Ne tuhaf değil mi? İhtilallar, idamlar, mağduriyetler görmüş bir hareket var orta yerde. Güngörmüş, günler görmüş...

Yıkılmamış bir türlü.

Neden?

Aslında nedenini tam olarak ben de izah edemiyorum, insanlara çile dağıtmış yıllarca, mensupları horlanmış, dışlanmış, en küçüğünden okuldan atılmış yahut tayin yeri her dağın ardı olmuş... Bir bakmışsınız sonra, dağın ardı ilk kez hilal görmüş, bayrak görmüş... Bittiği zannedilen her anda yeniden doğmuş...

Sonra ne acılar çekmiş ülkücüler ve talan olmuş binlerce hayat...

Dokuz kez idam edilmiş bu hareket, dokuzyüz kez idam yemiş... Dokuz köyden kovulmuş. Dokuza nişanlı bir sevda, doksan dokuz ismi celil aşkına...

Omuzları Hira, Tanrı Dağı... Dert büyük, dert en temelde kulluk yarası, o yaraya basılan tuza denir Ülkücülük... Hal budur...

Şimdi bir referandumla yıkılacak öyle mi?

Ümidiniz korkaklığınız olmuş beyler, nerelere, nelere umut bağlamışsınız.

Kutsal Damacana filminde geçen meşhur bir ifade vardır; "ben nerdeyim sen nerdesin mari"...

Ülkücüler diyor ki; memleketi maddi ve manevi buhranlar tehdit ediyor hatta daha da ötesinde vatanın bütünlüğü tehlikeye girdi, giriyor... İnsanlar işsiz, bunalımda, üç tane başıbozuk soytarı demokrasi adına terör estiriyor, iki tane belediye başkanıyla üç-beş tane yazar bozuntusu ‘devlet olmuş', kimse ‘bir dakika ya da one minute' demiyor... Diyemiyorlar otoriteye saygılarından...

Bölücü hainler boykot yapıyor, sandığa haciz koyuyor, çocuklar okula gidemiyor... Lakin tek dert var, Ülkücüler bölünüyor mu? Ulan memleket bölünüyor ahmak herifler, size ne Ülkücülerden.

Dün hangi yağmurda şemsiye tuttunuz ülkücülere, hangi soğukta yanlarında oldunuz, hangi tabutlarının altına girdiniz? Şimdi akıl verdiğiniz ülkücülerin hangi derdini çektiniz? Bırakın beyler bu işleri, unutmayın; ‘insanı öldürmeyen onu güçlendirir'. Ülkücülerin çektiğini, gördüğünü görmeden onlar kadar cesur, vakar ve metin olamazsınız...

Evet, yeniden söylüyoruz AHMAKLARA; biz nerdeyiz, siz nerdesiniz...