem ve söylemlerden vazgeçmeli ve Anayasa'nın kendisine çizdiği sınırlar içinde ve Cumhurbaşkanlığı makamının ağırlığına uygun hareket etmelidir.